KUR’AN’IN KENDİNDEN ÖNCEKİ İNANÇLARLA VE TEVRAT VE İNCİL’LE VE DE SÜMER, MISIR, HİNDU GİBİ ANTİK/KADİM İNANÇLARLA, MİTOLOJİLERLE KARŞILAŞTIRILMASI, BENZERLİKLERİ VE DE ANTROPOLOJİ, ETİMOLOJİ, TARİH, FİZİK, KİMYA, BİYOLOJİ EŞLİĞİNDE BİLİMSEL ANALİZİ VEYA TEFSİRİ VE VEYA AÇIKLANMASI
Yazardan Açıklama: Tevrat, İncil ve Kur’an’ı yavaş-yavaş, anlaya-anlaya, düşüne-düşüne yaklaşık 1 sene içinde okudum. Okurken tek-tek not yazdım, notlar aldım. Sonra bu siteye bu notları ve ilgili ayetleri/maddeleri ekleyebilmek için -hata ve pürüz olmasın diye- hepsini daha çok düşünerek -ve bazılarını eleyerek- defalarca yine okudum. İlgili maddeleri siteye atarken ve/veya yazarken, ilk notları -yani analiz olan açıklamaları- düzenleyerek yazdım ve daha da önemlisi bu notların katbekat fazlası daha “not” ekledim, çünkü din, bilim ve felsefe tarihini araştırmışlığımdan ve artık bu üç kitabı da neredeyse ezberlediğimden benim için artık sadece yazmak kalıyordu…
Kur’an’ı baştan sona 3 ay içinde yavaş yavaş ve düşüne düşüne okudum. Ayetleri “önemli” ve “çok önemli” olarak işaretledim. Sonra işaretlediğim tüm bu ayetleri, analiz yapacağım bu siteye eklemek için, tekrar tekrar yine okudum ve en iyilerini seçerek siteye ekledim. Seçtiğim bu ayetlerin altına koyu siyah yazıyla açıklamalarda bulundum. Bu açıklamalarla da Kur’an’ın kökeninin İncil ve Tevrat olduğunu, İncil ve Tevrat’ın kökeninin de Sümer, Babil, Mısır, Hindu gibi Antik inançlar olduğunu benzerliklerle ve bu benzerlikleri teoloji, antropoloji ve etimoloji ışığında karşılaştırarak göstermeye çalıştım. Mucize denilenleri ve bazı olayları bilimsel olarak açıklamaya çalıştım. Diğer tarihsel tekrarlayışları ve olabilecek ihtimalleri de belirtmeye çalıştım. Ayrıca kendi yorumlarımı ve dini inanç lugatları külliyatından çeşitli açıklamalarımı da ekledim.
• Kur’an maddelerinin tamamı -yukarıda anlatıldığı gibi- yazar tarafından özenle seçilmiştir.
• Maddelerin altında koyu renkle belirtilmiş yazılar analiz olup yazar tarafından yazılmıştır.
• Maddelerde -açıklamaya gerek olmayan, doğrudan anlatılmış yerlerdeki- dikkat çekmek istediğim noktaların da altını çizdim.
• Maddelerde bazı sözler “*” ile işaretlenmiş ve sonunda da -sonradan ek olarak, neyin ne anlama geldiğini göstermek için- belirli terim / söz tanımlamaları veya açıklamalar yapılmıştır: Bunlar yazar tarafından değil kullanılan Kur’an kaynağındaki açıklamalar olup buradan alınmıştır.
Teşekkürler: Faydalandığım Tevrat’ın (Torah’ın) Türkçe çevirisi için başta Kitab-ı Mukaddes Şirketi’ne ve Yeni Yaşam Yayınları’na; Yeni Ahit’in (İncil’in) Türkçe çevirisi için başta Kitab-ı Mukaddes Şirketi’ne ve Zirve Yayıncılık ve Dağıtım’a, Yeni Yaşam Yayınları’na ve Acar Basım’a; Kur’an-ı Kerim’in Türkçe çevirisi için ise başta Ali Bulaç’a ve Bakış Yayınları’na değerli çalışmalarından ötürü çok teşekkür ederim.
İÇİNDEKİLER
SİTE DİZİNİNDEKİ 345. KONU
KUR’AN NEDİR?
Tarafsızlık açısından Kur’an hakkındaki bilgileri; İslam Ansiklopedisi’nin ilgili maddelerinden ve Muazzez İlmiye Çığ’ın ilgili kitabından detaylı bir özet olarak iki kısımda çıkardım.
Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Araştırmaları Merkezi, İslam Ansiklopedisi’nin (DİA‘nın) “Kur’an” maddesinden çıkarttığım detaylı özet şöyledir. Özette “Mushaf” ve “Arap” maddesinden de yararlanılmıştır.
Kur’an kelimesi okumak, bir bilgiyi zihinde tutmak, toplamak, bir araya getirmek, açıklamak anlamlarına gelen Arapça “kara’e” fiilinden türemiştir. Kur’an’ın Muhammed’e Cebrail tarafından indirilme şekli bilinmemektedir.
Muhammed 40 yaşına yaklaştığında hayatında benzerini yaşadığı rüyalar görüyor, nereden geldiğini anlamadığı sesler duyuyor, ışıklar fark ediyordu. 5 yıl boyunca Hira mağarasında tefekküre ve inzivaya çekildi. Sonra Cebrail yanına geldi ve ona ilk ayetleri verdi, dehşetle eve gitti ve eşi Hatice’ye “Beni örtünüz” dedi ve dinlendi. Kalkınca yaşadıklarını Hatice’ye anlattı ve o da Allah seni yalancı çıkartmayacak diyerek birlikte Hatice’nin amcasının oğlu Varaka bin Nevfel’in yanına gittiler. Varaka Muhammed’e, kendisine gelenin Musa’ya da gelen Cebrail (nâmûs/namus) olduğunu ve kendisine uyacağını, yardım edeceğini söyledi. Böylece Muhammed peygamber olduğunu anladı, Hatice de ilk müslüman olmuş oldu.[1]
Kur’an’daki surelerin ve surelerdeki ayetlerin asıl iniş sırası belli değildir. Çünkü Muhammed yaşarken birtakım yazılmış ayetlerle birtakım ezberlenmiş ayetler Muhammed öldükten sonra birleştirilerek kitap haline getirildi. Bu yüzden günümüz Kur’an’ındaki ve çeşitli Kur’an mushaflarındaki sıralamalar gerçeği yansıtmayıp, tartışmalıdır.[1][2][3]
Yaygın görüşe göre surelerin 86’sı Mekke’de inmiştir ve bu ayetlerin çoğu kısa ve şiirsel bir anlatıma sahipken, 28’i Medine’de inmiştir. Bunların içinden 10-20 arası surenin nerede indiği konusu tartışmalıdır.[1]
Muhammed, gelen vahiyleri önce insanlara söylüyor, sonra bunların bazılarını kendisi ve etrafındakileri ezberliyordu; hafızadan unutulmasın ve ezbere yardımcı olsun ve/veya kısmen ezberlen(e)memiş bazılarını ise katiplerine yazdırıyordu. Ezber birinci yazı ikinci plandaydı. Çünkü Arap yazısı daha gelişmemişti: Dolayısıyla okuma yazma bilen sayısı da çok azdı: Araplar o dönemde yazılı kültürden uzaktı ama ezberlemeleri gelişmişti: Ayet ve sureleri ezberliyorlardı: Yazılı kültüre geç geçen Araplar’da sözlü kültür yaygındı: Bu yüzden bazı ayetler ezberlenerek ağızdan ağza aktarılıyordu. Katipler ayetlerin bazılarını develerin kürek ve kaburga kemiklerine, tabaklanmış deri parçalarına, yaprak taşlara, hurma dallarına, seramik parçalarına ve tahtaya yazıyorlardı (yazının ikinci planda olması ve parşömenin deriden yapılmasının zahmetli bir iş olması, papirüs bitkisinden yapılan papirüsün de daha çok Mısır’da yapılması ve pahalı olması neticesinde ayetler bunlara yok denecek kadar az yazılmıştır). Yazılanlar, başka kişilerce de yazılıp öğrenilmesi için katiplerin yanında kalıyordu.
Kur’an ayetlerinin (sözlerinin) Muhammed zamanında bir araya getirilerek kitap şeklini aldığına dair bir bilgi bulunmamaktadır. Kur’an’ın çeşitli kimseler tarafından tamamının ezberlendiğine dair tartışmalar vardır. Kur’an ayetlerinin bazılarını (veya tamamını) ezberleyenlerden bir kısmının Yemame savaşında ölmesi sonucu Ömer, ayetlerin bir kitap haline getirilmesi için Halife Ebu Bekir’i ikna etmiş, Ebu Bekir de bu görevi Zeyd bin Sabit’e vermiştir. Yapılan duyuruyla, yanlarında yazılı Kur’an ayetleri ve parçaları olanların bu metinlerin Kur’an ayetleri olduğuna dair iki şahitle birlikte görevli heyete başvurmaları istenmiştir ayrıca kim ne ezberlemişse gelsin denilmiştir. Zeyd ve heyettekiler yazılı malzemeyi ve ezberlerdekileri toplamışlar, kontrol etmişler ve Kur’an’ı yazıp Ebu Bekir’e teslim etmişlerdir. Mushaf adı verilen bu derleme kitap Ebu Bekir’in ölümünden sonra Ömer’e, onun ölümünden sonra da onun kızı ve aynı zamanda Muhammed’in eşi olan Hafsa’ya geçmiştir.[1][2][3]
Ali, Muhammed’in ölümünden sonra Kur’an’ı şahsi gayretiyle toplayıp yazmaya çalışmışsa da Ebu Bekir’in çalışmasına kimseden itiraz gelmemiştir. Ali yandaşları olan Şiiler/Şialar arasında ılımlı olmayanlar, Muhammed’e inenlerle sonradan yazılanlar arasında farklar bulunduğuna inanırlar.[1][2]
Ebu Bekir’in çalışması öncesinde Ebu Bekir’in mushafından az veya çok farklı olan mushaf, yazı ve ezberler de vardı. Bunlar Ömer ve Osman zamanında fetihlerle artan İslam coğrafyasında gerek Mekke ve civarında gerekse de Suriye, Irak gibi yerlerde okunmaya ve çoğaltılmaya başlandı. Ayrıca bazı yerlerde okumadaki farklılıklar da sorunlara yol açtı. Bunu gören Osman, Hafsa’nın elindeki Ebu Bekir mushafını ihtilafa yol açmayacak şekilde tekrardan düzenlemek için yine Zeyd’in başkanlığında 3 has ve 8 yardımcıdan toplamda 12 kişiden oluşan bir heyet görevlendirip, farklı yazımlara ve okuyuşlara müsait olan lehçe farklılıklarından doğan ihtilaf ve sorunları engelleyebilmek için Kur’an’ın Kureyş lehçesini esas alır bir şekilde yazılmasını ve surelerin tekrardan sıralanmasını emretti. Heyet çalışmasını tamamladı ve bu Kur’an mushafının yedi tane kopyası, kurallara uygun bir okuyucu (kari) ile birlikte Mekke, Küfe, Basra, Şam, Yemen ve Bahreyn’e gönderildi, bir kopya da Medine’de bırakıldı. Osman bunun dışında yazılmış tüm Kur’an mushaflarını, sayfalarını ve parçalarını -ne varsa hepsini- imha ettirmiştir. Bazı Şii grupları Ali’nin, Osman’ın yaptığı işi onaylamadığını savunur.[1][2][3]
Araplar’ın ilk kitabı olarak, iki kapak arasında sayfalar (parşömen) halinde kitap haline getirilen ilk metin Kur’an’dır yani Araplar’ın ilk kitabı Kur’an’dır.[3]
Halife Abdülmelik bin Mervân (Emevi, 685-705) dönemine kadar basit ve ilkel olan Arap alfabesinde harflere konan harekeler ve noktalar yoktu. Arap alfabesindeki ünsüzlerin üstüne veya altına konulduğu zaman onların birer ünlü (æ,i,u) ile beraber okunmasını (bæ,bi,bu) sağlayan işaretlere “hareke” denir. Arap alfabesinde ünlü olarak sadece æ, i ve u vardır; ı, o, ö ve ü yoktur: æ ünlüsü a ve e arasında bir sestir. Konuşmada kullanılan 3 tane ünlü harf Arap alfabesinde olmadığı için -yani Arap yazısının alfabesinde ünlü harfleri belirten, sembolize eden herhangi bir şekil/harf olmadığı için- yazım ve okumalarda farklı anlamlara yol açan sorunlar ortaya çıkıyordu. Buna bir çare bulunması için Abdülmelik’in Irak valisi Ziyad bin Ebih harekete geçti ve Ebü’l-Esved ed-Düeli’yi görevlendirdi. O da emrine verilen bir katiple birlikte mushafı baştan sona harekeledi: Ünsüzün æ ünlüsüyle beraber okunması için ünsüz harfin üstüne kırmızı mürekkeple bir nokta (fetha); i için altına bir nokta (esre); u için önüne bir nokta konulmuş (ötre): Kelimenin -n ile bittiğini göstermek için de iki nokta konulmuştur (tenvin).
Ancak harekeleme de yazım ve okumaya bağlı anlam sorunlarını çözmede yeterli olamamıştır. Çünkü ortada “noktalama” sorunu da vardı. Noktalama: Arap alfabesindeki bazı ünsüz harflerin yazılırken aynı, okunurken farklı olması sorunuydu. Örneğin b, t ve s harflerinin yazım şekli (ٮ) aynıydı fakat cümlenin ve/veya kelimenin gelişine göre okurken kazandığı anlam ya b ya t ya da s olabiliyordu. İki anlama gelebilecek harfler çoğunlukta olup alfabenin neredeyse yarısı bu şekildeydi (Harfleri sembolize eden 15 farklı şekil/harf, 28 farklı harfe karşılık geliyordu). Buna da bir çare bulunması için Irak Valisi Haccac (Emevi, 694-714); İbn Ya’mer ve Nasr bin Asım’ı görevlendirdi, onlar da bu anlam farklılığına yol açan ünsüzlerin altına veya üstüne bir veya birkaç nokta koyarak gidermeye çalıştı. Örneğin yazım şekli aynı olup da b, t veya s olarak okunabilen harfin altına bir nokta konduğunda b (ب), üstüne iki nokta konduğunda t (ت) ve üstüne üç nokta konduğunda ise s (ث) olarak okunuyordu.
Harekeler de noktalamalar da noktalarla gösterildiği için karışıklıklar olduğundan, Halil bin Ahmed (ö.791) harekeleri çizgilerle değiştirdi ve noktalamaları da geliştirerek Arap alfabesinin günümüzde kullanıldığı halini tamamlamış oldu.
Kur’an’a bu kadar eklemenin yapılması Kur’an’dan önceki Araplar’da yazı kültürünün neredeyse olmamasından kaynaklanır veya gelişmemiş, basit, ilkel bir tarzda ancak birinci plandaki ezbere geri planda çok az bir şekilde yardımcı olabiliyordu.[1][2][3] Öyle ki MS 6. ve 7. yüzyıllarda Arap yarımadasında Arap şairler çoktu ve meşhurlardı, raviler onların şiirlerini ezberleyip neredeyse tüm yarımadaya yayıyorlardı.[3] Kur’an mushaflarının yazımıyla birlikte Arapça’da yazılı kültür de başlamış oldu, öncesinde sözlü kültür vardı.[1][2][3] Arap yazısının daha gelişmemiş olması dolayısıyla Muhammed döneminde Mekke halkından 20 civarı kişi okuma-yazma biliyordu.
Ayrıca nokta, virgül, iki nokta üst üste, tırnak işareti, soru-ünlem işaretleri gibi “noktalama işaretleri” de Kur’an’a 10. yüzyılda yine sonradan eklendi.
Arapça dil olarak eski Mısır, Akad, Kenan, Arami ve İbrani dillerinden oluşmuştur. Nebatice yazısı köken olarak Fenike, İbranice ve Aramice yazısından, Arapça yazısı ise bitişik yazılan Nebatice’den MS 3. ve 6. yüzyıllar arasında doğmuştur, gelişmiştir. Arap yazısının başlaması ve gelişimiyle ilgili bu döneme ait olarak bulunan örnekler birkaç tanedir. Hepsi de taşlara kazınmış kitabe ve mezar taşı olarak Suriye’de bulunmuştur. İlk ikisi (MS 250 tarihli, Şam, Birinci Ümmü’l-Cimâl kitabesi ve 328, Şam, mezar taşı) Araplar’a ait olduğu halde o dönemlerde Orta Doğu’ya hakim olan Nebatiler’in dilinde Nebatice yazılmıştır: Diğer üçü de (512, Halep, Zebed kitabesi; 528, Şam, Üseys kitabesi; 568, Şam, Harran kitabesi) Nebatice-Arapça karışımıdır ki bu zamanlarda Arapça yazısına temel olacak unsurlar da başlıyordu. Arap yazısının Suriye’den Irak’a oradan da Hicaz’a geçtiği -tutarlı bir görüş olarak- düşünülmektedir. Bunlardan sonra Arap yazısının gelişmesi ise harekeleme ve noktalama ile devam etti. Harekeleme ve noktalama İbranice ve Süryanice yazılarında vardı, Kur’an için buralardan alındı ve uygulandı.[3]
Ebu Bekir ve Osman mushaflarından ve kopyalarından hiçbiri günümüze kadar ulaşmamıştır.[2] (Buraya kadar yazılanlar için şunu söylemeliyim: Dipnotta belirttiğim bu ilk üç madde birleşik ve bağlantılı olduğundan -yani birinde geçen bir bilgi diğerlerinde de kısa veya detaylı olarak geçtiğinden- bir arada gösterildi.)
ا ب ت ث ج ح خ د ذ ر ز
ص ض ط ظ ع غ س ش
ف ق ك ل م ن ھ و ي
Günümüzdeki Arap Harfleri
Muazzez İlmiye Çığ’ın “Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni” adlı kitabından çıkarttığım detaylı özet şöyledir.
Yaratılış, Tufan, kurban gibi konular başta Sümer metinlerinde, sonra Tevrat’ta ve Kur’an’da benzer olarak geçer. Tevrat (veya Torah) bunları Sümerler’den almıştır: Kur’an da bunları Tevrat’tan almıştır. Ayrıca Kur’an’daki İbrahim, Yusuf, Davut, Süleyman ile ilgili hikayeler ve söylenceler Tanah’tan ve Musevi efsanelerinden alınmıştır.
Muhammed’in vahi (vahy/vahiy) olarak söylediklerinin küçük bir kısmı kendisi yaşarken hurma dalları, kemikler, taşlar üzerine yazılmış; asıl büyük kısmı da çeşitli kimseler tarafından ezberlenmiş. Muhammed öldükten sonra, bu ezberleyenler savaşlarda ölmeye başlayınca, hepsi ölmeden, ezberlerinde ne varsa toplattırılıp bir kitap oluşturmaya karar verilmiş. Başta Halife Ebu Bekir bunun olmasını istememiş. Çünkü Muhammed’in yapmadığı bir şeyi, onun ölümünden sonra diğer insanların yapmasını uygun bulmamış. Fakat etrafındakiler onu zorlamış o da mecburen kabul etmiş. Ebu Bekir, Zeyit’e emir vermiş o da Muhammed’in bir karısının sandığında yazılı olarak saklananları getirmiş: Ayet olarak da kim biliyorsa gelip söylesin diye haber salmış. Sonrasında az miktarda yazılı olanlarla çok miktardaki birtakım ezberde ve/veya akıllarda kalanlar bir araya getirilmiş ve iki ayrı kitap olarak yazdırılmış. Bunlar için kullanılan yazılı malzemeler de yok edilmiş. Ebu Bekir’in ölümünden sonra kitaplar Halife Ömer’e, o da ölünce onun kızı olan Hafza’ya geçmiş. Yazılan bu iki kitabın birbirine benzememesi ve yazılar arasında farklar olması neticesinde çıkan karışıklıkların önüne geçilebilmesi için başa geçen Halife Osman tarafından bir kurul toplanıyor. Kurulda kitaplar tekrardan ele alınıyor ve ezberinde olanlar çağrılıp onların yardımıyla ayrılıklar düzeltilmeye çalışılıyor, eksik görülen yerler tamamlanıyor, böylece bugünkü Kur’an meydana geliyor. İlk kitaplar yazılırken ezberlemiş olan bir kişinin doğru söylediğini onaylamak için 4 tanık, daha sonra 2 tanık istemişler. Sonuncusu yazılırken ise sadece bir tanığı yeterli görmüşler. Aslında bütün sözleri ezberleyen de yokmuş. Bu ezberleyiciler kendiliklerinden bir şeyler söylemiş olamaz mı? Kur’an’da Şeytan ayetleri de denilen çelişkili birçok ayeti ve aynı konuda biri olumlu diğeri olumsuz olan yine birçok ayeti bu kimseler yazdırmış olamaz mı!..[4]
___________________
[1] Abdülhamit Birışık, “Kur’an”, Tarifi ve İsimleri, Tarihi, Tertibi, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2002, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c26/c260247.pdf> Erişim: Mayıs 2017, Cilt: 26, s. 383-386. (Bu ilk üç dipnot maddesini art arda okumanızı öneririm.)
[2] Mehmet Emin Maşalı, Muhittin Serin, “Mushaf”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2006, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c31/c310171.pdf> ve devamı <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c31/c310172.pdf> Erişim: Mayıs 2017, Cilt: 31, s. 242-253. (Maddenin ilk 2 bölümü birleşik ve bağlantılı olduğundan bir arada alındı.)
[3] Nihad M. Çetin, “Arap”, Yazı, Dil, Edebiyat, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), TDV İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1991, <http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c03/c030177.pdf> Erişim: Mayıs 2017, Cilt: 3, s. 276-283. (Bağlantının açılması görsellerinden dolayı biraz zaman alabilir. Görselleri incelemenizi öneririm.)
[4] Muazzez İlmiye Çığ, “Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni”, Kaynak Yayınları, İstanbul, (1. Basım Kasım 1995), 36. Basım, Aralık 2013, s. 104, 105.
SİTE DİZİNİNDEKİ 346. KONU
Hangi Meal Neden Seçildi?
Kur’an analizi için Ali Bulaç’ın 1985’te hazırladığı Bakış Yayınları’ndan İstanbul’da çıkan “Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Anlamı (Meal ve Sözlük)” seçilmiştir. Bu meal Milli Eğitim Bakanlığı’nın 18.11.1985 tarih ve 2199 sayılı Tebliğler Dergisi’nde tavsiye edilmiştir. Bu meali seçmemin nedeni diğerleri gibi “anlam tercümesi” olmayıp “kelimesi kelimesine” tercüme ettiği içindir: Diyanet İşleri Başkanlığı meali de dahil diğer çoğu mealde Kur’an’da olmayan sonradan eklenen ve sonradan eklenildiğini belirtmeyen -belirtse dahi bazısını belirtip bazısını belirtmeyen- açıklama şeklindeki kelime, kelime grupları ve sözler vardır: Sonradan eklendiğini -veya sonradan eklenilen “her şeyi”- parantez içinde belirttiği için bu meali analizde daha uygun gördüm.
