Eski Asya Türklerinde; “Al Dini / Al Tanrı”, dişil/anaerkil olan “Umay-Tanrıça Dini” ile eril/ataerkil olan “Kök-Tengri/Göktanrı Dini” arasında bir geçiş dinidir. Türklerin en eski yerleşim yerleri Güney Sibirya ile Altay dağları arasındadır. Bu dönemde kadınlar kam/şaman olarak liderdi. Kayın ağacı kutsaldı. Tarım ve yerleşik hayata geçişle avcı erkeğin üstünlüğünün düşmesi bağlamında kadının (amazon)un ön plana çıkması sonrasında “ay”ın vajina ile ilişkilendirilmesi ve yer=yeşil, toprak=beyaz ile temsil edilen dişi tanrıça Umay ve inancı ortaya çıkmıştı (Eski metinlerde yazan, Kıpçak sahasında yaşayan Amazonlar Umay kültürünün son temsilcileriydi). Baskının arttığı erkekler ise kadınların kolay ulaşamayacağı “kutsal dağ” kültünü oluşturup bunu “Kün/Güneş ata” ile bağlamışlardı. Sonrasında güneş ve ayın sentezi olup hem erkekliği hem de dişiliği barındıran ve kadın-erkek eşitliğini içeren “Al Tanrı” ve “Al Dini” Altaylılarda oluştu. (Al-tay ?). Umay, can veren iken; Al, verdiği canı alan oldu. Yüksek dağlarda, bulutlarda ve gökte duran ve Öd/od, ateş/güneş ve kan tanrısı olan Al’ın anlamları: Türkçe’de kan, ateş ve kızıllıktır: Moğol ve Tunguzca’da vajina anlamına da gelir. Asıl anlamını ise Tükçe’deki “almak” fiilinden almış olabilir. Dağlar arası yollardan ölenler ona gidiyordu. Türklerdeki muhtemelen ilk cennet olan sütten oluşan “Süt Göl” -süt pınarı/çeşmesi- de cennetti (Halen Orta Asya’da dağlar arasında “Süt Gölü” adında göller bulunur). Turna ve karga kuşları insanların Al ile haberleşmesini sağlıyordu. Al tanrı; kadın-erkek, iyi-kötü, ak-kara arasındaki dengeyi sağlayan sonsuzluktu. Türkler Maden çağında “Altın/Al-tun”u -ateşle eritmek ve temizlenmek (simya) bağlamında- ölümsüzlük olarak Al’la özdeşleştirdi (El, İl, Ol, Öl, Ba-Al, Bab-El, Hub-Al, Al-per, Al-tın, Al-kan, Al-lah ?). Bu simya kültü İran’daki Zerdüştlüğün oluşumunu tetiklemiştir. Altın, Al’ın sembolüydü ve altın elbiseyle gömülen sonsuz ve ölümsüz oluyordu: Aynı Kazakistan’da bulunan “altın elbiseli adam” gibi. Aryan Teorisi gerçekte Turan Teorisi olabilir: Çünkü veriler yetersizdir: Bulunan ceset “kızıl kil yağlı toprak”la sarılıysa, Batılıların buna Aryan demesi eksik bir tanımlamadır. Eski Türklere göre madenler canlıydı ve toprak altında değişime uğrardı: Toprak zamanla madenlere dönüşebilirdi. Altına dönüşme evresindeki toprak “kızıl kil” olurdu ve zengin olmayan Türk veya Altaylı kızıl kil ile sarılıp gömülürdü ki ileride altına dönüşüp ölümsüz olsun ve Al’a ve cennete gidebilsin. “Aşı” eski bir Türkçe sözcüğüdür (Kızıl kil = aşık kemiği = aşı toprağı = aşı boyası = aşı). Al inancından önce kadın ve erkeklerin, dilleri konuşma biçimleri farklıydı: Al’la aynılaştı. Al Dini’nden sonra erkek egemenliğinden ötürü Kök Tanrı (Tengri) Dini ortaya çıktı ve Al’a inananlar “alık” olarak aşağılandı: Al Dini’ndeki terimler ise artık kötü anlamlara geliyordu: Albız, alkızı, alkarısı, al karası, al basması, aldamak. Al’a inananlar -Çin metinlerinde- al renkte elbiseler giyerdi. Alevi-Bektaşilik’teki “kızılbaşlık” veya “alevi” olguları muhtemelen İslam öncesi Al Dini’nden gelmedir.[22]
___________________
[22] Özkul Çobanoğlu, “Türk Mitolojisinde Al Dini ve Okra İlişkisi”, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları 14/2, 38. ICANAS, Ankara, 10-15 Eylül 2007, Bildiriler: Tarih ve Medeniyetler Tarihi, Cilt: 2, 2012, <http://www.ayk.gov.tr/wp-content/uploads/2015/01/ÇOBANOĞLU-Özkul-TÜRK-MİTOLOJİSİNDE-AL-DİNİ-VE-OKRA-İLİŞKİSİ.pdf> Erişim: Haziran 2018, s. 981-986.