Meal Hakkında Bilgiler: Meali hazırlayan, nasıl hazırlandığı hakkında sayfa 6-13 arasında şu bilgileri veriyor: Kur’an 610 yılından Muhammed’in öldüğü 632 yılına kadar 23 senede tamamlanmıştır. Kur’an tevatüren (ağızdan ağza yayılmayla) bize gelmiştir.
Çalışma üç sene sürmüştür: Elmalılı Hamdi Yazır’ın “Hak Dini Kur’an Dili” adlı Kur’an ‘ın açıklanarak yorumlandığı tefsir ve Hasan Basri Çantay’ın “Kur’an’ı Hakim ve Meal-i Kerim” adlı meali esas alınmıştır. Metne sadakat gösterilerek kelime kelime yapılan mealler ve anlama dayanarak Türkçe ifade kalıbı içinde yapılan mealler vardır. Bu mealde metne sadakati titizlikle koruyan kelime kelime yapılan meal yöntemi kullanılmıştır. Bir ayetteki genel muhtevayı ve kavramın ya da bir kelimenin kazandığı anlamı tesbit ederken öncelikle Elmalılı’nın (1) tefsirine müraacat edildi, gerektikçe de Kurtubi (2), Kadı Beydavi (3), Medarik (4), İbn-i Abbas (5), İbn-i Kesir (6), Celaleyn (7) ve Seyyid Kutub’un (8) tefsirine de başvuruldu. Kavram bakımından Ragıp el-İsfahani’nin “el-Müfredat”ı da (9) temel müraacat kaynaklar arasındadır. Muhammed Mahluf’un Kur’an (10) sözlüğünden de yararlanılmıştır.
Zaman zaman Süleyman Ateş’in “Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali”, Celal Yıldırım’ın “Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri”, Ali Rıza Sağman’ın “Kur’an-ı Hakim’in Tercümesi” ile diğer yaklaşık 20 meale de başvuruldu.
Çalışma bittikten sonra meal iki defa kontrol edildi. Birincide tüm meal Elmalılı ve Hasan Basri’ye göre gözden geçirildi. İkincide ise Muhammed Fuad Abdü’l-Baki’nin Fihristi (11) esas alındı ve Kur’an-ı Kerim’de geçen bütün kelime ve kavramları harf sırasına göre ve geçtikleri bütün ayetleri birer birer tarayarak -anlamları dilimizde kendiliğinden meşhur olanlar dışında- aynı kelimelere hangi ölçüde ortak ve hangi ölçüde farklı anlamlar verildiği tesbit edilip gerekli düzeltmeler yapıldı. Bu iki kontrol, mealin bütününde ortak bir dil kullanmayı ve anlam çelişkilerinin giderilmesini sağladı.
Meal şu şekilde hazırlandı: Kur’an’da geçen kavramlar olduğu gibi korunup verilmeye çalışıldı. Tefsir kaynaklarından bol miktarda yararlanıldığı halde, mümkün mertebe tefsiri açıklamalardan, kendimize ait yorumlardan kaçınmaya çalışıldı: Ancak zaruri yerlerde parantez açıp kısa kısa açıklamalar yapıldı: Alternatif anlamlar ve bazı açıklamalar dipnotla gösterildi.
(1) Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 1971, İstanbul (9 cilt)
(2) Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Ensari el-Kurtubi, el-Cami’il Ahkam el-Kur’an, 1967, 3. bsk. Mısır (20 cilt)
(3) Nasiruddin Ömer el-Beydavi, Envaru’t-Tenzil, 1285 (2 cilt)
(4) Ebu’l-Berekat Abdullah b. Ahmed b. Mahmud en-Nesefi, Medariku’t-Tenzil ve Hakaikatu’t-Te’vil, Mısır (2 cilt)
(5) İbni Abbas, Tenviru’l-Mikbas min Tefsiri İbn Abbas (Tahir Muhammed b. Yakub el-Firuzabadi’nin) 1378, Mısır
(6) Ebu’l-Fida İsmail İbnu Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, Beyrut, 1385 (4 cilt)
(7) Li’l-İmameyn el-Celaleyn, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, İstanbul, tıpkı basım, Çağrı Y.
(8) Prof. Seyyid Kutup, Fi Zilali’l-Kur’an Tercümesi, İstanbul, 1971, Hikmet Y.
(9) er-Ragıp el-İsfahani, el-Müfredat Fi Ğaribi’l-Kur’an, 1381, Mısır
(10) H. Muhammed Mahluf, Kelimatü’l-Kur’an, Tefsir ve Beyan, 8. bsk. 1391/1970, Beyrut
(11) Muhammed Fuad Abdu’l-Baki, Mu’cemu’l-Müfehres Li el-Fazi’l-Kur’an, 1945, Beyrut
Yukarıdaki 11 eser açıklaması da Bulaç kaynağında yazmakta olup oradan alınmıştır.
Açıklama: Analizler ya da koyu renkle belirtilen yazılar yazar tarafından yazılmış olup ve/veya yazarın ilgili diğer yazılarının yine yazar tarafından derlenmesi olup daha fazlası için yazarın -yani ben Alper Çadıroğlu’nun- bu sitenin tamamına (yani ana sayfaya) bakınız.[5] Analizde kullandığım Tevrat, İncil ve Kur’an ise şunlardır.[6] Ayrıca analizde ek olarak yararlandığım (ve son konu da dahil) sadece 6 tane bilginin kaynağı -kaynak gösterme çakışması ve karışıklığı olmaması için manuel stille- yazı/metin içerisinde -doğrudan- gösterilmiştir.
___________________
[5] Sitemin ana sayfası bk.
[6] “Kutsal Kitap: Eski ve Yeni Antlaşma (Tevrat, Zebur, İncil)”, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, Yeni Yaşam Yayınları, Yeni Çeviri, İstanbul 2001-2009, <https://incil.info/kitaplistesi> veya <https://www.kitabimukaddes.com/kutsal-kitap-hakkinda-bilgilendirme-ve-tam-metni/> Erişim(ler): 2011-2018. (Tevrat bilgileri ve maddeleri buradan alınmıştır.)
“İncil (Müjde): İncil’in Çağdaş Türkçe Çevirisi”, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, Zirve Yayıncılık ve Dağıtım, Yeni Yaşam Yayınları, Acar Basım, Yeni Çeviri: 1987-1994-2001, İstanbul, 6. Basım: Temmuz 2008. (İncil bilgileri ve maddeleri buradan alınmıştır.) (Bu İncil kitabında yazanların aynısına bir üstteki -aynı- bağlantılardan ulaşabilirsiniz.)
“Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Anlamı: Meal ve Sözlük”, Meali Hazırlayan: Ali Bulaç, Bakış Yayınları, İstanbul 1985. (Kur’an bilgileri ve maddeleri buradan alınmıştır.) (Bu meal Milli Eğitim Bakanlığı’nın 18.11.1985 tarih ve 2199 sayılı Tebliğler Dergisi’nde tavsiye edilmiştir.) (Bu meali seçmemin nedeni diğerleri gibi “anlam tercümesi” olmayıp “kelimesi kelimesine” tercüme ettiği içindir: Diyanet İşleri Başkanlığı meali de dahil diğer çoğu mealde Kur’an’da olmayan sonradan eklenen ve sonradan eklenildiğini belirtmeyen -belirtse dahi bazısını belirtip bazısını belirtmeyen- açıklama şeklindeki kelime, kelime grupları ve sözler vardır: Sonradan eklendiğini -veya sonradan eklenilen her şeyi- parantez içinde belirttiği için bu meali analizde daha uygun gördüm.)
SİTE DİZİNİNDEKİ 347. KONU
BAKARA
28- Nasıl oluyor da Allah’ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.
Kur’an’da reenkarnasyon doğrudan olmasa da dolaylı olarak geçiyor gibi (?)
29- Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur.
Benzerlik -Bnz.-: Gök Tanrısı ve yedi gök
35- Ve dedik ki: ‘Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.’ 36- Fakat Şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: ‘Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır’ dedik.
Bnz: Marduk Ağacı ve Adapa Efsanesi
47- Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi (bir dönem) alemlere üstün kıldığımı hatırlayın.
Yahudiler’e yani İsrailoğulları’na ayrıcalık verilmiş.
Bakara suresindeki, 47. ile 122. ayetler ve 134. ile 141. ayetler tamamen aynıdır. Kur’an’da tamamen aynı ayetler çoktur. Birbirine benzer ayetler de çoktur. Kur’an olayları, kavramları, vermeye çalıştığı mesajları, anlatmak istediği şeyleri gerek aynı gerekse de benzer cümlelerle tekrar tekrar dile getirir: Kur’an’ın neredeyse yarısı diğer yarısıyla benzerdir.
60- (Yine) Hatırlayın; Musa kavmi için su aramıştı, o zaman biz ona: ‘Asanı taşa vur’ demiştik de ondan oniki pınar fışkırmıştı, böylece her bir topluluk içeceği yeri bilmişti. Allah’ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk (fesad) yaparak karışıklık çıkarmayın.
Bnz:12 Ritüeli
62- Şüphesiz, iman edenler(le) yahudiler, hristiyanlar ve sabiiler(den kim) Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve salih amellerde bulunursa, artık onların Allah katında ecirleri vardır.
87- Andolsun, biz Musa’ya kitabı verdik ve ardından peşpeşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs’le* teyid ettik.
*Ruhu’l-Kudüs: Cebrail.
Cebrail’in Kudüs’ün ruhu olması yani Kudüs kentiyle sınırlandırılması, onun dünyayı kapsamaması şeklinde algılanabilir.
Kuddüs: Kendisinde hiç bir noksanlık olmayan, yücelikte eşsiz ve benzersiz. Hatadan, gafletten, aczden ve her türlü noksanlıktan yüce ve tamamen münezzeh.
Burada Kuddüs’le Kudüs sözcüklerinin benzerliğinden dolayı Kudüs sözcüğüne Tanrı/Allah dersek: Ruhu’l-Kudüs yani Cebrail, Allah’ın Ruhu olabilir.
Kudüs sözcüğüyle Kuds-Kuts-Kutsal sözcüğü de bağlantılı olabilir.
102- Ve onlar, Süleyman’ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkâr etmedi; ancak şeytanlar inkâr etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe Harut’a ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: ‘Biz, yalnızca bir fitneyiz (sizin için bir sınavız veya ayartıcıyız), sakın inkâr etme’ demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun, bunu satın alanın, ahiretten hiç bir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi.
Şehirsel tanrıların, şehirsel meleklere evrilmesi söz konusu olabilir.
Tevrat, İncil ve Kur’an’a baktığımızda, Babil şehrinin semavi dinleri -ve kitaplarını- çok etkilediğini görüyoruz. Buradaki göz yanılsamaları eşliğinde insanları kandırma olan sihir -ya da sihirbazlık numaraları- ve doğa olaylarının tanrısallığa atfedilmesi, büyü ve mucize olarak gerek abartılarak gerekse de aynen semavi dinlere aktarılması söz konusu olabilir.
106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiç bir ayeti neshetmez* (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız.
*Nesih: Birbirini izleyen iki şeyden birinin diğerini silmesi, yürürlükten kaldırması. Unutturma. Erteleme. Nakil ve tahvil etme.
Kur’an’da nesih olmuş yani zamanı geçmiş çok ayet vardır. Ayrıca Kur’an çoğunlukla o dönemin/zamanın diliyle konuşur yani geniş/genel konuşmaz.
125- Hani Evi (Ka’be’yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. ‘İbrahim’in makamını namaz yeri edinin’, İbrahim ve İsmail’e de, ‘Evimi, tavaf edenler, itikafa* çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin’ diye ahid verdik.
*İtikaf: Bel büküp eğilme. Secde etme, tapınma. Nefsi bir yerde tutma, hapsetme. Terim olarak, bir mescide ibadet niyetiyle çekilmek. Kendini bir süre için dünyevi meşgalelerden uzaklaştırarak Allah’a yönelmek.
Antik inançlarda her bir tanrı adına ayrı ayrı tapınaklar yapılırdı yani her tanrının -daha çok en büyük tanrıların- kendilerine ait tapınakları/evleri olurdu. Bu durum, Tevrat ve İncil’deki Kudüs Tapınağı’nın -veya Süleymaniye Mabedi’nin- Tanrı’nın -Yahve’nin ve Elohi’nin- evinin olmasının ve Kur’an’daki Ka’be’nin de Allah’ın evinin olmasının kendilerinden önceki benzerleridir.
135- Dediler ki: ‘Yahudi veya Hristiyan olun ki hidayete eresiniz.’ De ki: ‘Hayır, (doğru yol) Hanif* (muvahhid) olan İbrahim’in dini(dir); O müşriklerden değildi.’
*Hanif: Hak dine eğilim. Tevhid dini, muhavvid. Tek bir tanrıya, Allah’a inanıp, yalnızca ona kulluk eden.
Nuh, İbrahim’den önce yaşadı. Kur’an doğru yolu/dini doğrudan İbrahim’den başlatıyor: Nuh’u dolaylı olarak kapsam dışı bırakıyor. “Nuh der peygamber demez” sözü burada aklımıza geliyor.
Ayrıca Yahudi ve Hristiyanlar da İbrahim’in izinde yürümüşlerdir.
163- Sizin ilahınız tek bir ilahtır; O’ndan başka ilah yoktur; O, Rahman’dır*, Rahim’dir* (bağışlayan ve esirgeyendir).
*Rahman: Rahmeti her şeyi kuşatmış olan. Rahmeti dünyada bütün yaratılmışları kuşatan. Sevdiğini sevmediğini ayırmadan bütün yaratılmışları nimetlerle donatan. Allah.
*Rahim: Esirgeyen, esirgeyici. Rahmeti ahirette yalnızca mü’minlere şamil olan. Fazlasıyla merhamet edici, verdiği nimetleri yerinde kullananları daha üstün ve ebedi nimetlerle ödüllendiren. Allah.
Rahman/Rahim sözcükleri etimolojik açıdan Hindu tanrısı Brahma, Hindu kahraman Rama, Mısır tanrısı Ra vs.ye çok benziyor. İbrahim ismi de buralardan çıkmış olabilir. Muhammed döneminde Yemen’de yaşamış -kendini peygamber ilan eden- Rahman’ı da hatırlatırım.
Bu ayet, Akhenaton’un “Ey Aton, tek tanrı, senden başka ilah yoktur!” sözüne çok benziyor.
173- O, size ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan)ı kesin olarak haram kıldı.
Muhammed ve ordusu savaşa giderlerken ordunun bir kısmı domuz eti yer. O dönemlerde buzdolabı olmadığı için etin 1-2 gün içinde tüketilmesi gerekir, yoksa çürür, leş olur, bozulur. Bunu fark edemeyip yiyenlerin mideleri ağrır, hastalanır ve savaşa gidemeyecek duruma gelirler. Domuz etinin yasaklandığı ayetin/ayetlerin gelmesinin sebeplerinden biri de nüzul olarak bu olayın sonucu görülebilir.
178- Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz* kılındı). Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kimin (hangi katilin) lehine, onun (maktulün) kardeşi (varisi veya velisi) tarafından bağışlanırsa, artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) ona (maktulün varis veya velisine) güzellikle (diyet) ödemektir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azab vardır. 179- Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız.
*Farz, Fariza: Yapılmasını Allah’ın buyurup gerekli kıldığı şey, kesin hüküm. Emir.
189- Sana, hilalleri (doğuş halindeki ayları) sorarlar. De ki: “O, insanlar ve hacc için belirlenmiş vakitlerdir.”
Kur’an’da dünya yuvarlaktır veya dünya düzdür diye bir şey doğrudan yazmaz. Fakat dolaylı olarak yazdıkları vardır. Kur’an’ı okuduğumuzda Dünya’nın yuvarlak değil de düz olması bence daha ağır basar. Çünkü Dünya’da kutuplara doğru gidildikçe coğrafik olarak Güneş ve Ay’ın gökte göründüğü konumları/yerleri ve hareketleri değişir; mevsimler, günler, saatler değişir; gece-gündüz süreleri değişir; aylarca Ay görünmeyip/çıkmayıp gündüz olabilir, aylarca Güneş görünmeyip/çıkmayıp gece olabilir. Kur’an’da oruç, namaz, hacc gibi ibadetler hep Güneş ve Ay’ın hareketlerine göre hesaplanmıştır: Kutuplara gidildikçe bu süreler değişecektir. Örneğin kutba yakın bir bölgede orucun tutulduğu süre 1 saatten az olacaktır ya da 11 ay boyunca hacca gidilmesi gerekecektir ya da namaz altı ayda bir kılınacaktır vs.
189 devamı- ‘İyilik (birr), evlere arkalarından gelmeniz değildir, ama iyilik sakınan(ın tutumudur). Evlere kapılarından girin.’
Bu ayetin nüzul/inme/oluşma sebebi; İslam’dan önce Mekke ve Medine Arapları Kâbe’ye hacca gittiklerinde hacı olduklarının nişanesi veya göstergesi olarak evin arkasını delip oradan eve girerlerdi ve sonra burayı kapatırlardı, Kuran bunun iyilik olmadığını göstermek için bu ayet oluşmuştur.
216- Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz bir şey de sizin için bir şerdir.
Halkımız arasında dolaşan “Her şerde bir hayır vardır” sözü buradan gelir: Fakat bu ayete göre her hayırda bir şer de olabilir. Burada asıl anlatmak istediğim ise o sözün savaş için söylenmiş olmasıdır.
218- Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad* edenler; işte onlar, Allah’ın rahmetini umabilirler.
*Cihad: Cehd kökünden gayret, çaba, güç, takat. Kur’an’da, Allah yolunda savaşma, çaba harcama.
219- Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: ‘Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür.’
223- Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz gibi varın.
233- Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinen (örf)e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın.
Kur’an’a göre çocuk daha çok babanındır.
253- İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık.
285- ‘O’nun elçileri arasında hiç birini (diğerinden) ayırdetmeyiz.
Bu iki ayet birbirine zıttır.
253 devamı- Onlardan (Elçilerden), Allah’ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır.
Kur’an’da cennetin, cehennemin, meleklerin, elçilerin dereceleri vardır: Yani Hinduizm’deki “Kast Sistemi”yle benzerlik gösterir.
275- Allah, alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah’a aittir. Kim (faize) geri dönerse, artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır.
AL-İ İMRAN
19- Hiç şüphesiz din, Allah katında İslam’dır.
32- De ki: “Allah’a ve elçisine itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz Allah, kafirleri sevmez.
42- Hani melekler: ‘Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı,’ demişti. 44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem’i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur’a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.
Antik Mısır’da “Kur” denilen cehennem benzeri, ölülerin gittiği bir yer vardı. “Kura atmak” buradan geliyor olabilir. Bu ayette geçen kur da bununla bağlantılı olarak; tapınak hocalarının kalemlerini, akan küçük bir su kanalına atması ve kimin kalemi akıp gitmezse onun kazanmasıdır.
Kur’an: Mastarı okuma. Hz. Peygambere Allah tarafından Cebrail aracılığıyla bütün insanlara iletilmek üzere indirilen kutsal kitab.
Kurban: Yaklaşma kökünden, birr -yani Allah’a yaklaştıran her şey- ve hayır adına kendisi ile Allah’a yaklaşılan şey. Allah adına ve Allah’ın adını zikrederek hayvan kesme.
Sümerler’in en büyük tanrısı ve/veya göğün tanrısı An’dı. Kur ise yaklaşmaktır. Kur’an sözcüğünün anlamı, göğe yaklaşmak olabilir. Ayrıca dilimizdeki en küçük zaman birimi olan an da, An tanrısından gelmiş olabilir: Dolayısıyla -zamanı gökcisimleri ile yani gökle ölçtüğümüzle de bağlantılı olarak- Kur’an; ana yaklaş, anda yaşa, anda kaybol gibi anlamlara bağlam da olabilir. Ayrıca Sümerler’de yer tanrısı Ki idi. Enki adındaki bilgelik ve su tanrısı da An ve Ki’nin çocuklarıydı. An, gök; Ki, yerdir. Enki’deki heceleri yer değiştirirsek Kien olur: Kian-Kuan-Kur’an olmuş da olabilir: Dolayısıyla Kur’an, yer ve gök demek de olabilir.
49- “İsrailoğullarına elçi kılacak”. (O -İsa-, İsrailoğullarına şöyle diyecek:) ‘Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah’ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah’ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim.’
52- Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi ki: ‘Allah için bana yardım edecekler kimdir?’ Havariler: ‘Allah’ın yardımcıları biziz; biz Allah’a inandık, bizim gerçekten müslümanlar olduğumuza şahid ol’ dediler.
Kur’an Yahudi ve Hristiyanlar’a onlar Müslüman’dı diyor fakat o dönemde Müslümanlık/İslam yoktu.
85- Kim İslam’dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. O, ahirette de kayba uğrayanlardandır.
96- Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke)de, o, kutlu ve bütün insanlar (alemler) için hidayet olan (Ka’be)dir.
Evi tapınak olarak alırsak, ilk tapınak Göbekli Tepe’dir. Şayet evi insan barınağı olarak alırsak, insanların oluştuğu ilk yer olan Afrika’da olması daha mantıklı olur.
Burada dikkat edilirse Mekke demiyor “Bekke” diyor: Bunun anlamı -eski bir mitin Ka’be’ye şu şekilde benzer olarak uyarlanması olabilir- Tanrı’nın tohumlarının Mekke’ye düşmesi ve yerin Kabe’yi doğurması. Dişi yerin cinsel organı da Hacer-ül Esved mi (?) (Ki-be-le, Kıble, Ka-be, Ki-tap, Bek-ki, Mek-ki: bu sözcüklerde “Ki” yani yer bağlantısı olabilir.)
103- Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı.
145- Ölüm, süresi belirtilmiş bir yazıdır.
162- Cehennem ne kötü barınaktır. 163- Allah katında onlar derece derecedir.
184- Eğer seni yalanlarlarsa, senden önce apaçık belgeler, Zeburlar ve aydınlık kitapla gelen elçileri de yalanlamışlardır. Aydınlık kitap (?)
EKLER ve NOTLAR: Bu surede ve/veya Kur’an’ın genelinde şunlar da anlatılır.
Yahya, kısır anneden doğar.
Allah, isterse kişinin günahını artırır.
“Allah’tan korkmak” kavramı fazlaca anlatılır: Denileni yapmazsan acı dolu bir azap çekersin sözü defalarca dile getirilir.
Korku, korkmak, korkutmak olarak “korku politikası” hakimdir.
“Acı bir azap”, “Korkun-Sakının” sözleri çok kullanılır.
Elçilerin öldürülmesinden fazlaca faydalanılmıştır.
Cehennem, ateş olarak geçer.
Cihad çağrısı çok fazladır.
NİSA
3- Eğer yetim (kız)lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Şayet adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). Bu sapmamanıza daha yakındır.
22- Kadınlardan babalarınızın nikahladıklarını nikahlamayın. Ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. Çünkü bu, ‘çirkin bir hayasızlık’ ve ‘öfke duyulan bir iğrençliktir.’ Ne kötü bir yoldu o!…
Kur’an -Kur’an’ın gelmeden önceki dönemde yani- cahiliyede -Mekke, Medine’de yani Hicaz’da- yapılanları yok hükmünde sayıyor ve/veya orada -Kur’an’a göre ters düşen- işlenen günahlar ve ezilenler hakkında net bir şey söylemiyor, geçen geçmiştir diyor.
28- İnsan zayıf olarak yaratılmıştır.
İnsan mükemmel yaratılmamış.
34- Allah’ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde ‘sorumlu gözeticidir.’ Saliha kadınlar, gönülden (Allah’a), itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan* korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın.
*Nüşuz: Geçimsizlik yanında, aslında karşı cinste cinsel kıskançlık duygularını tahrik edecek uygunsuz davranışlarda bulunmak anlamına da gelir.
Kur’an’da erkek kadından üstündür.
56- Ayetlerimize karşı inkâra sapanları şüphesiz ateşe sokacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tadmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. 57- İman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Onda onlar için tertemiz kılınmış eşler vardır. Ve onları, ‘ne sıcak-ne soğuk, tam kararında gölgeliğe’ sokacağız.
Kur’an’da cehennem “ateş” olarak, cennet ise ırmaklarla dolu ferah bir yer olarak anlatılıyor. Arabistan çöllerden oluşur ve çöl iklimi hakimdir: Gündüz, çöl sıcağı vardır yani ısı artar; gece ise çöl soğuğu vardır yani ısı azalır: Çöl iklimlerinde Gündüz-Gece sıcaklık farkı diğer iklimlere göre çok daha fazladır. Arabistan’da bir tane bile ırmağın olmadığını da hatırlatırım.
Kısaca Kur’an cennet ve cehennemi anlatırken, Arabistan’ın coğrafik durumunu benzetme olarak kullanmış gibi gözükmektedir.
73- Eğer size Allah’tan bir fazl (zafer) isabet ederse, o zaman da, sanki onunla aranızda hiç bir yakınlık yokmuş gibi kuşkusuz şöyle der; ‘Keşke onlarla birlikte olsaydım, böylece ben de büyük ‘kurtuluş ve mutluluğa’ erseydim.’ 74- Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar, Allah yolunda savaşsınlar; kim Allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz.
80- Kim Resûl’e itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur.
89- Onlar, kendilerinin inkâra sapmaları gibi sizin de inkâra sapmanızı istediler. Böylelikle bir olacaktınız. Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan veliler (dostlar) edinmeyin. Şayet yine yüz çevirirlerse, artık onları tutun ve her nerede ele geçirirseniz öldürün. Onlardan ne bir veli (dost) edinin, ne de bir yardımcı.
103- Namazı bitirdiğinizde, Allah’ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık ‘güvenliğe kavuşursanız’ namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü’minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
117- Onlar, O’nu bırakıp da (bir takım) dişilere* dua ederler (taparlar).
*Cahiliyye Arapları taptıkları putlara dişi isimler verirlerdi: Lat, Uzza, Menat vb. Ayet söz konusu dişi-put tapıcılığa işaret ettiği gibi, tanrıçalara veya kadın tapıcılığına da işaret ediyor olmalı.
153- Kitap Ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Musa’dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Demişlerdi ki: ‘Bize Allah’ı açıkça göster.’ Böylece zulümlerinden dolayı onlara yıldırım çarpmıştı. Ardından kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, buzağıyı (ilah) edinmişlerdi. Yine bundan dolayı onları affettik ve Musa’ya apaçık olan ispatlayıcı bir delil verdik.
Buzağı sembolü, sembolü güç göstergesi boğa/öküz olan Marduk’a işaret ediyor olabilir.
157- Ve: ‘Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük’ demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (bir) benzeri gösterildi. Onu kesin olarak öldürmediler.
İncil’de İsa çarmıha gerilir ve kesin olarak ölür. 3 gün sonra tekrar dirilir. Bu dirilişte sadece yakınlarına görünür, başka kimseye görünmez: Öğrencilerine İncil’i dünyaya yaymalarını söyleyip onları kutsar ve göğe alınır.
İncil Markos 14:46,51,52’de şunlar yazıyor: “İsa’yı yakalayıp tutukladılar. İsa’nın ardından sadece keten beze sarınmış bir genç gidiyordu. Bu genç de yakalandı. Ama keten bezden sıyrılıp çıplak olarak kaçtı.” O hengamede kaçan kişi İsa olabilir! Yuhanna 21:20,23’de bahsi geçen “öğrenci” kıyamete kadar dünyada yaşayacaktır, bu kişi İsa olabilir. Sonuçta, çarmıha gerilen İsa’nın ikizi -veya ona çok benzer kardeşi, arkadaşı- olabilir; keten bezli genç ve öğrenci aynı kişi olup İsa olabilir: Bunlar yer değiştirip tersi de olabilir. İsa’nın ölümden sonraki tekrar dirilişi bu olayla bağlantılı olabilir.
171- Ey Kitap Ehli*, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah’a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah’ın elçisi ve kelimesidir. Onu (‘OL’ kelimesini) Meryem’e yöneltmiştir ve O’ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve elçisine inanınız; ‘üçtür’ demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. *Ehl: Halk, ahali. Aile, yakın akraba, çevre. *Kitap Ehli: Yahudiler ve Hristiyanlar.
Kur’an, İsa’nın Allah’ın oğlu olmadığını birçok ayette defalarca dile getirir.
EKLER ve NOTLAR: Bu surede ve/veya Kur’an’ın genelinde şunlar da anlatılır.
Muhammed araştırmacı bir kişidir.
Kur’an’da kölelik mevcuttur. Kur’an köleliği kaldırmamıştır.
Cihad eden mü’min, etmeyenden üstündür.
MAİDE
2- Ey iman edenler, Allah’ın şiarlarına*, haram olan ay’a, kurbanlık hayvanlara, (onlardaki) gerdanlıklara ve Rablerinden bir fazl ve hoşnutluk isteyerek Beyt-i Haram’a gelenlere sakın saygısızlık etmeyin.
*Şiar: Bir inancı, bir dünya görüşünü ifade eden sembol, işaret demektir. Ayet, mü’minleri Allah’ın çizdiği sınırlara, ilahi hüküm ve ilkelere gerekli saygı ve dikkatin gösterilmesine işaret eder. Bir görüşe göre de, burada kastedilen şiarlar Hacc’da uyulması gereken kurallar. Menasik.
Hacc ibadeti, senede bir tüccarların Mekke’ye gelip Ka’be’nin etrafında konaklaması, kurulan panayırlardan alışverişlerin yapılması, para bırakması, çeşitli inançların ve ibadetlerin yapılması vs.dir.
3- Ölü eti, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen, dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız* size haram kılındı. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip-beğendim.
*Fal oklarıyla kısmet arama bir Arap geleneğidir. Ancak talihe ilişkin bir takım yollara baş vurmak, kahin ve efsunculara, astrolog ve falcılara itibar etmek, batıl ve boş bir inanç olarak nesnelere uğur ve uğursuzluk izafe etmek ile her türlü şans oyunları da bu ayetin kapsamında yasaklanmıştır.
Kur’an’a göre her tür “şans oyunu” haramdır. Milli Piyango, Sayısal Loto vs. de şans oyun değil mi!..
5- (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir.
Domuz eti!
5 devamı- Mü’minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.)
Başlık parası!
12- Andolsun, Allah İsrailoğullarından kesin söz (misak) almıştı. Onlardan oniki güvenilir- gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: ‘Gerçekten ben sizinle beraberim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah’a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır.’
16- Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları kendi izniyle karanlıklardan nura çıkarır.
Karanlık-Aydınlık dualitesi!
27- Onlara Adem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah’a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: ‘Seni mutlaka öldüreceğim.’ (Öbürü de:) ‘Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder.’
38- Hırsız erkek ve hırsız kadının, (çalıp) kazandıklarına bir karşılık, Allah’tan, ‘tekrarı önleyen bir ceza’ olmak üzere ellerini kesin.
44- Teslim olmuş peygamberler, yahudilere Tevrat’la hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah’ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi.)
Tevrat’ın redaktörler tarafından yazılması / derlenmesi / toplanması (?)
45- Biz onda, onların üzerine yazdık*: Can’a can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas* vardır. Ama kim bunu sadaka* olarak bağışlarsa o kendisi için bir keffarettir*. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zalim olanlardır.
*”yazdık” yani yapmalarını farz kıldık.
*Kısas: Kesmek anlamında kasastan gelir. Aynıyla mukabele etmek, misliyle karşılık vermek. Herhangi bir hakkı misli ile takas etmek. Yaralama ve öldürme olaylarında hukuki bir teamül ve amir bir hüküm olarak uygulanır. Caydırıcı etkisi dolayısıyla insanları öldürülmekten kurtardığı için Kur’an’da hayat kaynağı olarak anılmıştır. Öldürülen kişinin yakınları razı olurlarsa kısas yerine affetme veya cezanın diyete çevrilmesi mümkündür.
*Sadaka: Doğruluktan gelir. Allah rızası için ihtiyacı olanlara temlik edilmek üzere çıkarılan mal, vergi. Bunda Allah’a sadakat ve bağlılık olduğundan sadaka denmiştir.
*Keffaret: Günahı örten, gideren, karşılık olan. Kur’an’da, günah dolayısıyla ödenmesi gereken karşılık, yapılması gereken şey. Yemin keffareti gibi. Oruç tutmak, yoksul doyurmak veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak gibi güzel hareketlerle günahı karşılama.
51- Ey iman edenler, yahudi ve hristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez.
Kur’an’da birçok ayette Yahudiler ve Hristiyanlar kötülenir.
82- Andolsun, insanlar içinde, mü’minlere en şiddetli düşman olarak yahudileri ve müşrikleri bulursun.
90- Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.
101- Ey iman edenler, size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın; Kur’an indirildiği zaman sorarsanız, size açıklanır.
Kur’an 23 senede oluşturulmuştur. 23 sene boyunca Mekke ve Medine’de olan olaylar karşısında -hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunu açıklayan- birçok ayet oluşturulmuştur.
EKLER ve NOTLAR: Bu surede ve/veya Kur’an’ın genelinde şunlar da anlatılır.
Kur’an’da kadınlar, özgür ve cariye olarak ayrılır.
Allah, belirli toplumlarla sözleşme / antlaşma yapar.
Abdestin nasıl alınacağı yazılıdır.
Museviler (Mus.) ve Hristiyanlar (Hrist.), İslam’a ve diğer insanlara kötülük yapar. Onlar sapmıştır ve Allah onları lanetlemiştir.
Musa’nın kardeşi övülür: Musevilerin 40 yıl çölde kalması anlatılır.
Kur’an ayetlerinde özgür irade hem vardır hem de yoktur.
Mus. ve Hrist.lar, Tevrat ve İncil’i değiştirmemiş ama kurallara uymayıp sapıtmışlar.
Allah Yahudiler’e kötülük ve kin vermiştir: Yahudiler bozguncudur: Bozguncu kim varsa öldürülmelidir.
Mus., Hrist. ve Sabiiler İslam Allah’ına inanırsa kurtulur.
İhramlıyken kara avı haramdır.
İsa’nın mucizeleri anlatılır.
Hrist.lar, Müslüman olarak gösterilmeye çalışılıyor.
İsa’nın gökten sofra indirmesi olayı anlatılıyor.
EN’AM
7- Biz Kitabı üzerine yazılı bir kağıtta göndersek ve onlar elleriyle dokunsalar bile inkar edenler, tartışmasız: “Bu apaçık bir büyüden başkası değildir” derler. 8- Ve derler ki: “Ona bir melek indirilmeli değil miydi?” Eğer bir melek indirilseydi, elbette iş bitirilmiş olurdu da sonra kendilerine göz açtırılmazdı. 9- Onu eğer bir melek kılsaydık, elbette erkek (suretinde bir melek) kılardık ve mutlaka katmakta oldukları (şüpheleri) yine katardık.
Kur’an’da ayetlerin Allah tarafından melek aracılığıyla geldiğine dair bir kanıt, bir iz bile yoktur.
14- De ki: ‘O, gökleri ve yeri yaratırken ve O, (hep) besleyen (hiç) beslenmezken, ben Allah’tan başkasını mı veli edineceğim?’ De ki: ‘Bana gerçekten müslüman olanların ilki olmam emredildi ve: Sakın müşriklerden olma.’ (denildi.)
Maide 111- Hani Havarilere: “Bana ve elçime iman edin” diye vahy (ilham) etmiştim; onlar da: “İman ettik, gerçekten Müslümanlar olduğumuza sen de şahid ol” demişlerdi.
En’am 14’te ilk Müslüman Muhammed’dir diyor ama Maide 111 vb. ayetlerde Kur’an’dan önceki peygamberleri ve/veya elçileri Müslüman olarak lanse ediyor.
Ra-(Mes)su, (Mus)a, (Mes)ih, (Mes)hetmek, (Müs)lüman kelimelerindeki benzerlik…
25- Onlardan seni dinleyenler vardır; oysa biz, onu kavrayıp anlamalarına (bir engel olarak) kalpleri üzerine kat kat örtüler ve kulaklarında bir ağırlık kıldık. Onlar, hangi ‘apaçık-belgeyi’ görseler, yine ona inanmazlar. Öyle ki, o inkâr edenler, sana geldiklerinde, seninle tartışmaya girerek: ‘Bu, öncekilerin uydurma masallarından başka bir şey değildir’ derler.
32- Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır.
Enbiya 16- Biz, bir ‘oyun ve oyalanma konusu’ olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık.
Ankebut 64- Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve ‘(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır’. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi.
Duhan 38- Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları bir ‘oyun ve oyalanma konusu’ olsun diye yaratmadık.
Muhammed 36- Gerçekten dünya hayatı, ancak bir oyun ve tutkulu bir oyalanmadır. Eğer iman ederseniz ve sakınırsanız, O, size ecirlerinizi verir ve mallarınızı da istemez.
Dünya hayatı oyun ve oyalanma mı yoksa değil mi! Bu 5 ayet birbiriyle çelişiyor.
38- Biz Kitap’ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.
51- Rablerine (götürülüp) toplanacaklarından korkanları onunla (Kur’an’la) uyarıp-korkut; onların ondan başka ne velileri vardır ne şefaatçileri. Umulur ki korkup-sakınırlar.
61- O, kulları üzerinde kahredici (kahhar) olandır. Size koruyucular gönderiyor. Sonunda sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, elçilerimiz onun ‘hayatına son verirler.’ Onlar (bu işte, ne eksik ne fazla) kusur etmezler.
Kur’an’a göre melekler de, Musa, İsa, Muhammed de birer elçidir.
87- Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık); onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik.
Tevrat/Tanah, İncil ve Kur’an’da peygamberlik babadan oğula geçen bir saltanattır.
93- Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiç bir şey vahyolunmamışken “Bana da vahy geldi’ diyen ve ‘Allah’ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim’ diyenden daha zalim kimdir?
Muhammed’den önce ve onun zamanında vahy aldığını iddia eden birçok peygamber vardı, burada onlara gönderme vardır.
111- Gerçek şu ki, biz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve her şeyi karşılarına toplasaydık, -Allah’ın dilediği dışında- yine inanmayacaklardı.
122- Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nur* verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp oradan bir çıkış bulamıyanın durumu gibi midir? İşte, kafirlere yapmakta oldukları böyle ‘süslü ve çekici’ gösterilmiştir. *Nur: Işık, aydınlık. Kur’an’da Allah’tan gelen hidayet. Kur’an. Hz. Muhammed.
İncil’deki Kutsal Ruh, Kur’an’da “Nur”a dönüşmüş olabilir: İkisi de inananlara Tanrı’dan bir hediye olarak geliyor.
127- Onlar için Rableri katında barış yurdu vardır ve O, yapmakta oldukları dolayısıyla onların velisidir.
İncil’de kıyametten sonra inananlar Kutsel Kent’te refah içinde yaşar: Kur’an’da burası Barış Yurdu’na dönüşmüş gibi gözükmektedir.
141- Asmalı ve asmasız bahçeleri, hurmaları ve tadları farklı ekinleri, zeytinleri ve narları -birbirine benzer ve benzeşmez- yaratan O’dur.
Kur’an’da avokado, mango, ananas, pirinç, fındık, çay vb. besinler yer almaz: Sebebi ise Arabistan ve çevre ikliminde yetişmemesi olabilir. Kur’an’da yer alan besinler Arabistan ve çevre ikliminde -sıcak iklimde- yetişebilen besinlerdir. Soğuk iklim besinleri Kur’an’da yer almaz.
146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. ‘Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları’ nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.
156- ‘Bizden önce kitap yalnız iki topluluğa indirildi.
Kur’an’da bu iki kitap Tevrat ve İncil’dir. Kur’an, Sabiilik dinini de Allah’tan bir din olarak kabul eder fakat onların kutsal kitabı olan Ginza’yı kitaptan saymaz, hatta tahrif edildi bile demez, o kitabı onlar uydurdu bile demez!..
EKLER ve NOTLAR: Bu surede ve/veya Kur’an’ın genelinde şunlar da anlatılır.
Her insanın ölüm zamanı ve kıyamet gününün zamanı önceden bellidir.
Musevi ve Hristiyanlarla çok uğraşılıyor ve kötüleniyor.
Allah, şahid ve uyarıcı olabiliyor.
Peygamberler, korkutucudur.
Allah insanları dener, yoldan saptırır ve sapanı cezalandırır.
Allah dilediği topluma/kavme delil gösteriyor, veriyor.
Kur’an’da Muhammed’in doğrudan söylediği sözler mevcuttur.
İnsanlar ve cinlerden bazıları doğrudan şeytan olabilir.
Kur’an’da Allah, peygamberler, melekler veli ve/veya vekil olabiliyor.
Cinlere de elçiler gelmiştir.
Allah, Müslümanlar’la Kur’an ile ahid yapmıştır.
Ek Not: Göğe yükselme kavramı; insanın uyurken veya ayıkken, aşağı düşüyormuş gibi hissetmesiyle ilişkili olabilir. Bu, bize, primat atalarımızın ağaçtan düşme korkusunun bir gen olarak aktarılmasıdır. Ayrıca beynini fazla yoran insanlar, bazı anlarda etrafı, sağa-sola-yukarı-aşağı deprem oluyormuş gibi hissedebilirler, halüsinasyonlarda olduğu gibi bu da aslında beynin kendisini şoklamak/düzeltmek istemesiyle alakalıdır, bu da göğe yükselmeyle ilişkili olabilir.
SİTE DİZİNİNDEKİ 348. KONU
A’RAF
8- O gün tartı haktır. Kimin tartıları ağır basarsa, işte kurtulanlar onlardır. 9- Kimin tartıları hafif kalırsa, bunlar da ayetlerimize zulmettiklerinden dolayı nefislerini hüsrana uğratanlardır.
Bnz: Abatur Terazisi ve Mısır’daki Anubis’in Terazisi/Tartısı
11- Andolsun, biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: ‘Adem’e secde edin’ dedik. Onlar da İblis’in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı. 12- (Allah) Dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’ (İblis) Dedi ki: ‘Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.’ 13- (Allah:) ‘Öyleyse oradan in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.’ 14- O da: ‘(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)’ dedi. 15- (Allah:) ‘Sen gözlenip-ertelenenlerdensin’ dedi. 16- Dedi ki: ‘Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.’ 17- ‘Sonra muhakkak onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Çoğunu şükredici bulmayacaksın.’ 18- (Allah) Dedi: ‘Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.’ 19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz. 20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.’ 22- Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: ‘Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?’ 24- (Allah) Dedi ki: ‘Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır.’
“Kötülük Problemi” din felsefesinde tartışılan bir konudur. Allah her şeyi kapsamaz mı, kapsar, kapsamazsa Allah olabilir mi, olamaz!: Allah’tan bağımsız bir şey olabilir mi, olamaz, olursa o başka bir Allah olmaz mı! Evet olur! Şeytan’ı Allah yaratmıştır. O zaman kötülüğün kaynağı Allah mı? Allah her şeyi biliyor mu bilmiyor mu? Bilmiyorsa nasıl Allah olur? Biliyorsa iyiliğin de kötülüğün de, her şeyin sebebi de Allah olmaz mı? Bu sorunsallar, din alimlerinin içinden çıkamadığı bir konudur.
Bnz: Marduk Ağacı ve Adapa Efsanesi.
40- Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçlu-günahkarları işte böyle cezalandırırız.
Bnz: İncil
46- İki taraf arasında bir engel ve burçlar (A’raf) üstünde hepsini yüzlerinden tanıyan adamlar vardır. Cennete gireceklere: ‘Selam size’ derler, ki bunlar, henüz girmeyen fakat (girmeyi) ‘şiddetle arzu edip umanlardır.’
Kur’an yıldızlara burç der. Evrende fazlaca galaksi vardır: Her galakside de fazlaca yıldız vardır. Kur’an galaksilerin olduğunu biliyor mu bilmiyor mu? Çünkü yıldızlar, bu dünya ile öbür dünya arasında olanlardır diyor: Fakat galaksimizden sonra uzunca bir evren boşluğu sonra yine galaksiler devam ediyor. İslam’dan önceki inançlarda ruhun yıldızlar arasından geçtiğinden bahsedilir. Bu inançlar ve İslam, öbür dünyanın yıldızlardan sonra bir yerde olduğunu düşünmüş olmalı herhalde. Ar’af’ta yani yıldızlarda bekleyen ruhları da bu dünyada/evrende düşünmesi ilginç! Dediğim gibi yıldızlardan sonra bir şey yok; evren boşluğu ve yine galaksiler var.
57- Rahmetinin önünde rüzgarları bir müjde olarak gönderen O’dur. Bunlar ağırca bulutları kaldırıp yüklendiğinde, onları (kuraklıktan) ölmüş bir şehre sürükleriz ve bununla oraya su indiririz de böylelikle bütün ürünlerden çıkarırız. İşte biz, ölüleri de böyle diriltip-çıkarırız. Ki ibret alasınız.
Bu tip örneklemeler İncil’de fazlasıyla mevcut.
Ayrıca rüzgar bulutu kaldırmaz: Bulut su buharından oluşur, su buharının yoğunluğu havanın yoğunluğundan daha az olduğu için havaya kalkar. Rüzgarlar ise havadaki yüksek ve alçak basınç arasındaki değişimlerdir: Pencereyi açtığımızda içeri hava girmesi gibi.
Arabistan’da çöl ikliminden – suyun azlığından- dolayı bulut oluşumu -bulutlu gün sayısı- çok azdır. Ve ayrıca Kur’an’da “kar”dan bahsetmemesi Arabistan’a kar yağmamasından olabilir. Gökten su, yağmur iner, alev yağar hatta taş bile yağar; neredeyse gökten her şey iner ama bir türlü kar inmez! Halbuki “gökten nurla inen bembeyaz rahmet” şeklinde Kur’an’da yazabilirdi.
71- Allah’ın kendileri hakkında hiç bir delil indirmediği ve sizin ile babalarınızın isimlendirdiği (düzüp uydurduğu) birtakım isimler (düzme tanrılar ve kurallar) adına mı benimle mücadele ediyorsunuz?
84- Ve onların üzerine bir (azab) sağanağı yağdırdık. Suçlu-günahkarların uğradıkları sona bir bak işte.
Çamur yağması, asit yağması vb. olabilir. Bunlar tabiatsal olaylardır.
101- İşte bu ülkeler, sana onların ‘haberlerinden aktarmalar yapıyoruz.’
108- (Bir de) Elini sıyırdı, o da anında bakanlara bembeyaz (görünüverdi).
Burada Musa alaca hastalığına yakalanmış olabilir. Bu hastalık el-kol vs.deki derinin beyazlaşmasıdır.
133- Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat ettik. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular.
Kurbağalar uygun iklim koşullarını bulduğunda, sudaki binlerce larva başkalaşım / metamorfoz geçirerek kısa süre içinde kurbağaya dönüşebilir. Eğer uygun koşullar yoksa aylarca suda larva olarak bekleyebilir. Ve Çekirge metamorfozu! Ve de kan ise; iklimle -ya da gelgitle- suyun debisinin artmasıyla, şiddetli akan suyun, nehrin altındaki çamuru kaldırıp, suyun kızıl/kahve renge dönüşmesi olabilir.
157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi* haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.
*Ümmi: Okuma yazması olmayan kimsedir. Ayrıca okuma-yazması olan Yahudiler kendilerinden olmayanlara alaycı bir dille ümmi derlerdi.
Kur’an’da “kurtuluş” kavramı durmadan tekrarlanır: Bu, Hinduizm’deki “kurtuluş, aydınlanma” kavramı ile benzerlik taşır.
158- De ki: ‘Ey insanlar, ben Allah’ın hepinize gönderdiği bir elçisi (peygamberi)yim. Göklerin ve yerin mülkü yalnız O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve ümmi peygamber olan elçisine iman edin. O da Allah’a ve O’nun sözlerine inanmaktadır. Ona iman edin ki hidayete ermiş olursunuz.
160- Biz onları (İsrailoğullarını) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa’ya: ‘Asan’la taşa vur’ diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. Üzerlerine bulutla gölge çektik ve onlara kudret helvası ile bıldırcın indirdik. (Sonra da şöyle dedik:) ‘Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin.’ Onlar bize zulmetmedi, ancak kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Bnz:12 Ritüeli
Tevrat’ta Musa ve topluluğu -yani 12 kavim- Mısır’dan İsrail’e çöller arasında ilerler: Çölde yaşadıkları olaylar uzun uza Tevrat’ta anlatılır. Bu anlatılanlar neredeyse Tevrat’ın tamamını oluşturur. Kur’an’ın bu ve benzeri ayetlerinin tamamı Tevrat’ta yazmaktadır.
178- Allah kime hidayet verirse o artık hidayeti bulmuştur; kimi şaşırtıp-saptırırsa artık onlar da hüsrana uğrayanlardır.
Kur’an’da Allah, kötü dediği kimselerin kötülüklerini ve azaplarını artırır: Lakin kötü olmayan insanları bile şaşırtabilir, saptırabilir ve azaplandırabilir. Kısaca Kur’an’a göre Allah; istediğini saptırır, istediğini de doğru yola iletir.
Kur’an’da “özgür irade sorunsalı” vardır.
179- Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar.
Anlayan beyindir!
187- Saatin (kıyametin) ne zaman demir atacağını (gerçekleşeceğini) sorarlar. De ki: ‘Onun ilmi yalnızca Rabbimin katındadır. Onun süresini O’ndan başkası açıklayamaz. O, göklerde ve yerde ağırlaştı. O, size apansız bir gelişten başkası değildir.’ Sanki ondan tümüyle haberdarmışsın gibi sana sorarlar. De ki: ‘Onun ilmi yalnızca Allah’ın katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler.’
Bnz: İncil
188- De ki: ‘Allah’ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. Ben, iman eden bir topluluk için, bir uyarıcı ve bir müjde vericiden başkası değilim.’
189- O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah’a dua ettiler: ‘Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız.’
203- Onlara bir ayet getirmediğin zaman: ‘Sen Onu (inmeyen ayeti) derleyip-toplasana’ derler. De ki: ‘Ben, yalnızca bana Rabbimden vahyolunana uyarım. Bu, Rabbinizden olan basiretlerdir; iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve bir rahmettir.’
Kur’an’ın 23 senede oluşturulması!
EKLER ve NOTLAR: Bu surede ve/veya Kur’an’ın genelinde şunlar da anlatılır.
Allah, İblis ve Adem dolaylı olarak üçleme olabilir.
Anu Allah’a, Enki ise Şeytan’a dönüşmüş olabilir.
Şeytan(lar)ı, insan göremez.
Allah, neye “ol” derse hemen oluverir fakat Allah, evreni -yani dünyayı ve gökyüzünü- 6 günde yaratıyor!
Kur’an’da Muhammed, Allah adına konuşabiliyor.
İbadet edilen yerlerde ziynetlerinizi takın. Ziynet, iman edenler için helaldir.
Ek Not: Adem ve Havva’nın ağaçtan tatmadan önce cinsellikleri var mıydı; varsa, olan bir şey nasıl belirir, yoksa, nasıl başta erkek ve dişi olarak yaratılırlar?
ENFAL
1- Sana savaş-ganimetlerini sorarlar. De ki: ‘Ganimetler Allah’ın ve Resûlündür. Buna göre, eğer mü’min iseniz Allah’tan korkup-sakının, aranızı düzeltin ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin.’
4- İşte gerçek mü’minler bunlardır. Rableri katında onlar için dereceler, bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.
12- Rabbin meleklere vahyetmişti ki: ‘Şüphesiz ben sizinleyim, iman edenlere sağlamlık katın, inkâr edenlerin kalblerine amansız bir korku salacağım. Öyleyse (ey müslümanlar,) vurun boyunlarının üstüne, vurun onların bütün parmaklarına.’
31- Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman; ‘İşittik’ dediler. ‘İstesek, biz de bunun bir benzerini söyleyebiliriz. Bu, eskilerin efsanelerinden başkası değildir.’ 32- Bir de: ‘Ey Allah’ımız, eğer bu (Kur’an) bir gerçek olarak Senin katından ise, gökyüzünden üstümüze taş yağdır veya acı bir azab getir (bakalım).’ demişlerdi. 33- Oysa sen içlerinde bulunduğun sürece, Allah onları azablandıracak değildir. Ve onlar, bağışlanma dilemektelerken de, Allah onları azablandıracak değildir. 34- Onlar, Mescid-i Haram’dan (insanları) alıkoyarlarken ve onun (gerçek ve layık) koruyucuları değilken Allah, ne diye onları azablandırmasın? Onun (asıl) koruyucuları yalnızca korkup-sakınanlardır. Ancak onların çoğu bilmezler.
Taş yağması; yanardağ patlamasıyla havadan aşağı/etrafa savrulan alevli, pişmiş taşlar veya kum fırtınası olabilir.
İncil’de de İsa bulunduğu/yaşadığı bölgedeki insanlara/yakınlarına mucize yapmaz.
Muhammed “Ka’be Koruyucuları” tarikatı olan Hilfül Füdul’un bir üyesiydi.
35- Onların Beyt(-i Şerif) önündeki duaları, ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan başkası değildir. Artık inkâr ettikleriniz dolayısıyla tadın azabı.
İslam’dan önce Kabe’nin etrafında dönmek/tavaf mevcuttu. Ayrıca el çırpmak yani alkışlamak, el uçlarındaki sinirleri harekete geçirdiğinden insanı heyecanlandırmakta ve mutlu etmektedir. Konserlerde, düğünlerde ve birçok yerde yapılan alkışlama, mutluluğa mutluluk katmaktadır.
38- O inkar edenlere de ki: “Eğer vazgeçerlerse geçmişte (yaptıkları) şeyler bağışlanacaktır.
39- Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.
60- Onlara karşı besili atlar hazırlayın. Bununla düşmanınızı korkutup-caydırasınız.
Zamanı geçmiş ayet.
TEVBE
5- Haram aylar (süre tanınmış dört ay) sıyrılıp-bitince (çıkınca) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun. Eğer tevbe edip namaz kılarlarsa ve zekatı verirlerse yollarını açıverin.
Kur’an’da Allah’a inananları öldürmek isteyenler için onları öldürün der. Fakat yine Kur’an’da Allah’a inananları öldürmek istemeyenler için de onları öldürün der.
29- Kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Resûlü’nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam’ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın.
Kur’an’da Yahudiler ve Hristiyanlar, zorla Müslüman yapılmaya çalışılır. Kur’an, barış ve hoşgöründen uzaktır. Kur’an’da barış birse, savaş ondur; hoşgörü birse, hoşgörüsüzlük ondur; sevgi/saygı birse, kin/nefret/öfke/azap ondur.
30- Yahudiler: ‘Üzeyir Allah’ın oğludur’ dediler; hristiyanlar da: ‘Mesih Allah’ın oğludur’ dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?
Antik dönemlerde -saltanat halinde devam eden- kral, firavun gibi liderler; tanrısal ve tanrıdan olarak tanrı, tanrının görünümü/ışığı/oğlu gibi görülmüşlerdir. Bu kavram/anlayış tarih boyunca çoğu toplumda görülmüştür.
Ku’ran’da konuşmalar şu şekiller de oluyor:
Allah Muhammed’in, Muhammed Allah’ın, Cebrail Allah’ın, Allah Cebrail’in, Muhammed Cebrail’in ve Cebrail Muhammed’in ağzından konuşabiliyor: Bunların hepsi de Kur’an’da mevcuttur. Bazen kimin konuştuğu belli olmayabiliyor.
31- Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de.. Oysa onlar, tek olan bir ilah’a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden yücedir.
34- Ey iman edenler, gerçek şu ki, (yahudi) bilginlerinden ve (hristiyan) rahiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar… Onlara acı bir azabı müjdele.
61- İçlerinden Peygamberi incitenler ve: ‘O (her sözü dinleyen) bir kulaktır’ diyenler vardır. De ki: ‘O sizin için bir hayır kulağıdır. Allah’a iman eder, mü’minlere inanıp-güvenir ve sizden iman edenler için bir rahmettir. Allah’ın elçisine eziyet edenler… Onlar için acı bir azab vardır.’
Muhammed’in Mekke/Medine’de çevresinin geniş olduğunu anlıyoruz.
Muhammed tüccar bir insandı. Suriye, Yemen vs. yerlere ticaret yapmak için giderdi. Buralarda diğer inançlarla da tanıştı. Ayrıca yanına kiraladığı katipler din bilginleri olarak Tevrat, İncil ve diğer inançları bilirdi. Yanı sıra Hatice adlı eşinin amcası Varaka bin Nevfel de bir din alimiydi ve onunla fazlaca sohbetleri olurdu.
63- Bilmiyorlar mı, kim Allah’a ve elçisine karşı koymaya çalışırsa, gerçekten onun için, onda ebedi kalmak üzere cehennem ateşi vardır? İşte en büyük aşağılanma budur.
64- Münafıklar, kalblerinde olanı kendilerine haber verecek bir sûrenin aleyhlerinde indirilmesinden çekiniyorlar. De ki: ‘Alay edin. Şüphesiz, Allah kaçınmakta olduklarınızı açığa çıkarandır.’
72- Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn* cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah’tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.
*Adn: Sözlükte, bir yerde ikamet etmek. Sebat ve karar yeri, yerleşim. Kur’an’da, bir Cennet derecesinin adı. (Adn cennetleri)
Bnz: Sümerler’in Aden cenneti
73- Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert ve caydırıcı davran. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yataktır o!..
Kur’an, Müslüman olmayanlarla daima cihad et, onlarla savaş diyor; Müslümanlar’a kötü davranmayanlara bile!
86- ‘Allah’a iman edin, O’nun elçisi ile cihada çıkın’ diye bir sûre indirildiği zaman onlardan servet sahibi olanlar, senden izin isteyip: ‘Bizi bırakıver, oturanlarla birlikte olalım’ dediler.
103- Onların mallarından sadaka al, bununla onları temizlemiş, arındırmış olursun.
Muhammed, 4 Halife ve Emeviler Müslüman olanlardan ve olmayanlardan sadaka / vergi / haraç / zekat almışlardır. İktidar/Güç ellerinde bulunduğu için vergi verirsen seni koruruz, vermezsen seninle savaşır seni yok ederiz düşüncesi vardır. Muhammed döneminde bile bu olmuştur: 4 Halife ve Emeviler döneminde ise tavan yapmıştır.
111- Hiç şüphesiz Allah, mü’minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da O’nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah’tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur.
İncil’de onunla bununla savaşın demez. Hatta hiçbir ayetinde “savaşın” demez. İncil’de sevgi ve barış ön plandadır, Kur’an’da ise korku ve savaş ön plandadır. Fakat İncil’de İsa’nın ve elçilerinin mucizeleri dönemin sağlam sihir numaralarından başkası değildir. Tevrat’taki “savaş” olgusu ise ikisinin ortasında bir yerdedir. Sıralama yapacak olursak “korku ve savaş”ta 1.Kur’an, 2.Tevrat ve 3.İncil’dir.
117- Andolsun Allah, Peygamberin, Muhacirlerin ve Ensarın üzerine tevbe ihsan etti. Ki onlar -içlerinde bir bölümünün kalbi nerdeyse kaymak üzereyken- ona güçlük saatinde tabi oldular. Sonra onların tevbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara (karşı) çok şefkatlidir, çok esirgeyicidir.
122- Mü’minlerin tümünün öne fırlayıp çıkmaları gerekmez. Öyleyse onlardan her bir topluluktan bir grup, çıktığında (bir grup da), dinde derin bir kavrayış edinmek (tafakkuhta bulunmak) ve kavimleri kendilerine geri döndüğünde onları uyarmak için (geride kalabilir). Umulur ki onlar da kaçınıp-sakınırlar.
Burada savaşa gitme konusunda bazı kesime ayrıcalık tanındığını görüyoruz!
YUNUS
15- Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, bizimle karşılaşmayı ummayanlar, derler ki: ‘Bundan başka bir Kur’an getir veya onu değiştir.’ De ki: ‘Benim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım.
28- O gün, onların tümünü bir arada toplayacağız, sonra şirk katanlara: ‘Yerinizden ayrılmayınız; siz de, şirk koştuklarınız da’ diyeceğiz. Artık onların arasını açmışızdır. Şirk koştukları derler ki: ‘Siz bize ibadet ediyor değildiniz.’
Putların dolaylı da olsa konuşması ilginç! Allah, Cebrail veya Muhammed eşliğinde de mi dolaylı olarak konuşuyor?
O dönemlerdeki insanların putlara değil de putu kuşatan, putun ruhuna inandıklarını hatırlatırım: Put burada sadece bir semboldür, haç gibi hacer-ül esved gibi.
29- ‘Bizim ile sizin aranızda şahid olarak Allah yeter. Gerçekten biz, sizin ibadetinizden habersizdik.’
30- İşte orada, her nefis önceden yaptıklarıyla imtihana çekilmiş olacak ve onlar asıl-gerçek mevlaları olan Allah’a döndürülecekler. Yalan yere uydurdukları da, kendilerinden kaybolup uzaklaşacaklar.
Bnz: İncil’deki Yargı Günü
37- Bu Kur’an, Allah’tan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur, alemlerin Rabbindendir.
Kur’an’ın kendisi önceki inançların devamı olduğunu, oralarda ne yazıyorsa Kur’an’da da onun yazdığını dile getiriyor. Şu an ayrıntılı olarak biliyoruz ki Tevrat/Tanah, İncil’de ne yazıyorsa Sümer, Mısır, Hinduizm gibi inanç külliyatlarından oluşturulmuştur, onların devamıdır.
41- Eğer seni yalanlarlarsa, onlara de ki: ‘Benim yaptıklarım benim, sizin yaptıklarınız sizindir. Siz benim yaptıklarımdan uzaksınız ve ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım.’
72- Eğer yüz çevirecek olursanız, ben sizden bir karşılık istemedim. Benim ecrim, yalnızca Allah’a aittir. Ve ben, müslümanlardan olmakla emrolundum.
Halbuki çok fazla istek var.
94- Sana indirdiğimizden eğer kuşkudaysan, senden önce kitabı okuyanlara sor. Andolsun, Rabbinden sana gerçek gelmiştir, şu halde kuşkuya kapılanlardan olma.
Kur’an kendinden önce -ilahi olarak- sadece Tevrat ve İncil var sanıyor: Halbuki bunların kökenlerini oluşturan kil tabletlerini ve diğer kitapları bilmiyor mu (?) Günümüzde arkeolojik kazılarda gün ışığına çıkan antik kil tabletlerini hatırlatırım.
HUD
12- Şimdi onların: ‘Ona bir hazine indirilmeli veya onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi?’ demeleri dolayısıyla göğsün daralıp sana vahyolunanlardan bir kısmını terk mi edeceksin? Sen yalnızca bir uyarıcısın. Allah her şeye vekildir.
İnsan derin düşünürse stresten göğsü/kalbi sıkışabilir: Çünkü strest kalbe zarardır.
35- ‘Bunu kendisi uydurdu’ mu diyorlar? De ki: ‘Eğer onu ben uydurduysam, günahım bana aittir.
Kur’an, zamanına göre devrimsel bir harekettir.
Çoğu insanın sol beyni hakimdir. Peygamberler’in beyinlerinin sağ tarafı baskın olabilir. Sol taraf mantıksaldır, sağ taraf ise hayal gücüseldir.
37- ‘Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi imal et. Zulmedenler konusunda bana hitapta bulunma. Çünkü onlar suda- boğulacaklardır.’ 40- Sonunda emrimiz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman, dedik ki: ‘Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında, aileni ve iman edenleri ona yükle.’ Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti. 44- Denildi ki: ‘Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut.’ Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi (dağı) üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: ‘Uzak olsunlar’ denildi.
Tevrat’ta Ağrı dağı yazıyor!
82- Böylece emrimiz geldiği zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık;
Yanardağ patlaması ile etrafa yağan taşlar!
108- Mutlu olanlar da, artık onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz kalacaklardır. (Bu) kesintisi olmayan bir ihsandır.
119- Rabbinin rahmet ettikleri dışında. Onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin (şu) sözü tamamlanıp gerçekleşmiştir: ‘Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, (kafirlerin) tümüyle dolduracağım.’
120- Sana elçilerin haberlerinden -kalbini sağlamlaştıracak- doğru haberler aktarıyoruz. Bunda sana hak ve mü’minlere bir öğüt ve uyarı gelmiştir.
Kur’an’da “yenilik” yok denecek kadar azdır: Hep eskilerin devamıdır. Zaten bunu Kur’an’ın kendisi ayetlerinde söylemektedir. Namaz, oruç, zekat, hacc gibi ibadetlerin tamamı da Kur’an’dan önce vardır.
SİTE DİZİNİNDEKİ 349. KONU
YUSUF
2- Gerçekten biz, akıl erdirirsiniz diye, onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.
3- Biz bu Kur’an’ı sana vahyetmemizle, en güzel kıssaları* gerçek bir haber (kıssa) olarak sana aktarıyoruz, oysa sen, daha önce, bundan haberi olmayanlardandın.
*Kıssa: Takip etme. Takibe değer haber. Haber. Geçmişten aktarılan gerçek bir olay. Tarih. Kaleme alınan veya dillerde dolaşan hikaye. Olay, vakıa. Geçmişlerin haberleri, sözlü gelenek. Destan, efsane.
Kur’an zamanının iyi/sağlam bir tarih kitabıdır: İncil’de bu kadar fazla tarihten bahsedilmez. Tevrat ile Kur’an arasında yaklaşık 1.000 sene zaman zarfı vardır. O dönemlerde fotokopi olmadığı için çok az insanda Tevrat bulunurdu daha çok sözlü anlatım kuvvetliydi. Ayrıca Kur’an’ın Arabistan’ın ilk kitabı olduğunu belirtmek isterim.
6- ‘Böylece Rabbin seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.’
Kur’an’ın yorumsal bir kitap olduğunu anlıyoruz.
102- Bu, sana (ey Muhammed) vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar, (Yusuf’un kardeşleri) o hileli-düzeni kurarlarken, yapacakları işe birlikte karar verdikleri zaman sen yanlarında değildin.
Halbuki bu olay Tevrat’ta yazar, yanı sıra sözlü olarak da anlatılan bir olaydı.
111- Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır. (Bu Kur’an) düzüp uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, her şeyin ‘çeşitli biçimlerde açıklaması’ ve iman eden bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir.
Kur’an durmadan bu kitap uydurma değildir diyor, psikolojide eğer bir şey durmadan tekrarlanırsa onda bir sıkıntı vardır demektir. Zaten Kur’an eski olayları durmadan anlatır durur.
Kur’an’da neden hiç organ olan beyinden bahsetmez de, organ olan kalpten durmadan bahseder? Beyinle düşünmek/akletmek kavramını dile getirmez fakat kalple düşünmek kavramını dile getirir. Yoksa Kur’an düşünmenin/akletmenin kalpte olduğunu mu sanıyordu (?)
RA’D
2- Allah O’dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa* istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız.
*Arş: Sözlükte, tavan. Çadır ve çardak gibi gölge veren şeye de denir. Üzerine oturulan ya da yatılan yüksekçe zemin. Taht. Hükümdarların iktidarını gösteren simgelerden biri. Yücelik makamı. Yükseklik, üstünlük. Hüküm, yönetim ve tasarruf makamı anlamlarında da kullanılır.
Fizikte gök cisimleri, kütleitimi sayesinde düşmez, birbirine yapışmaz. Ayrıca yaklaşık 1 milyar yıl sonra Güneş dağılacak ve Dünya’da canlılık kalmayacaktır.
13- Gök gürültüsü O’nu hamd ile, melekler de O’na olan korkularından tesbih ederler. O, yıldırımları gönderip bununla dilediğine çarpar; onlar ise Allah hakkında çekişip-tartışırlar. O, gücü (ve cezası) pek çetin olandır. Bnz: Şimşek Tanrısı Zeus
Çok yakınınızda şimşek/yıldırım çaktığında etrafınızda çok keskin/parlak bir aydınlanma olur, gündüz olsa bile bu aydınlanma güneş ışığından daha parlaktır. Yıldırım, Allah’ın Ruhu/Nuru ve/veya ruh/nur olabilir.
14- Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O’na (olan)dır. Allah’tan başka çağırdıkları ise, onlara hiç bir şeyle cevab veremezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. İnkâr edenlerin duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir. Bnz: Antik Mısırlılar’ın elllerini göğe açıp “Amon” diye dua etmesi. Bu dua tarzı Kur’an’dan önceki Hun, G(K)öktürk gibi topluluklarda da vardı. Ey mavi göğün yüce tanrısı ulu Tengri…
16- De ki: ‘Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?’ De ki: ‘Allah’tır.’ De ki: ‘Öyleyse, O’nu bırakıp kendilerine bile yarar ve zarar sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?’ De ki: ‘Hiç görmeyen (a’ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?’ Yoksa Allah’a, O’nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: ‘Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredicidir.’
Kur’an’dan önce Ka’be’de “El-ilah” adında bir put vardı yani Allah sözcüğü önceden biliniyordu ve Mekke’de bir grup sadece O’na tapıyordu. (Eli-Elilah-Allah)
22- Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir.
Kur’an’da Allah’ın -bir insan gibi- yüzünden, elinden ve tahtına oturmasından bahseder.
23- Onlar, Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve soylarından ‘salih davranışlarda’ bulunanlar da (Adn cennetlerine girer).
30- Böylece biz seni, kendisinden önce nice ümmetler gelip-geçmiş olan bir ümmete (elçi olarak) gönderdik; sana vahyettiklerimizi onlara okuyasın diye. Oysa onlar Rahman’a nankörlük ediyorlar. De ki: ‘O, benim Rabbimdir, O’ndan başka ilah yoktur. Ben O’na tevekkül ettim ve son dönüş O’nadır.’
31- Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur’an olsaydı (yine bu Kur’an olurdu). Hayır, emrin tümü Allah’ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. İnkâr edenler, Allah’ın va’di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.)
İncil’de dağlar yürür, ölüler mezarlarından çıkıp dolaşır ve yine ölüler İsa tarafından canlandırılır.
Dağların yürümesi, çöldeki kum tepelerinin rüzgarla yer değiştirmesi; yerin parçalanması, depremin sonucu olabilir. Ölülerin konuşması ise şu olabilir, kişinin kalbi dursa bile 1 saat boyunca yaşama dönme ihtimali vardır, bunu acilde çalışan doktorlar çok iyi bilir ve devlet tarafından kalbi duran kişiye 1 saat boyunca onu döndürmek için kalp masajı vs. yapılması kanunen emrolunur -bazı doktorlar kişinin yaşama dönme ihtimali varsa, kişi kritik durumdaysa birkaç saat uğraşabilir-, kişi bu durumdayken refleks vb. sebeplerle konuşabilir, hareket edebilir. Dünyada kalbi durup da saatler sonra yaşama dönen bu tür vakalar görülmüştür.
39- Allah, dilediğini ortadan kaldırır ve bırakır. Kitabın anası O’nun katındadır.
Bnz: Sümer’de, yıldızlardaki her şeyin yazdığı kitap.
İBRAHİM
1- Elif, Lam, Ra. (Bu bir) Kitap’tır (ki,) Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.
14- ‘Ve onlardan sonra sizi o arza mutlaka yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkana ve tehdidimden korkana ait (bir ayrıcalıktır).’
Kur’an’a göre cennet ve cehennem bu dünya gibi maddeseldir.
15- (Peygamberler) Fetih istediler, (sonunda) her zorba inatçı bozguna uğrayıp -yok oldu- gitti.
16- (Böylesinin) Önünde cehennem vardır ve (orada) irinli sudan içirilecektir.
Çölde yer altından su araması yapılır: Bazı sular çok tuzlu çıkar ve onlar içilmez: İçilirse tuzdan dolayı insan zehirlenebilir hatta ölebilir.
Bnz: Enki’nin “yaşam suyu”, “irin/zehir/ölüm suyu”na dönüşmüş olabilir.
22- İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: ‘Doğrusu, Allah, size gerçek olan va’di va’detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtacak değilim, siz de beni kurtacak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azab vardır.’
Şeytan’ı yaratan Allah’sa, kötülüğün kaynağı Allah olmuyor mu?
24- Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir.
Burada, Tevrat ve İncil’deki “önce söz vardı, başlangıçta söz vardı”ya bir atıf/gönderme ve Marduk Ağacı’na da bir atıf olabilir.
32- Allah, gökleri ve yeri yaratan ve gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü ürünler çıkarandır. Ve onun emriyle gemileri, denizde yüzmeleri için size, emre amade kılandır. Irmakları da sizin için emre amade kılandır.
Kur’an’da geminin denizde üstte kalması, batmaması bir mucize olarak defalarca dillendirilir: Oysa ki tahtanın, suyun yoğunluğundan/özkütlesinden düşük olması sebebiyle suya batmamasıdır: Ağırlık her ne olursa olsun, sudan düşük özkütleye sahip bir madde batmayacaktık: Örneğin 100 ton demir batarken 100 tonluk bir gemi batmayacaktır.
39- ‘Hamd, Allah’a aittir ki, O, bana ihtiyarlığa rağmen İsmail’i ve İshak’ı armağan etti. Şüphesiz Rabbim, gerçekten duayı işitendir.’
Eski zamanlarda günümüz zararlı endüstri ürünleri yoktu ve insanlar daha sağlıklıydı.
44- Azabın kendilerine geleceği gün (ile) insanları uyarıp-korkut ki, (o gün) zulmedenler, şöyle diyecekler: ‘Bizi yakın bir süreye kadar ertele ki, Senin çağrına cevap verelim ve elçilere uyalım.’ Oysa daha önce, kendiniz için hiç zeval yoktur diye and içenler, sizler değil miydiniz?
48- Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere) dönüştürüldüğü gün, onlar tek olan, kahhar olan Allah’ın huzuruna çıka(rıla)caklardır.
Bnz: İncil’de aynısı mevcut.
HİCR
6- Onlar: ‘Ey kendisine kitap indirilen (Muhammed). Gerçekten sen cinlenmiş (bir deli)sin,’ dediler.
Bnz: İncil’de de İsa’ya durmadan “bu cinlenmiş” denilir.
14- Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, ordan yukarı yükselseler de,
16- Andolsun, gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik.
26- Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. 27- Ve Cann’ı* da daha önce ‘nüfuz eden kavurucu’ ateşten yaratmıştık.
*Cann: Cinlerin atası olan İblis olarak yorumlanmıştır.
43- ‘Ve hiç şüphe yok, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir.’ 44- Onun yedi kapısı vardır; onlardan her bir kapı için bir grup ayrılmıştır.
“Yedi Kutsallığı” inanç tarihi boyunca görülmüştür.
45- Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır.
47- Göğüslerinde kinden (hasetten ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.
“Taht” kavramı Tevrat ve İncil’de tanrısallık ve kutsallık olarak defalarca geçer.
71- Dedi ki: ‘Eğer yapmak-istiyorsanız, işte bunlar, benim kızlarım.’
74- Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık.
“Çamur yağması”, suyun sıcaktan buharlaşıp yükselirken beraberinde küçücük toprak elementlerini de yukarı taşıması ve dökülürken de sulu çamur olarak yağmasıdır. “Asit yağmurları” ise, yerdeki kükürt, azot gibi elementlerin suyun buharlaşmasıyla suyla beraber yukarı çıkması ve sonra nitrik asit vb. şeklinde suyla beraber yağmasıdır. “Kurbağa yağması”, burada ise yeni doğmuş küçücük mikroskobik kurbağa larvalarının, su buharıyla beraber yükselmesiyle suyun içinde yağmurla düşmesi sonucu, düştüğü yerde günler sonra larvaların büyüyüp fazlaca kurbağalara dönüşmesidir.
“Bakteri yağması”; havada, suda kısaca her yerde bakteri olduğu için her tür yağışta suyun içindeki trilyonlarca bakteri de yağmış olur.
NAHL
2- Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden ruh ile indirir: “Benden başka ilah yoktur, şu halde benden korkup-sakının, diye uyarın.’
4- İnsanı bir damla sudan yarattı, buna rağmen o, apaçık bir düşmandır.
5- Ve hayvanları yarattı; sizin için onlarda ısınma ve yararlar vardır ve onlardan yemektesiniz.
Kur’an kürke karşı değildir.
8- Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri (yarattı). Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır?
24- Onlara ‘Rabbiniz ne indirdi?’ dendiğinde, ‘Eskilerin masalları’ dediler.
35- Şirk koşmakta olanlar dediler ki: ‘Eğer Allah dileseydi, O’nun dışında hiç bir şeye kulluk etmezdik, biz de, atalarımız da; ve O’nsuz hiç bir şeyi haram kılmazdık.’ Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Şu halde elçilere düşen apaçık bir tebliğden başkası mı?
44- (Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur’an’ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye.
48- Allah’ın herhangi bir şeyden yarattığına bakmıyorlar mı? Onun gölgeleri küçülerek sağdan ve soldan Allah’a secde eder vaziyette döner.
Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesiyle, Güneş’in görülmesinden görülmemesine kadar geçen sürede -yani gündüzden geceye kadarki sürede-, güneş ışınlarının yere geliş açılarının eğik-dik-eğik şeklinde 180 derece içerisinde yarım çember çizmesi sonucu, cisimlerin gölge boyu ve yönü değişir. Bu değişimde gölge boyunun yönü soldan sağa olur ve sırasıyla uzundan kısaya sonra kısadan uzuna olmak üzere değişir. Günün ikinci yarısından sonra gölge boyu küçülmez aksine artar.
56- Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, hiç bir şey bilmeyenlere paylar ayırıyorlar. Andolsun Allah’a, iftira ettiklerinizden dolayı mutlaka sorguya çekileceksiniz.
64- Biz Kitab’ı ancak, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaman ve inanan bir kavme rahmet ve hidayet olması dışında (başka bir amaçla) indirmedik.
65- Allah gökten su indirdi, ölümünden sonra yeri onunla diriltti; işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten bir ayet vardır.
66- Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır, size karınlarındaki fers (yarı sindirilmiş gıdalar) ile kan arasından, içenlerin boğazından kolaylıkla kayan dupduru bir süt içirmekteyiz.
Süt, gıdaların tam sindirilmesiyle oluşur.
67- Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden kurdukları çardaklarda hem sarhoşluk verici içki, hem güzel bir rızık edinmektesiniz. Şüphesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, gerçekten bunda bir ayet vardır.
Burada alkol onaylanıyor.
69- Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.
Semavi dinler ve önceki zamanlarda -günümüzde alternatif tıp denilen- bitkisel tedavi yöntemleri kullanılmaktaydı. İsa, bu işte uzmanlaşmış şifacılardan bu işi öğrenmiş ve ustalaşmış olabilir.
71- Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah’ın nimetini inkar mı ediyorlar?
101- Biz bir ayeti, bir (başka) ayetin yeriyle değiştirdiğimiz zaman, -Allah neyi indirdiğini daha iyi bilir.- “Sen yalnızca iftira edicisin’ dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler.
Burada Kur’an ayetleri geldikten sonra değiştirilebiliyor! Allah hata mı yapıyor? Değişecek ayet neden geliyor? Deneme desek, denemenin denemesi olur mu!..
102- De ki: ‘İman edenleri sağlamlaştırmak, müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere, onu (Kur’an’ı) hak olarak Rabbinden Ruhu’l-Kudüs indirmiştir.’
103- Andolsun ki biz, onların: ‘Bunu kendisine ancak bir beşer öğretmektedir’ dediklerini biliyoruz. Saparak kendisine yöneldikleri (kimse)nin dili a’cemidir, bu ise açıkça Arapça olan bir dildir.
Muhammed zamanında, kendine peygamber diyen ve ona inananların da ona peygamber dediği Selmani Farisi adlı Farslı/İranlı birisi vardır. Acem dili Farsça’dır. Bu ayette anlatılan kişi bu olabilir.
118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
SİTE DİZİNİNDEKİ 350. KONU
İSRA
15- Kim hidayete ererse, kendi nefsi için hidayete erer; kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiç bir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz, bir elçi gönderinceye kadar (hiç bir topluluğa) azab edecek değiliz.
Nahl 25- Kıyamet gününde kendi günahlarının tümünü ve bilgisizce saptırdıklarının günahlarının bir kısmını yüklenmeleri için. Bak, ne kötü yük yükleniyorlar.
Bu iki ayet çelişkilidir. Bir de elçi gelmeden azaplandırma Kur’an’da mevcuttur.
16- Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun ‘varlık ve güç sahibi önde gelenlerine’ emrederiz, böylelikle onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.
33- Haklı bir sebep olmaksızın Allah’ın haram kıldığı bir kimseyi öldürmeyin. Kim mazlum olarak öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir; o da öldürmede ölçüyü aşmasın. Çünkü o, gerçekten yardım görmüştür.
Kur’an’da ölüye ölü kısası vardır.
44- Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O’nu tesbih* eder; O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. *Tesbih: Aslı suyun içinde süratle yürümek, yüzmek. Yüceltme. Yıldızların akması. Terim olarak Allah’a yönelme, O’nu anma.
46- Ve onların kalbleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen Kur’an’da sadece Rabbini ‘bir ve tek’ (ilah olarak) andığın zaman, ‘nefretle kaçar vaziyette’ gerisin geriye giderler.
47- Biz onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zalimlerin: ‘Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz’ dediklerini çok iyi biliriz.
55- Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilir. Andolsun, biz peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık ve Davud’a da Zebur verdik.
59- Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud’a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
60- Hani biz sana: ‘Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır’ demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı insanları denemek için yaptık, Kur’an’da lanetlenmiş ağacı da. Biz onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onlarda büyük bir azgınlıktan başka bir şey arttırmıyor.
70- Andolsun, biz Ademoğlunu yücelttik; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.
İnsan yaratılanlar arasında en yüce varlık değil!
71- Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve bir ‘hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar’ bile haksızlığa uğratılmazlar.
Bnz: Sağ kavramı
85- Sana ruh’tan sorarlar; de ki: ‘Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir.’
Kur’an’da Ruh’un tanımı yoktur. İncil’de de Ruh’un ve/veya Kutsal Ruh’un tanımı yoktur.
90- Dediler ki: ‘Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız.’ 91- ‘Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın.’ 92- ‘Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah’ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin.’ 93- ‘Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız.’ De ki: ‘Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?’
Kur’an’da Hz. Muhammed’in mucizesi yoktur.
KEHF
4- (Bu Kur’an) ‘Allah çocuk edindi’ diyenleri uyarıp-korkutur. 5- Bu konuda kendilerinin ve atalarının hiç bir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne (kadar da) büyük. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
31- Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek.
37- Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: ‘Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin?’
40- ‘Belki Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir, (seninkinin) üstüne gökten ‘yakıp-yıkan bir afet’ gönderir de kaygan bir toprak kesiliverir.’
50- Hani meleklere: ‘Adem’e secde edin’ demiştik; İblis’in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
57- Kendisine Rabbinin ayetleri öğütle hatırlatıldığı zaman, sırt çeviren ve ellerinin önden gönderdikleri (amelleri)ni unutandan daha zalim kimdir? Biz gerçekten, kalpleri üzerine onu kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde (gerdik), kulaklarına bir ağırlık koyduk. Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayet bulamazlar.
Kur’an’da tevbe kapısının herkese açık olduğundan bahseder ama burada tevbe kapısı kapalı!
Kur’an’da kalp beyinden üstün olarak dile getiriliyor: Duygu ve düşüncelerin merkezi olduğu söyleniyor. Halbuki duygu ve düşünceler beyinde oluşur ve beyin kalbe ve tüm vücuda komutlar verir, yönetir.
Perde’nin, Ahit Sandığı’nın etrafındaki perdeyle bağlantısı olabilir. Sandığın bulunduğu kutsal yeri kapatan perdeyle…
60- Hani Musa genç yardımcısına demişti: ‘İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim.’ 61- Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu.
İki denizin birleştiği yer; gelgitle denizin açılıp, alttaki tümsekliğin ortaya çıkmasıyla, insanların geçtiği yer mi?
Musa gezici bir kaşif olup, gelgitlerle denizlerin çekildiği yerleri ve benzeri doğa olaylarıyla oluşan olayların nerelerde olduklarını biliyor olabilir. Bunu yardımcıları, arkadaşları veya ustalarından da öğrenmiş olabilir.
Ayrıca tabiatta ve gökyüzünde senelerce boyunca tekrarlayan olaylar olur. Mesela Halley Kuyrukluyıldızı Güneş etrafında dönmektedir ve yaklaşık 40 senede bir dünyadan görülür. Ya da güneş tutulmaları da belirli senelerde olur. Dünya yüzeyinde de 5-10-40-50 vs. senede bir olan bazı olaylar görülür. Bu olayları öğrenen/bilen kişiler, bunları insanlara mucize diye de sunmuş olabilir.
62- (Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki: ‘Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan gerçekten yorulduk.’ 63- (Genç-yardımcısı) Dedi ki: ‘Gördün mü, kayaya sığındığımızda balığı unuttum. Onu hatırlamamı Şeytan’dan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu.’ 64- (Musa) Dedi ki: ‘Bizim de aradığımız buydu.’ Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler. 65- Derken, katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular. 66- Musa ona dedi ki: ‘Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?’ 67- Dedi ki: ‘Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin.’ 68- (Böyleyken) ‘Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?’ 69- (Musa:) ‘İnşaallah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiç bir işte sana karşı gelmeyeceğim’ dedi. 70- Dedi ki: ‘Eğer bana uyacak olursan, hiç bir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar.’ 71- Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: ‘İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın.’ 72- Dedi ki: ‘Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?’ 73- (Musa:) ‘Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma’ dedi. 74- Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürdü. (Musa) Dedi ki: ‘Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın.’ 75- Dedi ki: ‘Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini sana söylemedim mi?’ 76- (Musa:) ‘Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun’ dedi. 77- (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: ‘Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.’ 78- Dedi ki: ‘İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim. 79- ‘Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı.’ 80- ‘Çocuğa gelince, anne ve babası mü’min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkâr zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk.’
Kur’an’ın geneline baktığımız zaman, Allah’ın özgür iradesi vardır fakat insanların yoktur veya çok çok azdır, sonucunu çıkarabiliriz.
81- Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik.’ 82- ‘Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu.’
94- Dediler ki: ‘Ey Zu’l-Karneyn, gerçekten Ye’cuc ve Me’cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?’
Çinliler’in diğer toplumlara karşı savunma amaçlı yaptığı Çin Seddi, MÖ 221 ile MS 608 yılları arasında yapılmıştır. MS 608’de Muhammed 37 yaşındaydı, bu yaşa kadar tüccar olarak yaptığı gezilerde Suriye’ye de uğradı; bu seddi, diğer gezici hindu rahiplerinden öğrenmiş olabilir. Zaten dünyanın en uzun duvarının, bu kadar uzun yıllar boyunca yapılmasının haberi, dünyanın çoğu yerine sözlü olarak kulaktan kulağa -bazen bir hikaye gibi- gitmiş olmalı. Zulkarneyn’e Oğuz Han, İskender, Yemenli bir hükümdar hatta uzaylı diyenler de mevcut.
99- Biz o gün, bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakıvermişiz. Sur’a da üfürülmüştür, artık onların tümünü bir araya getirmişiz.
MERYEM
2- (Bu,) Rabbinin, kulu Zekeriya’ya rahmetinin zikridir. 3- Hani o, Rabbine gizlice seslendiği zaman; 5- ‘Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım, benim karım bir kısır (kadın)dır. Artık bana kendi katından bir yardımcı armağan et.’ 6- ‘Bana mirasçı olsun. Yakup oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu (kendisinden) razı olunan(lardan) kıl.’ 7- (Allah buyurdu:) ‘Ey Zekeriya, şüphesiz biz seni, adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz; biz bundan önce ona hiç bir adaş kılmamışız.’ 8- Dedi ki: ‘Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken, benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım.’ 9- (Ona gelen melek:) ‘İşte böyle’ dedi. ‘Rabbin dedi ki: – Bu benim için kolaydır, daha önce sen hiç bir şey değil iken, seni yaratmıştım.’ 12- (Çocuğun doğup büyümesinden sonra ona dedik ki:) ‘Ey Yahya, Kitabı kuvvetle tut.’ Daha çocuk iken ona hikmet verdik. 15- Ona selam olsun; doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağı gün de.
16- Kitap’ta Meryem’i de zikret. Hani o, ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir yere çekilmişti. 17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril’i) göndermiştik, ona düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.
Ruhumuz Cibril (?)
19- Demişti ki: ‘Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım).’ 20- O: ‘Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiç bir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken’ dedi. 21- ‘İşte böyle’ dedi. ‘Rabbin, dedi ki: -Bu benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır).’ Ve iş de olup bitmişti.
30- (İsa) Dedi ki: ‘Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı.’ 31- ‘Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti.’
İncil’de namaz ve zekatı vasiyet etti diye bir şey yazmıyor.
35- Allah’ın çocuk edinmesi olacak şey değil. O yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona: ‘Ol’ der, o da hemen oluverir.
“Ol” deyince oluyorsa, yer ve gök neden 6 günde yaratılıyor?
Kur’an, onlarca kez durmadan “İsa, Allah’ın oğlu değildir”i anlatır.
52- Ona, Tur’un sağ yanından seslendik ve onu (kendisiyle) gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık.
58- İşte bunlar; kendilerine Allah’ın nimet verdiği peygamberlerdendir; Adem’in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımız (insan nesillerin)den, İbrahim ve İsrail (Yakup)in soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahmanın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlar.
Peygamberler’in aynı soydan olması!
59- Sonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz (kılma duyarlılığın)ı kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp-uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır.
TAHA
10- Hani bir ateş görmüştü de, ailesine şöyle demişti: ‘Durun, bir ateş gördüm; umulur ki size ondan bir kor getiririm veya ateşin yanında bir yol-gösterici bulurum.’ 11- Nitekim ona gidince, kendisine seslenildi: ‘Ey Musa.’ 17- ‘Sağ elindeki nedir ey Musa?’ 18- Dedi ki: ‘O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var.’ 19- Dedi ki: ‘Onu at, ey Musa.’ 20- Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş). 21- Dedi ki: ‘Onu al ve korkma, biz onu ilk durumuna çevireceğiz.’
25- Dedi ki: ‘Rabbim, benim göğsümü aç.’ 26- ‘İşimi kolaylaştır.’
38- ‘Hani, annene vahyolunan şeyi vahyetmiştik, (şöyle ki:)’ 39- ‘Onu sandığın içine koy, suya bırak, böylece su onu sahile bıraksın; onu benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır. Gözümün önünde yetiştirilmen için, kendimden sana bir sevgi yönelttim.’
51- (Firavun) Dedi ki: ‘İlk çağlardaki nesillerin durumu nedir öyleyse?’ 52- Dedi ki: ‘Bunun bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz.’
Burada Firavun, Musa’ya elçi gelmemiş ilk toplumları soruyor.
55- Sizi ondan yarattık, ona geri vereceğiz ve sizi bir kere daha ondan çıkaracağız.
Burada bir önceki ayetlere baktığımızda onun, yer olduğunu anlıyoruz.
66- Dedi ki: ‘Hayır, siz atın.’ Sonra hemen (ne görsün), sihirlerinden dolayı ipleri ve asaları kendisine gerçekten koşuyormuş gibi göründü. 67- Musa, bu yüzden kendi içinde bir tür korku duymaya başladı.
Firavun’un kahinleri, Musa’nın yaptığının aynısını yapabiliyor. Asanın atılıp yılana dönüşmesi olayı, civalı sopa sihirbazlığıdır: Bu, o dönemde az insanın bildiği sağlam bir sihir numarasıydı.
74- ‘Gerçek şu ki, kim Rabbine suçlu-günahkar olarak gelirse, hiç şüphe yok, onun için cehennem vardır. Onun içinde ne ölebilir, ne dirilebilir.’
77- Andolsun, biz Musa’ya vahyetmiştik: ‘Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmadan ve endişeye kapılmadan.’
80- Ey İsrailoğulları, andolsun, sizi düşmanlarınızdan kurtardık. Tur’un sağ yanında sizinle vaadleştik ve üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.
Uyuşturucu/esrar içmiş birine, koşullamayla, olmayan bir şey var gibi gösterilebilir. Mesela, “Buraya her zaman bir köpek geliyor, çağırayım da gelsin” deyip; ıslıkla, alkışla onu başka birisi çağırsın, dakikalar sonra esrar içmiş kişiye o köpek, çalıların arasından veya duvar kenarından kafasını gösterip, geri kaçabilir ya da hızlıca hemen bir yerden geçip kaybolabilir. Bu uyuşturucu almış kişiye koşullama ile, olmayan bir şeyin gösterilmesidir yani kişi zihninde bunu kurarak bir halüsinasyon görecektir ama kişi gerçekten gördüğünü sanacaktır. Bu tip örnekleri benzer şekilde çoğaltabiliriz.
85- Dedi ki: ‘Biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı.’
114- Hak olan, biricik hükümdar olan Allah yücedir. Onun vahyi sana gelip-tamamlanmadan evvel, Kur’an’ı (okumada) acele etme ve de ki: ‘Rabbim, ilmimi arttır.’
118- Şüphesiz, senin acıkmaman ve çıplak kalmaman orda (cennette kalmana bağlı)dır.’
120- Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: ‘Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?’ Marduk Ağacı!
134- Eğer biz onları bundan önceki bir azab ile yıkıma uğratmış olsaydık, şüphesiz diyeceklerdi ki: ‘Rabbimiz, bize bir elçi gönderseydin de, küçülmeden ve aşağılanmadan önce senin ayetlerine tâbi olsaydık.’
ENBİYA
3- Onların kalpleri tutkuyla oyalanmadadır. Zulmedenler, gizlice fısıldaştılar: ‘Bu benzeriniz olan bir beşer değil mi? Öyleyse, göz göre göre büyüye mi geleceksiniz?’
5- ‘Hayır’ dediler. ‘‘(Bunlar) Karmakarışık düşlerdir; hayır, onu kendisi uydurmuştur; hayır o bir şairdir. Böyle değilse, öncekilere gönderildiği gibi bize de bir ayet (mucize) getirsin.’
Muhammed zaten bir şairdi.
7- Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler dışında elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o halde zikir* ehline sorun.
*Zikir: Anma, hatırlama. Öğüt. Düşünme. Öğünç, üstün şeref. Levh-i Mahfuz. Kur’an-ı Kerim.
19- Göklerde ve yerde kim varsa O’nundur. O’nun yanında olanlar, O’na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve yorgunluk duymazlar. 20- Gece ve gündüz, hiç durmaksızın tesbih ederler.
22- Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah’ın dışında ilahlar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir.
26- ‘Rahman (olan Allah) çocuk edindi’ dediler. O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, onlar (melekler) ikrama layık görülmüş kullardır.
30- O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? Bnz: Sümer Yaratılışı
37- İnsan aceleden (aceleci olarak) yaratıldı. Size ayetlerimi yakında göstereceğim. Şimdi hemen acele etmeyin.
47- Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiç bir nefis hiç bir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz.
52- Hani babasına ve kavmine demişti ki: ‘Sizin, önlerinde bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?
58- Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye.
Muhammed 360 puttan sadece El-İlah putunu bıraktı, diğerlerini yıktı. El-İlah da Allah demektir.
79- Biz bunu (hükmü) Süleyman’a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar biz idik.
Dağlardan alınan kum ve taşlarla kalelerin, tapınakların yapılması: Evcilleştirilen kuşlar…
80- Ve sizin için ona, zorlu-savaşınızda sizi korusun diye, ‘(madeni) giyim-sanatını’ öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?
Kudüs Krallığı, madencilikte gelişmişti.
81- Süleyman için de, fırtına biçiminde esen rüzgara (boyun eğdirdik) ki, kendi emriyle, içinde bereketler kıldığımız yere akıp giderdi. Biz her şeyi bilenleriz.
Kudüs Krallığı’nda denizcilikle de uğraşılırdı. Gemi kaptanları uzmanlaşarak, rüzgarların ne zaman ve hangi yönde eseceğini ve de şiddetini tecrübelerinden dolayı tahmin edebiliyorlardı. Fenikeliler bu işin ustalarıydı, öyle ki yüzyıllarca ticaret denizciliğiyle uğraştılar: Akdeniz onlar için artık küçük bir havuz gibi olmuştu. Kudüs Krallığı, kendisinden önce yaşamış olan Fenikeliler’den deniz bilimini öğrenmiş olabilir.
Bnz: Çeşitli Rüzgar Tanrıları
82- Onun için denizde dalgıçlık yapan ve bundan başka iş(ler) de gören şeytanlardan kimseleri de (emrine verdik). Biz onların koruyucuları idik.
91- İffetini koruyan (Meryem); ona kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık.
Burada geçen “kendi ruhumuz”, Cebrail’dir.
94- Artık kim, bir mü’min olarak salih amellerde bulunursa, onun çabası için (karşılık olarak) küfran (nankörlük) yoktur. Şüphesiz biz, onun yazıcılarıyız.
Kur’an durmadan “Yaparız, ederiz, biz yaptık” vb. “çoğul” konuşuyor: Siz kimsiniz?
96- Yecuc ve Mecuc (un sedleri) açıldığında, onlar her bir tepeden akın ederler;
Yecuc ve Mecuc, yeraltında zincirlenmiş, kilitlenmiş, hapsedilmiş kötü güçler olabilir.
105- Andolsun, biz Zikirden sonra Zebur’da da: ‘Şüphesiz Arz’a salih kullarım varisçi olacaktır’ diye yazdık.
SİTE DİZİNİNDEKİ 351. KONU
HAC
5- Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak’tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkca göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiç bir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.
Topraktan mı, sudan mı, alaktan mı!..
Kur’an neden yağmuru oluşturan su buharından hiç bahsetmiyor?
17- Gerçekten iman edenler, Yahudiler, yıldıza tapanlar (Sabii) Hristiyanlar, ateşe tapanlar (Mecusi) ve şirk koşanlar; şüphesiz Allah, kıyamet günü aralarını ayıracaktır. Doğrusu Allah, her şeyin üzerinde şahid olandır.
Sabiiler, yıldızlara tapmaz: Gökyüzü cisimleri onlar için birer semboldür, ayrıca “yıldız bilimi / astroloji”yle de uğraşmışlardır. Mecusiler, ateşe tapmaz: Ateş onlar için, Zerdüştlük tanrısı Ahura-Mazda’nın sembolü gibidir.
19- İşte bunlar çekişen iki gruptur, Rableri konusunda çekiştiler. İşte o inkâr edenler, onlar için ateşten elbiseler biçilmiştir; başları üstünden de kaynar su dökülür. 20- Bununla karınları içinde olanlar ve derileri eritilmiş olur.
Bnz: Antik İsrail’de insanların, tanrılara kurban olarak Ge-hinnom vadisinde, yanan -cehennem- çukurlarına atılması.
21- Onlar için demirden kamçılar vardır.
23- Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri ve salih amellerde bulunanları altından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; oradaki elbiseleri ipek(ten)tir.
O dönemlerde ipek çok pahalıydı: Çin’de bulunan ipek, İpek Yolu’yla dünyanın çeşitli bölgelerine götürülüp fahiş fiyatlarla satılıyordu. Çin, kelebek tırtıllarıyla ipek yapımını bulmuştu ve bunu kimseye söylemiyordu.
Altın ve incinin de o dönemlerde teknolojinin günümüz kadar gelişmemiş olması sonucu, bulunmasının ve çıkartılmasının çok zor ve çok az olduğunu hatırlatırım.
26- Hani biz İbrahim’e Evin (Kabe’nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) ‘Bana hiç bir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut.’ 27- ‘İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya, gerek uzak yollardan (derin vadilerden) gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler.’ 28- Kendileri için bir takım yararlara şahid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (kurban adarken) Allah’ın adını ansınlar. 29- Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler. Beyt-i Atik’i tavaf etsinler.
Ka’be’ye hayvan bağışı…
34- Biz her ümmet için bir ‘Mensek’* kıldık, O’nun kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine Allah’ın adını ansınlar diye. İşte sizin ilahınız bir tek ilahtır, artık yalnızca O’na teslim olun. Sen alçak gönüllü olanlara müjde ver.
*Mensek: Bir ibadet tarzı, ibadet ve kurban yeri.
40- Onlar, yalnızca; ‘Rabbimiz Allah’tır’ demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah’ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah güçlüdür, üstündür.
46- Yer yüzünde gezip dolaşmıyorlar mı, böylece onların kendisiyle akledebilecek kalpleri ve işitebilecek kulakları olsun?
47- Onlar senden, azabın çarçabuk getirilmesini istiyorlar; Allah, va’dine kesin olarak muhalefet etmez. Gerçekten, senin Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduğunuz bin yıl gibidir.
Bnz: Hinduizm tanrılarında geçen zaman
52- Biz senden önce hiç bir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir.
58- Allah yolunda hicret edip öldürülen veya ölenlere gelince muhakkak Allah, onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır.
60- İşte böyle; her kim kendisine yapılan haksızlığın benzeriyle karşılık verir, sonra aleyhine ‘azgınlık ve saldırıda’ bulunulursa, Allah, mutlaka ona yardım eder. Orantısız kısas…
67- Biz her ümmete bir ibadet tarzı (mensek) kıldık, onlar bu tarz üzere ibadet etmektedirler. Öyleyse, (din) iş(in)de seninle çekişmesinler. Sen Rabbine çağır. Şüphesiz sen dosdoğru bir hidayet üzerindesin.
Allah’ın seçip tamamladığı son din İslam ise, neden herkes namaz kılsın, hacca gitsin vs.? O zaman Hindular’ın, Ganj nehrine gitmesi, yoga yapması; Museviler’in Ağlama Duvarı’nda ağlayarak ibadet etmesi vs. hepsi sevap mı?
Ayrıca Japonların bir dini inancının olmadığını ve dolayısıyla ibadetlerinin de olmadığını Japon tarihine baktığımızda çok net görürüz: Şintoizm bir dini inanç değildir; imparatorun samuraylarının, ninjalara karşı gösterdiği savunmadır, bir dövüş sanatı külliyatıdır.
75- Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da.
MÜ’MİNUN
5- Ve onlar ırzlarını (iffetlerini) koruyanlardır; 6- Ancak eşleri ya da sağ ellerinin sahip olduklarına* karşı (tutumları) hariç; bu konuda kınanmış değillerdir.
*Kur’an’da “sağ” ve “sağ el” güç, hakimiyet ve itaattir. “Sağ ellerinin sahip olduğundan” amaç ise savaş esiri kadınların takas ve fidye gibi işlemlerden sonra Müslüman erkeklere bırakılan cariyelerdir.
Mü’minler; eşlerine, cariyelerine ve kölelerine istediğini yapabilir!
12- Andolsun, biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. 13- Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. 14- Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak’ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.
17- Andolsun, üstünüzde yedi yol yarattık; Biz yaratmada gafiller değiliz.
Yedi Gök kavramı bazılarınca, atmosferin 7 katmanı olarak bilinir: Fakat yapılan son çalışmalarda atmosferde 7 değil, 5 kat olduğu anlaşılmıştır.
70- Yahut: ‘Onda bir delilik var’ mı diyorlar? Hayır, o, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar.
83- ‘Andolsun, bu tehdit, bize ve bizden önceki atalarımıza yapılmıştı; bu, geçmişlerin uydurma masallarından başka bir şey değildir.’
86- De ki: ‘Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın Rabbi kimdir?’
102- Artık kimin tartısı ağır basarsa, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
117- Kim Allah ile beraber ona ilişkin geçerli kesin bir kanıt (burhan)ı olmaksızın başka bir ilaha taparsa, artık onun hesabı Rabbinin katındadır. Şüphesiz inkâr edenler kurtuluşa eremezler.
NUR
2- Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek (celde) vurun. Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onlara Allah’ın dini(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezaya mü’minlerden bir grup da şahit olsun. 4- Korunan (iffetli) kadınlara (zina suçu) atan, sonra dört şahid getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların şahidliklerini ebedi olarak kabul etmeyin. Onlar fasık olanlardır.
11- Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azab vardır.
Aişe Abdurrahman’ın “Hz. Muhammed’in Evlilik Hayatı” adlı kitabının 54-68 arası sayfalarında bu ayetin oluşma sebebi detaylı bir şekilde anlatılıyor: Kısaca özetlemek gerekirse bu ayet, 50 küsür yaşındaki Muhammed’in -12 civarı yaşındaki (Yaşar Nuri Öztürk)- Ayşe ile evlendikten sonra, Ayşe’nin üstüne başka eşler alan Muhammed’i Ayşe’nin kıskanması sonucu 628 yılında seferden Medine’ye dönüşte kaybolan Ayşe için “ayıp bir şey yaptı yani cinsel ilişkiye girdi” söylemleri/iddiaları yüzünden bunun üzerine gelmiştir/yazılmıştır.
24- O gün, kendi dilleri, elleri ve ayakları aleyhlerinde yaptıklarına dair şahitlikte bulunacaklardır.
29- İçinde oturulmayan ve sizin için bir meta (yarar) bulunan evlere girmenizde bir sakınca yoktur. Allah, açığa vurduklarınızı da, sakladıklarınızı da bilir.
31- Mü’min kadınlara söyle: ‘Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler, umulur ki felah bulursunuz.’
Kur’an’da kadının kapanması gerekir, Müslüman kadınlar kapanmalıdır.
33- Nikah (imkanı) bulamayanlar, Allah onları kendi fazlından zenginleştirinceye kadar iffetli davransınlar. Sağ ellerinizin malik olduğu (köle ve cariyelerden) mükatebe* isteyenlere -eğer onlarda bir hayır görüyorsanız- mükatebe yapın. Ve Allah’ın size verdiği malından onlara verin. Dünya hayatının geçici metaını elde etmek için -ırzlarını korumak istiyorlarsa- cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları (fuhşa) zorlarsa, şüphesiz, onların (fuhşa) zorlanmalarından sonra Allah (onları) bağışlayandır, esirgeyendir.
*Mükatebe: Çalışmak suretiyle belli bir para karşılığında özgürlüklerini kazanmak isteyen köleler.
35- Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah her şeyi bilendir. 36- (Bu nur,) Allah’ın, onların yüceltilmesine ve isminin zikredilmesine izin verdiği evlerdedir; onların içinde sabah akşam O’nu tesbih ederler.
40- Ya da (inkâr edenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır. Bir kısmı bir kısmı üzerinde olan karanlıklar; elini çıkardığında onu bile neredeyse göremeyecek. Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur.
43- Görmedin mi ki, Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmekte, sonra da onları üst üste yığmaktadır; böylece, yağmurun bunların arasından akıp-çıktığını görürsün. Gökten içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indirir, onu dilediğine isabet ettirir de, dilediğinden onu çevirir; şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırıp götürüverecektir.
54- De ki: ‘Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık onun (peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir.’ 56- Dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve elçiye itaat edin. Umulur ki, rahmete kavuşturulmuş olursunuz.
58- Ey iman edenler, sağ ellerinizin malik olduğu ile sizden olup da henüz erginlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar, (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra. (Bu) Üçü sizin için mahrem (vakitleri)dir. Bunların dışında size de, onlara da bir sakınca yoktur; yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanında olabilirsiniz. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklamaktadır.
62- Mü’minler o kimselerdir ki, Allah’a ve Resûlü’ne iman edenler, onunla birlikte toplu(mu ilgilendiren) bir iş üzerinde iken, ondan izin alıncaya kadar bırakıp-gitmeyenlerdir. Gerçekten, senden izin alanlar, işte onlar Allah’a ve elçisine iman edenlerdir. Böylelikle, senden kendi bazı işleri için izin istedikleri zaman, dilediklerine izin ver ve onlar için Allah’tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir. 63- Elçinin çağırmasını, kendi aranızda kiminizin kimini çağırması gibi saymayın. Allah, sizden bir diğerinizi siper ederek kaçanları gerçekten bilir. Böylece onun emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin isabet etmesinden veya onlara acı bir azabın çarpmasından sakınsınlar.
FURKAN
4- İnkârcılar dediler ki: ‘Bu (Kur’an) olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur.’ Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler. 5- Ve dediler ki: ‘Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır.’
Muhammed’in yazıcıları -yanındaki insanlar- Kur’an’ı yazmışlardır. Çünkü Muhammed’in yazması yoktu.
8- ‘Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya (ürünlerinden) yemekte olduğu bir bahçesi olması (gerekmez miydi)?’ Zulmedenler dedi ki: ‘Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz.’
25- Göğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün;
Bnz: İncil
32- İnkârcılar dediler ki: ‘Kur’an ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?’ Biz onunla kalbini sağlamlaştırıp-pekiştirmek için böylece (ayet ayet indirdik) ve onu ‘belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup’ okuduk.
Kur’an, Mekke ve Medine’de yazılmıştır. Kur’an’daki surelerin sırası, gerçek sıra değildir. Kopuk bir şekilde birleştirilmiştir.
Mekke-Medine’de insanlar çözemediği olayları Muhammed’e getirir -veya toplumda çözülemeyen olaylar için-, Muhammed’e de onun çözümü için ayetler iner: Kur’an’daki bazı ayetler 23 sene boyunca bu şekilde yazılmıştır.
33- Onların sana getirdikleri hiç bir örnek yoktur ki, biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım.
40- Andolsun, onlar, üstüne felaket yağmuru yağdırılmış bulunan o ülkeye uğramışlardır; yine de onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilmeyi ummuyorlardı.
52- Öyleyse kafirlere itaat etme ve onlara (Kur’an’la) büyük bir cihad ver.
53- İki denizi (birbirine) salıp katan O’dur; bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur.
Tatlı ve tuzlu su, yoğunluğundan dolayı birbirine karışmaz: Bunun örnekleri dünyada çoktur.
55- Allah’ı bırakıp kendilerine yarar ve zarar sağlayamayacak şeylere ibadet ediyorlar. Kafir, (asıl) kendi Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır.
60- Onlara: ‘Rahmana secde edin’ denildiği zaman, ‘Rahman da neymiş? Biz senin bize emrettiğine mi secde edecek mişiz?’ derler ve (bu,) onların nefretini arttırır.
61- Gökte burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir ay vareden (Allah) ne yücedir.
Ay’ın kendine ait ışığı yoktur, yıldızların kendine ait ışığı vardır. Ay, Güneş’ten aldığı ışığı yansıtır. Yıldızlar uzakta olduğu için ışıkları nokta gibi görünür, Ay ise yakında olduğundan yansıttığı ışık fazla görünür.
70- Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
ŞUARA
18- (Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: ‘Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?’ 19- ‘Ve yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin.’ 20- (Musa) Dedi ki: ‘Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım.’ 21- ‘Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen (elçilerden) kıldı.’ 27- (Firavun) Dedi ki: ‘Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir.’ 29- (Firavun) dedi ki: ‘Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım.’ 57- Böylelikle biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık; 63- Bunun üzerine Musa’ya: ‘Asanla denize vur’ diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
128- ‘Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşa edip (yararsız bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz?’ 129- ‘Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz?’ 149- ‘Dağlardan ustalıkla zevkli evler yontuyorsunuz.’
Antik Mısır’da; Firavunlar öldüğünde, mumyalanarak piramitlere konulurdu ve şekli bozulmamış mumyalı bedeniyle, Güneş ışığının öğle 12’de piramidin en üstündeki deliğe dik açı ile gelip piramidi aydınlatmasıyla, can/enerji vermesiyle bağlantılı olarak firavun, gökyüzüne çıkıp orada sonsuza kadar yaşardı, inancı mevcuttu.
192- Gerçekten o (Kur’an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir. 193- Onu Ruhu’l-emin indirdi. 194- Uyarıcılardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir). 196- Ve hiç şüphesiz, o (Kur’an), geçmişlerin kitaplarında da vardır. 197- İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir delil (ayet) değil mi?
221- Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi? 222- ‘Gerçeği ters yüz eden,’ günaha düşkün olan her yalancıya inerler.
224- Şairler ise; gerçekten onlara azgın-sapıklar uyar. 225- Görmedin mi; onlar, her bir vadide vehmedip duruyorlar, 226- Ve gerçekten onlar, yapmayacakları şeyleri söylüyorlar.
O dönemdeki şairlerin hayal gücünün geniş olduğunu anlıyoruz.
SİTE DİZİNİNDEKİ 352. KONU
NEML
12- ‘Ve elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıkıversin, (bu,) Firavun ve kavmine olan dokuz ayet (mucize) içinde(n biri)dir. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdir.’
Musa, alaca hastalığına mı yakalanmış?
16- Süleyman, Davud’a mirasçı oldu ve dedi ki: ‘Ey insanlar, bize kuşların konuşma-dili öğretildi ve bize her şeyden (bol bir nimet) verildi. Gerçekten bu, açık bir üstünlüktür.’
Hayvan biliminde yani zoolojide hayvanlar, hem kendi türlerinin seslerini hem de diğer türlerin seslerini ve bu seslerin ne anlama geldiğini anlarlar. Mesela bir aslana, ölmek üzere olan bir ceylanın çıkardığı sesi taklit edersen, aslan oraya gelecektir: Ya da bir kuşa, kendi türünden çiftleşmek isteyen bir kuşun sesinin taklidini yaparsan, o kuş oraya gelecektir.
17- Süleyman’a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı. 18- Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: ‘Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp-geçmesin.’ 19- (Süleyman) Bu sözü üzerine tebessüm edip güldü ve dedi ki: ‘Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat.’ 20- Kuşları denetledikten sonra dedi ki: ‘Hüdhüd’ü neden göremiyorum, yoksa kaybolanlardan mı oldu?’ 21- ‘Onu gerçekten şiddetli bir azabla azablandıracağım ya da onu boğazlayacağım veya o, bana apaçık olan bir delil getirmelidir.’ 22- Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: ‘Senin kuşatamadığın (öğrenemediğin) şeyi, ben kuşattım ve sana Saba’dan kesin bir haber getirdim.’ 23- ‘Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona her şeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var.’
Bnz: Süleyman, Hüdhüd ve Saba hikayesi; Enki, İsimud ve İnanna hikayesine benzemektedir.
24- ‘Onu ve kavmini, Allah’ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar.’ 25- ‘Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah’a secde etmesinler diye (yapmaktadırlar).’ 26- ‘O Allah, O’ndan başka ilah yoktur, büyük Arş’ın Rabbidir.’ 27- (Süleyman:) ‘Bakacağız, doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun?’ dedi. 28- ‘Bu mektubumla git, onu kendilerine bırak sonra onlardan (biraz) uzaklaş, böylelikle bir bakıver, neye başvuracaklar?’ 29- (Hüdhüd’ün mektubu götürüp bırakmasından sonra Saba melikesi Belkıs:) Dedi ki: ‘Ey önde gelenler gerçekten bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı.’ 30- ‘Gerçek şu ki, bu, Süleyman’dandır ve ‘Şüphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla’ (başlamakta)dır.’ 31- (İçinde de:) ‘Bana karşı büyüklük göstermeyin ve bana müslüman olarak gelin’ diye (yazılmaktadır). 32- Dedi ki: ‘Ey önde gelenler, bu işimde bana görüş belirtin, siz (her şeye) şahidlik etmedikçe ben hiç bir işte kesin (karar veren biri) değilim.’ 33- Dediler ki: ‘Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız. İş konusunda karar senindir, artık sen bak, neyi emredersen (biz uygularız). 34- Dedi ki: ‘Gerçekten hükümdarlar (krallar) bir ülkeye girdikleri zaman, orasını bozguna uğratırlar ve halkından onur sahibi olanları hor ve aşağılık kılarlar; işte onlar, öyle yaparlar.’ 35- ‘Onlara bir hediye göndereyim de, bir bakayım elçiler neyle dönerler.’ 36- (Elçi hediyelerle) Süleyman’a geldiği zaman: ‘Sizler bana mal ile yardımda mı bulunacaksınız? Allah’ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır; hayır, siz, hediyenizle sevinip öğünebilirsiniz’ dedi. 37- ‘Onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, karşı koymaları mümkün değil ve biz onları ordan horlanmış-aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız.’ 38- (Elçinin gitmesinden sonra Süleyman:) ‘Ey önde gelenler, onlar bana teslim olmuş (müslüman)lar olarak gelmeden önce, sizden kim onun tahtını bana getirebilir?’ dedi. 39- Cinlerden İfrit: ‘Sen daha makamından kalkmadan, onu sana getirebilirim, ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim.’ dedi. 40- Yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: ‘Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim.’ Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: ‘Bu Rabbimin fazlındandır, O’na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiç bir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır. 41- Dedi ki: ‘Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak? 42- Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: ‘Senin tahtın böyle mi?’ denildi. Dedi ki: ‘Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz müslüman olmuştuk.’ 43- Allah’tan başka tapmakta olduğu şeyler onu (müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, inkâr eden bir kavimdendi. 44- Ona: ‘Köşke gir’ denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:) Dedi ki: ‘Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir.’ Dedi ki: ‘Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman’la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.’
Altından ırmak akan, altında su olan cennet!
66- Hayır, onların ahiret konusundaki bilgileri ‘ard arda toplanıp pekiştirildi,’ hayır, onlar bundan bir kuşku içindedirler; hayır, onlar bundan yana kördürler.
68- ‘Andolsun, bu (azab ve dirilme) tehdidi, bize ve daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu, olsa olsa geçmişlerin uydurma masallarından başkası değildir.’
75- Gökte ve yerde gizli olan hiç bir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) olmasın.
76- Gerçek şu ki, bu Kur’an, İsrailoğullarına hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin bir çoğunu aktarıp anlatıyor.
82- O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.
Bnz: İncil’de kıyamette yerden çıkan canavar
91- (De ki:) ‘Ben, ancak bu şehrin Rabbine ibadet etmekle emrolundum ki, O, burasını kutlu ve dokunulmaz kıldı. Her şey O’nundur. Ve müslümanlardan olmakla emrolundum.’
KASAS
15- (Musa) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orda kavga etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi. (Sonra da:) ‘Bu şeytanın işindendir; o, gerçekten açıkca saptırıcı bir düşmandır’ dedi.
29- Böylelikle Musa, süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine: ‘Durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya bir haber ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm.’ dedi. 30- Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: ‘Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah benim;’ diye seslenildi. 31- ‘Asanı bırak.’ (Attıktan hemen sonra) onun şimdi bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmaksızın kaçmaya başladı. ‘Ey Musa, dön ve korkma. Şüphesiz güvendesin.’ 32- ‘Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve (her türlü) dehşetten yana kanatlarını kendine doğru çek. İşte bunlar, senin Rabbinden Firavun ve önde gelen adamlarına iki kesin-kanıt (mucize)dır. Gerçekten onlar, fasık bir topluluktur.’ 33- Dedi ki: ‘Rabbim, gerçekten onlardan bir kişi öldürdüm, beni öldürmelerinden korkuyorum.’
38- Firavun dedi ki: ‘Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa’nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum.’ Bnz: Babil Kulesi
71- De ki: ‘Gördünüz mü söyleyin; Allah, kıyamet gününe kadar geceyi sizin üzerinizde kesintisizce sürdürecek olsa, Allah’ın dışında size aydınlık verecek ilah kimdir? Yine de dinlemeyecek misiniz?’ 72- De ki: ‘Gördünüz mü söyleyin, Allah kıyamet gününe kadar gündüzü sizin üzerinizde kesintisizce sürdürecek olsa Allah’ın dışında size içinde dinleneceğiniz geceyi getirecek ilah kimdir? Yine de görmeyecek misiniz?
Bu iki ayette; Dünya’nın düz ve sabit, Güneş’in de Dünya etrafında döndüğü izlenimi var. Şöyle ki: Güneş Dünya’nın etrafında değil, Dünya Güneş’in etrafında döner. Ayrıca Dünya’nın yarısı aydınlıkken, gündüzken; diğer yarısında karanlık, gece olur: Hiçbir zaman tamamı aydınlık ya da tamamı karanlık olmaz. Çünkü Dünya, Güneş’in etrafında ve kendi etrafında döner. Dünya’nın tamamının aydınlık olması için, Dünya’nın dışında zıt yönlerde duran iki tane Güneş olmalıdır ve Dünya hareket etmeden bu ikisinin ortasında durmalıdır: Fizik kurallarına göre böyle bir şey olamaz. Ayrıca Dünya’nın tamamen karanlık olması için de, Güneş’in olmaması lazımdır: Güneş’i şu an bulunduğu yerden alsak, Dünya, Güneş’in kütle çekimine maruz kalamayacağından Evren boşluğuna sürüklenip yok olacaktır.
ANKEBUT
2- İnsanlar, (sadece) ‘İman ettik’ diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?
6- Kim cihad ederse, yalnızca kendi nefsi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah alemlerden müstağnidir. 7- İman edip salih amellerde bulunanlar ise; biz şüphesiz onların kötülüklerini örteceğiz ve şüphesiz yaptıklarının en güzeliyle karşılık vereceğiz.
14- Andolsun, biz Nuh’u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik, içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yaşadı. Sonunda onlar zulme devam ederlerken tufan kendilerini yakalayıverdi.
Bnz: Uzun yaşayan antik krallar
20- De ki: ‘Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah her şeye güç yetirendir.
21- Dilediğini azablandırır, dilediğine merhamet eder. O’na çevrilip-götürüleceksiniz.
27- Biz ona İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik ve onun soyunda (seçtiklerimize) peygamberliği ve kitabı (vahy ihsanı) kıldık, ecrini de dünyada verdik. Şüphesiz o, ahirette salih olanlardandır.
41- Allah’ın dışında başka veliler edinenlerin örneği, kendine ev edinen örümcek örneğine benzer. Gerçek şu ki, evlerin en dayanıksız olanı örümcek evidir; bir bilselerdi.
45- Sana Kitap’tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah’ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah yaptıklarınızı bilir.
48- Bundan önce sen hiç kitap okuyan değildin ve onu sağ elinle de yazmıyordun. Böyle olsaydı, batılda olanlar kuşkuya kapılırlardı.
Çünkü Mekke’nin ilk kitabı Kur’an’dır.
İnsanların yaklaşık %10’u solaktır. Solakların güçlü olan tarafı sol elleridir: Kur’an’da solak olanlar ne yapacak!
58- İman edip salih amellerde bulunanlar; onları, içinde ebedi kalıcılar olarak, altından ırmaklar akan cennetin yüksek köşklerine muhakkak yerleştireceğiz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir.
63- Andolsun onlara: ‘Gökten su indirip de ölümünden sonra yeryüzünü dirilten kimdir?’ diye soracak olursan, şüphesiz: ‘Allah’ diyecekler. De ki: ‘Hamd Allah’ındır.’ Hayır, onların çoğu akletmiyorlar.
67- Görmediler mi ki, çevrelerinde insanlar kapılıp-yağma edilirken, biz Harem (Mekke’y)i güvenilir (ve dokunulmaz) kıldık? Yine de onlar, batıla inanıp Allah’ın nimetlerine nankörlük mü ediyorlar?
RUM
2- Rum (orduları) yenilgiye uğradı.
Rum’dan kasıt Bizans’tır ve o dönemlerde Bizans Suriye civarında da bulunuyordu.
KRT TV’de “Bana Dinden Bahset” adlı programda R. İhsan Eliaçık şunu söylemiştir: Muhammed’in saldırı ve savunma olarak 63 tane savaşı olmuştur. Kimisinde yenmiştir, kimisinde yenilmiştir.
15- Böylece iman edip salih amellerde bulunanlar; artık onlar ‘bir cennet bahçesinde’ ‘sevinç içinde ağırlanırlar’.
19- O ölüden diriyi çıkarır ve diriden ölüyü çıkarır, ölümünden sonra da yeri diriltir. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.
24- Size bir korku ve umut (unsuru) olarak şimşeği göstermesi ile gökten su indirmek suretiyle ölümünden sonra yeri onunla diriltmesi de O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
Şimşek, bulutlardaki elektrikliğin yere atımıdır.
Tohumun içinde bitkinin genetiği yani DNA’sı vardır, bitki bu DNA sayesinde büyür. Ayrıca topraksız ve susuz tarım mevcuttur: Yani toprağın ve suyun olmadığı yerde yetişebilen, insanların yiyebileceği bitkiler mevcuttur.
25- Göğün ve yerin O’nun emriyle (hareketten kesilip olduğu yerde veya bu düzen içinde) durması da, O’nun ayetlerindendir. Sonra sizi yerden (toprağın altından) bir (kere) çağırma ile çağırdığı zaman, hemencecik siz (bir de bakarsınız ki) çıkarılmışsınız.
30- Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
33- İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, ‘gönülden katıksız bağlılar’ olarak, Rablerine dua ederler; sonra kendinden onlara bir rahmet taddırınca hemencecik bir grup Rablerine şirk koşarlar.
36- Biz insanlara bir rahmet taddırdığımız zaman, onunla sevinirler; kendi ellerinin takdim ettiği dolayısıyla onlara bir kötülük isabet ettiğinde, hemen umutsuzluğa kapılırlar.
42- De ki: ‘Yeryüzünde gezip dolaşın, böylece daha öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün. Onların çoğu müşrik kimselerdi.’
47- Andolsun, biz senden önce kendi kavimlerine elçiler gönderdik de onlara apaçık belgeler getirdiler; böylece biz de suçlu günahkarlardan intikam aldık. İman edenlere yardım etmek ise, bizim üzerimizde bir haktır.
53- Ve sen kendi sapıklıkları içinde kör olanları da doğruya iletici değilsin. Sen yalnızca, bizim ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin ki onlar müslümanlardır.
58- Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her örneği gösterdik. Şüphesiz, sen onlara bir ayetle geldiğin zaman, o inkârcılar, mutlaka: ‘Siz ancak muptil* olanlardan başkası değilsiniz’ derler.
*Muptil: Düzeni, gelenekleri kaldıran veya batılla uğraşan
LOKMAN
34- Kıyamet saatinin bilgisi, şüphesiz Allah’ın katındadır. Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdârdır.
SİTE DİZİNİNDEKİ 353. KONU
SECDE
5- Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O’na yükselir.
Kur’an, Evrenden bahsetmez. Sadece gök ve yer der. Yer dünyadır, gök ise yıldızların olduğu yerdir: Kur’an’da galaksilerden bahsetmez. Hatta Dünya dışında başka bir gezegenden de bahsetmez, Mars’tan bile bahsetmez. Kur’an’a göre sadece dünya, ay, güneş ve yıldızlar vardır. Güneş de bir yıldızdır fakat ondan yıldız diye bahsetmez.
7- Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. 8- Sonra onun soyunu bir özden (sülale’den), basbayağı bir sudan yapmıştır. 9- Sonra onu ‘düzeltip bir biçime soktu’ ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?
Allah’ın insana kendi ruhundan üflemesi konusu, “Panteizm” alanında ilgi görür.
13- Eğer dilemiş olsaydık, her bir nefse kendi hidayetini verirdik. Fakat benden çıkan şu söz gerçekleşecektir: ‘Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan (inkâr edenlerle) tamamıyla dolduracağım.’
29- De ki: ‘Fetih günü, inkâr edenlere (o gün) inanmaları bir yarar sağlamaz ve onlara bir süre tanınmaz.’
“Fetih günü”: ‘İyilik kötülüğü en sonunda yenecektir’ inancı; Hinduizm, Zerdüşt, Tevrat/Tanah, Sabii, İncil, Maniheizm vs. inançlarında mevcuttur.
AHZAB
5- Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek çağırın; bu, Allah katında daha adildir. Eğer babalarını bilmiyorsanız artık onlar, dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata olarak yaptıklarınızda ise, sizin için bir sakınca (bir vebal) yoktur. Ancak kalplerinizin kasıt gözeterek (taammüden) yaptıklarınızda vardır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
6- Peygamber, mü’minler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (akrabalar) de, Allah’ın Kitabında birbirlerine öteki mü’minlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza maruf üzere yapacaklarınız başka; bunlar Kitapta yazılmış bulunmaktadır.
11- İşte orada, iman edenler, sınanmış ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya uğratılmışlardı.
23- Mü’minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi*, kimi beklemektedir. Onlar hiç bir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.
*Şehid olup sözünü yerine getirdi.
Şehid: Allah yolunda öldürülen kimse.
28- Ey peygamber, eşlerine söyle: ‘Eğer dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım ve güzel bir tarzda sizi salıvereyim.’ 30- Ey peygamberin kadınları, sizden kim açık bir çirkin-utanmazlıkta bulunursa, onun azabı iki kat olarak arttırılır. Bu da Allah’a göre pek kolaydır. 32- Ey peygamberin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda söyleyin. 33- Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargah edinin), ilk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah’a ve elçisine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.
36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
37- Hani sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye: ‘Eşini yanında tut ve Allah’tan sakın’ diyordun; insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah, kendisinden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, biz onu seninle evlendirdik; ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman, onlarla evlenme konusunda mü’minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir. 38- Allah’ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiç bir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah’ın bir sünnetidir. Allah’ın emri takdir edilmiş bir kaderdir.
40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir; ancak o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.
43- O’dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte; melekleri de (size dua etmektedir). O, mü’minleri çok esirgeyicidir.
46- Ve kendi izniyle Allah’a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik).
50- Ey Peygamber, gerçekten biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü’min bir kadını da, -mü’minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere- (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü’minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiç bir güçlük olmasın. 51- Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alıp-barındırabilirsin; ayrıldıklarından, istek duyduklarına (dönmende) senin için bir sakınca yoktur. 53- Ey iman edenler (rastgele) Peygamberin evlerine girmeyin, (Bir başka iş için girmişseniz ille de) yemek vaktini beklemeyin. (Ama yemeğe) çağrıldığınız zaman girin, yemeği yiyince dağılın ve (uzun) söze dalmayın. Gerçekten bu, peygambere eziyet vermekte ve o da sizden utanmaktadır; oysa Allah, hak (kı açıklamak)tan utanmaz. Onlardan (peygamberin eşlerinden) bir şey isteyeceğiniz zaman, perde arkasından isteyin. Bu, sizin kalpleriniz için de, onların kalpleri için de daha temizdir. Allah’ın Resûlü’ne eziyet vermeniz ve ondan sonra eşlerini nikahlamanız size ebedi olarak (helal) olmaz. Çünkü böyle yapmanız, Allah katında çok büyük (bir günah)tır.
55- Onlar* için babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) hakkında bir sakınca yoktur. (Ey müslüman kadınlar) Allah’tan sakının. Şüphesiz Allah, her şeye şahid olandır. *Muhammed’in eşleri
56- Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.
59- Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur.
60- Andolsun, eğer münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde kışkırtıcılık yapan (yalan haber yayan)lar (bu tutumlarına) bir son vermeyecek olurlarsa, gerçekten seni onlara saldırtırız, sonra orada seninle pek az (bir süre) komşu kalabilirler. 61- Lanete uğratılmışlar olarak; nerede ele geçirilseler yakalanırlar ve öldürüldükçe (sürekli) öldürülürler.
SEBE’
5- (Sözde) Aciz bırakmak için ayetlerimiz hakkında çaba harcamış olanlar, işte onlar; onlar için de (en) iğrenç olanından acı bir azab vardır.
7- İnkâr edenler dediler ki: ‘Siz darmadağın olup dağıldığınızda, gerçekten sizin yeni bir yaratılışta bulunacağınızı size haber veren bir adamı gösterelim mi size?’ 8- ‘ Allah’a karşı yalan mı uyduruyor, yoksa kendisinde bir delilik mi var?’* Hayır, ahirete inanmayanlar, azabta ve uzak bir sapıklık içindedirler.
*Ya da ‘cinlenmiş mi?’ Gelecekle ilgili bilgileri cinlerden mi alıyor?
10- Andolsun, biz Davud’a tarafımızdan bir fazl (üstünlük) verdik. ‘Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla ses verin’ (dedik) ve kuşlara da (aynısını emrettik). Ve ona demiri yumuşattık.
Sesin dağlarda yankılanması, ses dalgalarının bir engele çarpıp geri gelmesidir.
Zoolojide gerek kendi türünden gerekse de -ilgisini çekebilecek- başka bir türden çıkarılacak hayvan taklidi sesine karşı o hayvan türü de ses çıkararak cevap verir.
11- ‘Geniş zırhlar yap, (onları) düzenli bir biçime sok ve hepiniz salih ameller yapın. Gerçekten ben, yaptıklarınızı görenim’ (diye vahyettik).
12- Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgara (boyun eğdirdik); erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Eli altında Rabbinin izniyle iş gören bir kısım cinler vardı. Onlardan kim bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık.
TRT Belgesel’in “Zaman Makinası: Metal Çağları” adlı yerli belgeselinde Yenal Orman’ın verdiği bilgileri bu ayet bağlamında ele alırsak: Bakırın erime sıcaklığı, demire göre daha azdır: Bu yüzden bakır, demire göre daha kolay işlenir. O dönemlerde (Süleyman döneminde) demirin erimesi için gereken sıcaklığa ulaşılamıyordu. Çok sonraları bu sıcaklığa, çeşitli madenlerin birlikte eritilmesiyle ancak ulaşılabildi ve demir de işlenmeye başlandı. Demirin bakırdan daha sert ve dayanıklı olduğunu hatırlatırım.
13- Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. ‘Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın.’ Kullarımdan şükredenler azdır. Sad 37- Şeytanları da; her bina ustasını ve dalgıcı [da Süleyman’ın emrine verdik 34,36]
Süleyman zamanında “duvar ustaları” önemliydi: Bunlar masonlardı ve kendi aralarında -dini inanç külliyatı kapsamında- gizli sembolleri vardı. Bu kişiler Kur’an’da, Süleyman’ın cinleri olarak anlatılmış olabilir.
14- Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkca ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp-yaşamazlardı.
44- Oysa biz onlara ders alacakları kitaplar vermemiştik ve kendilerine senden önce bir uyarıcı göndermemiştik.
46- De ki: ‘Size bir tek öğüt veriyorum: “Allah için ikişer ikişer ve teker teker kıyam etmeniz, sonra düşünmeniz. Sizin sahibiniz (veya arkadaşınız olan Peygamber)de hiç bir delilik yoktur. O, yalnızca sizi, şiddetli bir azabın öncesinde uyarandır.’
FATIR
1- Hamd, gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Allah’ındır; O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.
9- Allah, rüzgarları gönderir, onlar da bulutu kaldırır, böylece biz onu ölü bir beldeye sürükleriz, onunla, yeri ölümünden sonra diriltiriz. İşte (ölümden sonra) dirilip- yayılma da böyledir.
11- Allah sizi topraktan yarattı, sonra bir damla sudan. Sonra sizi çift çift kıldı. O’nun bilgisi olmaksızın, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu, Allah’a göre kolaydır.
14- [13- Başka taptıklarınız] Eğer onlara dua ederseniz, duanızı işitmezler, işitseler bile size cevap veremezler. Kıyamet gününde ise, sizin şirk koşmanızı tanımayacaklardır. (Bunu her şeyden) Haberi olan Allah gibi sana (hiç kimse) haber vermez.
18- Hiç bir günahkar (ve suçlu) bir başka günahkarın günahını yüklenemez. Eğer yükü ağır olan kimse (bir başkasını) onu taşımaya çağırsa, -bu, yakın-akrabası da olsa- kendisine ondan hiç bir şey yükletilmez. Sen, yalnızca gayb ile Rablerinden ‘içleri titreyerek-korkmakta’ olanları ve dosdoğru namazı kılanları uyarırsın. Kim temizlenip-arınırsa, artık o, kendi nefsi için temizlenip-arınmıştır. Sonunda dönüş Allah’adır.
23- Sen, yalnızca bir uyarıcısın.
29- Gerçekten Allah’ın Kitabını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak* edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler.
*İnfak: Allah yolunda maddi her türlü harcama.
31- Kendinden öncekini doğrulayıcı olarak sana Kitap’tan vahyettiğimiz gerçeğin ta kendisidir. Şüphesiz Allah, elbette haber alandır, görendir.
33- Adn cennetleri (onlarındır); oraya girerler, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri ipek(ten)dir.
35- ‘Ki O, bizi kendi fazlından (ebedi olarak) kalınacak bir yurda yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz.’
40- De ki: ‘Siz, Allah’ın dışında taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır, zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar.
Kur’an’da tabiat olayları, mucize gibi gösterilmiştir: Halbuki günümüzde bunların nasıl olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
43- (Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın.
YASİN
12- Şüphesiz biz, ölüleri biz diriltiriz; onların önden takdim ettiklerini ve eserlerini biz yazarız. Biz her şeyi, apaçık bir kitapta tesbit edip korumuşuz.
Allah Kur’an’da, melekler aracılığıyla konuşuyor olabilir ya da Allah meleklere, Kur’an adlı bir kitap yazın talimatı vermiş de olabilir.
38- Güneş de, kendisi için (tesbit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir. 39- Ay’a gelince, biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner). 40- Ne güneşin aya erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.
Ön Bilgi: Güneş, Samanyolu Galaksisi’nin merkezi etrafında döner: Dünya, Güneş’in etrafında döner: Ay ise, Dünya’nın etrafında döner.
Bu ayetlerde: Güneş ve Ay için bir yörüngede gider, deniliyor; fakat Dünya için bir yörüngede gider denilmiyor. Ayrıca Güneş ve Ay’ın, Dünya’nın etrafında bir çember çizer şeklinde birbirini takip etmesinden ötürü, gece ve gündüzün oluştuğu ve birbirlerine yetişemediklerinden bahseder gibi. Şu an biliyoruz ki, Güneş, Dünya ve Ay’dan katbekat -binlerce- daha büyüktür ve Güneş’in Ay’a yetişip yetişememesi gibi bir durum fizikte zaten söz konusu dahi olamaz.
55- Gerçek şu ki, bugün cennet halkı, ‘sevinç ve mutluluk dolu’ bir meşguliyet içindedirler. 56- Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. 57- Orada taptaze-meyveler onların ve istek duydukları her şey onlarındır. 58- Çok esirgeyen Rabb’dan onlara bir de sözlü ‘Selam’ (vardır).
65- Bugün onların ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve sevaptan yana) kazandıklarını, elleri bize söylemekte, ayakları (aleyhlerinde) şahitlik etmektedir.
69- Biz ona (Peygambere) şiir öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.
71- Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? Böylece bunlara malik oluyorlar.
SİTE DİZİNİNDEKİ 354. KONU
SAFFAT
6- Şüphesiz biz dünya göğünü ‘çekici bir süsle’, yıldızlarla süsleyip-donattık. 7- Ve itaatten çıkmış her azgın şeytandan koruduk; 8- Ki onlar, Mele’i A’la’ya kulak verip dinleyemezler, her yandan kovulup atılırlar; 9- Uzaklaştırılırlar. Onlara kesintisiz bir azab vardır.
10- Ancak (sözü hırsızlama) çalıp-kapan olursa, artık onu da delip geçen ‘yakıcı bir alev’ izler (ve yok eder).
Bnz: Gnostik dinlerdeki karanlık güçlerin, ışık aleminden ışık çalması
11- Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından onlar mı daha zorlu, yoksa bizim yarattıklarımız mı? Doğrusu biz onları, cıvık-yapışkan bir çamurdan yarattık.
36- Ve derlerdi ki: ‘Biz, ünlenmiş bir şair için ilahlarımızı terk mi edeceğiz?’
42- Çeşitli-meyveler. Onlar ikram görenlerdir. 43- Nimetlerle donatılmış (naim) cennetlerde. 44- Birbirlerine karşı, tahtlar üzerinde (otururlar). 45- Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerinde dolaşılır. 46- Bembeyaz; içenlere lezzet (veren bir içki). 47- Onda ne bir gaile vardır, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.
48- Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır. 49- Sanki onlar, saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüzsüz).
55- Derken, bakıverdi, onu ‘çılgınca yanan ateşin’ tam ortasında gördü. 56- Dedi ki: ‘Andolsun Allah’a, neredeyse beni de (şu bulunduğun yere) düşürecektin.’
62- Nasıl, böyle bir konaklanma mı daha hayırlı yoksa zakkum ağacı mı? 63- Doğrusu biz, onu kâfirler için bir fitne (bir imtihan konusu) kıldık. 64- Şüphesiz o, ‘çılgınca yanan ateşin’ dibinde bitip çıkar. 65- Onun tomurcukları, şeytanların başları gibidir.
102- Böylece (çocuk) yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): “Oğlum” dedi. “Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.” (Oğlu İsmail) Dedi ki: “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah, beni sabredenlerden bulacaksın.” 103- Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail’i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı. 104- Biz ona: “Ey İbrahim” diye seslendik. 105- “Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.” 106- Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı. 107- Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik.
123- Gerçekten İlyas da, gönderilmiş (peygamber)lerdendi.
Kenanlıların “El” tanrısı ve türevi “Elios”, Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık için oldukça önemlidir. Kendisini İncil’in tanrısının ismi Eli olarak, İslam’ın tanrısının ismi El-lah/Al-lah olarak görebiliriz. Ayrıca Hıdırellez ise Hızır ile Elios’un/İlyos’un birleşimidir. İlyas ismi de zaten Elios’tan/İlyos’tan yani “El”den gelir.
El’i Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık’a öncülük etmiş bir tanrı olarak görebiliriz.
125- “Siz Ba’le tapıp da yaratıcıların en güzeli (olan Allah’ı) mı bırakıyorsunuz?”
Marduk’un türevi Baal tanrısı!
SAD
5- ‘İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey.’
Babil, zamanında tüm tanrıları Marduk’ta toplayarak/birleştirerek, Marduk’u tek tanrı yapmıştı. Bu ayette Muhammed’e söylenen bu söz, Muhammed’in, Allah’ı, Marduk/Baal gibi tek tanrı yapmaya çalıştığının göstergesi olabilir. Firavun Akhenaton zamanında tek tanrı Aton gibi, Yahudiler’in tek tanrısı Yahve gibi, Hristiyanlar’ın tek tanrısı Eli gibi…
48- İsmail’i, Elyesa’ı ve Zülkifl’i de hatırla. Hepsi de hayırlı olanlardandır.
50- Adn cennetleri; kapılar onlara açılmıştır. 51- İçinde yaslanıp-dayanmışlardır; orada birçok meyve ve şarap istemektedirler. 52- Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş yaşıt kadınlar vardır. 53- İşte hesap günü size va’dedilen budur.
57- İşte bu; tatsınlar onu: Kaynar su ve irin.
69- ‘Mele-i Ala (yüce topluluk) tartışıp dururken, benim hiç bir bilgim yoktur.’
70- ‘Bana ancak, yalnızca apaçık bir uyarıcı olduğum vahyolunmaktadır.’
72- ‘Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın.’
ZÜMER
3- Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah’ındır. O’ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) ‘Biz, bunlara bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.’ Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez.
6- Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan kendi eşini var etti ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?
8- İnsana bir zarar dokunduğu zaman, gönülden katıksızca yönelmiş olarak Rabbine dua eder. Sonra ona kendinden bir nimet verdiği zaman, daha önce O’na dua ettiğini unutur ve O’nun yolundan saptırmak amacıyla Allah’a eşler koşmaya başlar. De ki: ‘İnkârınla biraz (dünya zevklerinden) yararlan; çünkü sen, ateşin halkındansın.’
12- ‘Ve ben, müslümanların ilki olmakla da emrolundum.’
20- Ancak Rablerinden korkup-sakınanlar ise; onlara yüksek köşkler vardır, onların üstünde de yüksek köşkler bina edilmiştir. Onların altından ırmaklar akmaktadır. (Bu,) Allah’ın va’didir. Allah, va’dinden dönmez.
23- Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli* bir kitap olarak sözün en güzelini indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek-korkanların O’ndan derileri ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah’ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte bu, Allah’ın yol göstermesidir, onunla dilediğini hidayete erdirir. Allah kimi saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur. *Mesani: Tekrarlamalı
34- Rableri katında dileyecekleri her şey onlarındır. İşte bu, ihsanda bulunanların ödülüdür.
42- Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı(n ruhunu) tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
49- İnsana bir zarar dokunduğu zaman, bize dua eder; sonra tarafımızdan ona bir nimet ihsan ettiğimizde, der ki: ‘Bu, bana ancak bir bilgi(m) dolayısıyla verildi.’ Hayır; bu bir fitne (kendisini bir deneme)dir. Ancak çoğu bilmiyorlar.
67- Onlar, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O’nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir.
68- Sur’a üfürüldü; böylece Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış durumda gözetliyorlar. 69- Yer, Rabbi’nin nuruyla parıldadı; (orta yere) kitap kondu; peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile hüküm verildi, onlar haksızlığa uğratılmazlar. 71- İnkâr edenler, cehenneme bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki: ‘Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?’ Onlar: ‘Evet’ dediler. Ancak azab kelimesi kâfirlerin üzerine hak oldu. 72- Dediler ki: ‘İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin. kibirlenenlerin konaklama yeri ne kötüdür.’ 73- Rablerinden korkup-sakınanlar da, cennete bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cennetin) bekçileri dedi ki: ‘Selam üzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin.’ 74- (Onlar da) Dediler ki: ‘Bize olan va’dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah’a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir. 75- Melekleri de arşın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiştir ve: ‘Alemlerin Rabbine hamdolsun’ denilmiştir.
Bnz: 67-75 İncil
MÜ’MİN
15- Dereceleri yükselten Arş’ın sahibi (Allah), ‘toplanma ve buluşma’ günü ile uyarıp-korkutmak için, kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediğine indirir.
34- ‘Andolsun, daha önce Yusuf da size apaçık belgeler getirmişti. O zaman size getirdikleri hakkında kuşkuya kapılıp durmuştunuz. Sonunda o, vefat edince, demiştiniz ki; ‘Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez.’ İşte Allah ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır.’
36- Firavun (alayla) dedi ki: ‘Ey Haman, bana yüksek bir kule bina et; belki o yollara ulaşabilirim,’ 37- ‘Göklerin yollarına. Böylelikle Musa’nın ilahına çıkabilirim. Çünkü ben, onun yalancı olduğunu sanıyorum.’ İşte Firavun’a, kötü ameli böyle çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. Firavun’un hileli-düzeni, ‘yıkım ve kayıpta’ olmaktan başka (bir şey) olmadı.
57- Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ancak insanların çoğu bilmezler.
60- Rabbiniz dedi ki: ‘Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir.” 71- Boyunlarında demir-halkalar ve (ayaklarında) zincirler olduğu halde sürüklenecekler; 72- Kaynar suyun içinde; sonra ateşte tutuşturulacaklar.
78- Andolsun, biz senden önce elçiler gönderdik; onlardan kimini sana aktarıp-anlattık ve kimini anlatmadık. Herhangi bir elçiye, Allah’ın izni olmaksızın bir ayeti getirmek olacak şey değildir. Allah’ın emri geldiği zaman hak ile hüküm verilir ve işte burada (hakkı) iptal etmekte (istekli) olanlar hüsrana uğramışlardır.
FUSSİLET
2- (Bu Kur’an,) Rahman ve Rahim’den indirilmiştir. 3- Bilen bir kavim için, ayetleri (çeşitli biçimlerde, birer birer) ‘fasıllar halinde açıklanmış’ Arapça Kur’an (veya okunan) kitaptır;
9- De ki: ‘Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratanı inkâr ediyor ve O’na birtakım eşler kılıyorsunuz? O, alemlerin Rabbidir.’
10- Orada (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere oradaki rızıkları dört günde takdir etti.
Dünya’da kara parçaları, kıtalar milyonlarca yıl içinde, tabandaki levha tektoniği hareketi sonucunda yer değiştirir: Bırakın dağların sarsılmazlığını, yıkılmazlığını koskoca kıtalar bile çöker, parçalanır, yükselir, yer değiştirir. Günümüzdeki kıtaların daha önce birleşik tek bir kıta görünümünde olduğunu hatırlatırım. Bu kara parçası, levha tektoniği hareketleri sonucunda, milyonlarca yıl içerisinde, parçalanıp ayrılarak günümüz kıtaların görünümüne dönüştü.
Ayrıca Dünya’nın, Güneş’ten arta kalan gaz ve tozların birleşmesiyle oluştuğu ilk dönemlerde, Dünya yüzeyinde ne bir dağ vardı ne toprak ne de bir kara parçası, çok sıcak lavlardan oluşuyordu. Sonra Dünya milyonlarca yıl içinde giderek soğudu ve yüzeyindeki lavlar, kara parçalarına dönüştü: Fakat Dünya’nın içi hala çok sıcak lavlarla doludur.
Allah’ın bir günü bin yıl desek bile 4×1000=4000 yıl yapar: Halbuki bu süreçlerin milyonlarca yılda tamamlandığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
11- Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: ‘İsteyerek veya istemeyerek gelin.’ İkisi de: ‘İsteyerek (İtaat ederek) geldik’ dediler. 12- Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti. Biz dünya göğünü de kandillerle süsleyip-donattık ve bir koruma (altına aldık). İşte bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)’ın takdiridir.
Kur’an’a göre ilk başta dünya sonra gök yaratılıyor: Halbuki ilk başta göğün, sonrasında da Dünya’nın oluştuğu bilimde kanıtlanmıştır. Dünya’nın yaşı yaklaşık 4,5 milyar yıldır, evren bundan yaşlı yıldızlarla/kandillerle doludur, Güneş de buna dahil.
13- Bu durumda eğer yüz çevirirlerse, artık de ki: ‘Ben sizi, Ad ve Semud (kavimlerinin) yıldırımına benzer bir yıldırımla uyardım.’
16- Böylece biz de onlara dünya hayatında aşağılanma azabını taddırmak için, o uğursuz (felaketler yüklü) günlerde üzerlerine ‘kulakları patlatan bir kasırga’ gönderdik. Ahiret azabı daha (büyük) bir aşağılanmadır. Ve onlara yardım edilmeyecektir.
43- Sana söylenen şeyler, senden önceki elçilere söylenenden başkası değildir. Şüphesiz, Rabbin, hem elbette mağfiret sahibidir, hem de acı bir azab sahibidir.
Kur’an’da “yeni söylenmiş” bir şey yoktur.
44- Eğer biz onu A’cemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur’an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: ‘Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, A’cemi (Arapça olmayan bir dil)mi?’ De ki: ‘O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur’an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir.’
Acem dili Farsça’dır. Kur’an’ın, Farsça konuşanlarla atıştığını görmekteyiz.
SİTE DİZİNİNDEKİ 355. KONU
ŞURA
7- İşte biz sana, böyle Arapça bir Kur’an vahyettik; şehirlerin anası (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları uyarman için ve kendisinde şüphe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarman için de. (O gün onların) Bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içerisindedirler.
Kur’an, sadece Mekke ve çevresine gelmiş; tüm dünyaya değil! O dönemde Amerika ve Avustralya kıtalarının bilinmediğini hatırlatırım.
16- O’na icabet olunduktan sonra, Allah hakkında (sözde) ‘deliller öne sürüp tartışanların’ delilleri, Rableri katında geçersizdir. Onların üzerinde bir gazab vardır ve şiddetli azab onlaradır.
27- Eğer Allah, kulları için rızkı (sınırsızca) geniş tutup-yaysaydı, gerçekten yeryüzünde azarlardı. Ancak O, dilediği miktar ile indirir. Çünkü O, kullarından haberi olandır, görendir.
30- Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder.
49- Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler armağan eder, dilediğine de erkek armağan eder.
51- Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka.
ZUHRUF
3- Gerçekten Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur’an kıldık. 4- Şüphesiz o, Bizim katımızda olan Ana Kitap’tadır; çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur.
20- Dediler ki: ‘Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik.’ Onların bundan yana hiç bir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca ‘zan ve tahminle yalan söylüyorlar.’
29- Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar yararlandırdım.
31- Ve dediler ki: ‘Bu Kur’an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?’
Şehirler, Kudüs ve Babil olabilir.
32- Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında maişetlerini aralarında biz paylaştırdık ve onlardan bir bölümü (diğer) bir bölümünü ‘teshir etmesi için, bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle yükselttik. Rabbinin rahmeti; toplayıp-yığdıklarından daha hayırlıdır.
36- Kim Rahmanın zikrini görmezlikten gelirse, biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattırırız’; artık bu, onun bir yakın dostudur.
44- Ve şüphesiz o (Kur’an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.
51- Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: ‘Ey kavmim, Mısır’ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?’
55- Sonunda bizi öfkelendirince, biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk.
61- Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyametten) yana hiç bir kuşkuya kapılmayın ve bana uyun. Dosdoğru yol budur.
69- ‘Ki onlar, benim ayetlerime iman edenler ve müslüman olanlardır.’
71- ‘Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı her şey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız.’ 73- ‘Orada sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz.’
80- Yoksa onlar; gerçekten bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (her şeyi) yazıyorlar.
85- Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü kendisinin olan (Allah) ne yücedir. Kıyamet-saatinin ilmi O’nun katındadır ve O’na döndürüleceksiniz.
88- Onun: ‘Ya Rab’ demesi hakkı için şüphesiz onlar imana gelmez bir kavimdirler.
DUHAN
3- Gerçekten Biz onu mübarek bir gecede indirdik, gerçekten biz uyaranlarız.
10- Öyleyse sen, göğün açıkça bir duman getireceği günü gözle; 11- (Bu duman) insanları sarıp-kuşatır. İşte bu, acı bir azabtır.
Kum fırtınası!
12- ‘Rabbimiz, azabı üstümüzden açıp-gider; çünkü biz (artık) iman edicileriz.’
14- Sonra, ondan yüz çevirdiler ve dediler ki: ‘(Bu,) Öğretilmiştir, bir delidir.’
15- Biz sizden bu azabı biraz açıp-gidereceğiz; (ama yine) dönecek olanlarsınız siz.
16- Büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, elbette biz intikam alacağız.
17- Andolsun, biz kendilerinden önce, Firavun’un kavmini de denedik. Onlara kerim bir elçi gelmişti;
18- ‘Allah’ın kullarını bana teslim edin; gerçekten ben, sizin için güvenilir bir elçiyim’ (demişti).
19- ‘Allah’a karşı büyüklenmeyin; şüphesiz size apaçık, bir delil getiriyorum.’
20- ‘Doğrusu beni taşa tutmanızdan benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz
olan (Allah)a sığındım.’
21- ‘Eğer bana inanmıyorsanız, bu durumda benden kopup-ayrılın.’
22- Sonunda Rabbine: ‘Gerçekten bunlar, suçlu-günahkar bir kavimdirler’ diye dua etti.
23- (Allah da:) ‘Öyleyse, kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, muhakkak takip edileceksiniz.’ (diye duasını kabul edip cevap verdi).
24- ‘Denizi durgun ve açık bırak. Çünkü suda boğulacak bir ordudur.’
25- Onlar nice bahçeler ve pınarlar terketmişlerdi;
26- (Nice) Ekinler, güzel konaklar,
27- Ve içlerinde ‘sevinç ve mutluluk içinde’ yaşadıkları nimetler,
28- İşte böyle; Biz bunları başka bir kavime miras olarak verdik.
29- Onlar için ne gök, ne yer ağladı ve onlar (ın azabı) ertelenmedi.
30- Andolsun, biz İsrailoğullarını o alçaltıcı azabtan kurtardık.
31- Firavun’dan. Çünkü, o, ölçüyü aşan bir mütekebbirdi.
32- Andolsun, biz onları bir ilim üzere alemlere üstün kıldık.
33- Ve onlara, her birinde açık birer imtihan bulunan ayetler verdik.
34- Muhakkak, bunlar da diyorlar ki:
35- ‘(Bütün her şey) Bizim yalnızca ilk ölümümüzdür; yeniden diriltilip-kaldırılacak değiliz.’
36- ‘Eğer doğru söylüyorsanız, şu halde atalarımızı getirin bakalım.’
37- Onlar mı hayırlı, yoksa Tübba’* kavmi ve onlardan öncekiler mi? Biz onları yıkıma uğrattık. Çünkü onlar, suçlu-günahkardı. Kaf 14- Eyke halkı ve Tubba’* kavmi de. Hepsi elçileri yalanladı; böylece Benim tehdidim (onların üzerine) hak oldu. *Tûba: Habeş veya Hind dillerinde cennet. Cennette bir ağaç. Mis gibi hoş kokulu ve güzel, çarpıcı. Kutluluk, mutluluk, güzellik.
43- Doğrusu, o zakkum ağacı; 44- Günahkar olanın yemeğidir. 45- Pota gibi; karınlarda kaynar-durur; 46- Kaynar-suyun kaynaması gibi. 47- ‘Onu tutun da cehennemin orta yerine sürükleyin.’
48- ‘Sonra kaynar suyun azabından başının üstüne dökün;’ 49- ‘(Azabı) Tad; çünkü sen, (kendince) üstün, onurluydun.’ 52- Cennetlerde ve pınarlarda,
53- Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler, karşılıklı (otururlar).
54- İşte böyle; biz onları iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir.
55- Orada, güvenlik içinde her türlü meyveyi istiyorlar;
56- Orada, ilk ölümün dışında başka ölüm tadmazlar. Ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur.
57- Senin Rabbinden, bir fazl ve (lütuf) olarak. İşte büyük ‘mutluluk ve kurtuluş’ budur.
58- Belki onlar öğüt alıp-düşünürler diye, Biz onu (Kur’an’ı), senin dilinle kolaylaştırdık.
CASİYE
6- İşte bunlar, Allah’ın ayetleridir; sana bunları hak olmak üzere okuyoruz. Öyleyse onlar, Allah’tan ve O’nun ayetlerinden sonra hangi söze iman edecekler?
13- Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
14- İman edenlere de ki: ‘(Allah’ın) Onları kazandıklarıyla cezalandırması için, Allah’ın günlerini ummayanları (şimdilik) bağışlasınlar.’
24- Dediler ki: ‘(Bütün olup biten,) Bu dünya hayatımızdan başkası değildir, ölürüz ve diriliriz; bizi ‘kesintisi olmayan zaman’ (dehrin akışın)dan başkası yıkıma (helake) uğratmıyor.’ Oysa onların bununla ilgili hiç bir bilgileri yoktur; yalnızca zannediyorlar.
28- O gün sen, her ümmeti diz üstü çökmüş (veya toplanmış) olarak görürsün. Her ümmet, kendi kitabına çağrılır. ‘Bugün yaptıklarınızla karşılık göreceksiniz.’
29- ‘Bu bizim kitabımızdır; sizin aleyhinizde hak ile konuşuyor. Gerçekten biz yaptıklarınızı yazıyorduk.’
AHKAF
3- Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak hak ve adı konulmuş bir ecel (belli bir süre) olarak yarattık. İnkâr edenler, uyarıldıkları şeyden yüz çeviren(kimseler)dir.
4- De ki: ‘Gördünüz mü haber verin; Allah’tan başka taptıklarınız, yerden neyi yaratmışlar, bana gösterin? Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var? Eğer doğru söylüyor iseniz, bundan önce bir kitap ya da bir ilim kalıntısı (veya bir eser) varsa, bana getirin.’
6- İnsanlar haşrolunduğu (bir araya getirildiği) zaman, (Allah’tan başka taptıkları) onlara düşman kesilirler ve (kendilerine) ibadet etmelerini tanımazlar.
Kur’an’da tapınılan ilahlar canlı gibi anlatılıyor.
8- Yoksa: ‘Kendisi onu uydurdu’ mu diyorlar? De ki: ‘Eğer ben uydurdumsa, bu durumda siz, Allah’tan bana (gelecek) hiç bir şeye malik (engel) olamazsınız. Sizin kendisi (Kur’an) hakkında, ne taşkınlıklar yaptığınızı O daha iyi bilendir. Benimle sizin aranızda şahid olarak O yeter.
9- De ki: ‘Ben elçilerden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. Ben, yalnızca bana vahyedilmekte olana uyuyorum ve ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim.’
10- De ki: ‘Gördünüz mü-haber verin; eğer (bu Kur’an,) Allah katından ise, siz de onu inkâr etmişseniz ve İsrailoğullarından bir şahid bunun bir benzerine şahidlik edip iman etmişse ve siz de büyüklük taslamışsanız (bunun sonucu ne olacak)? Şüphesiz Allah, zalim olan bir kavmi hidayete erdirmez.
11- İnkâr edenler, iman edenler için dediler ki: ‘Eğer O (Kur’an veya iman) hayırlı bir şey olsaydı, ona bizden önce koşup-yetişemezlerdi.’ Oysa onunla hidayete ermediklerinden: ‘Bu, eski bir yalandır’ diyecekler.
12- Bundan önce de, bir rehber (imam) ve bir rahmet olarak Musa’nın kitabı var. Bu da, zulmedenleri uyarmak ve ihsanda bulunanlara bir müjde olmak üzere (kendinden önceki kitapları) doğrulayıcı ve Arapça bir dil ile olan bir kitaptır.
Musa’nın bir kitabı yoktur. Ayrıca Tevrat Arapça değil, İbranice’dir.
16- İşte bunlar; yaptıklarının en güzelini kabul ederiz ve kötülüklerinden geçeriz; (bunlar) cennet halkı içindedirler. (İşte bu,) Onlara va’dolunan doğru bir vaaddir.
17- O kimse ki, anne ve babasına: ‘Öf size, benden önce nice nesiller gelip geçmişken, beni (diriltilip) çıkarılacağımla mı tehdit ediyorsunuz?’ dedi. O ikisi (anne ve babası) ise Allah’a yakararak: ‘Yazıklar sana, iman et, şüphesiz Allah’ın va’di haktır.’ (derler; fakat) O: ‘Bu, geçmişlerin masallarından başkası değildir’ der.
21- Ad’ın kardeşini hatırla; onun önünden ve ardından nice uyarıcılar gelip geçmişti; hani o, Ahkaf’taki kavmini: ‘Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım’ diye uyarmıştı.
24- Derken, onu (azabı) vadilerine doğru yönelerek gelen bir bulut şeklinde gördükleri zaman, ‘Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur’ dediler. Hayır, o kendisi için acele ettiğiniz şeydir. Bir rüzgar; onda acı bir azab vardır.
29- Hani cinlerden birkaçını, Kur’an dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, dediler ki: ‘Kulak verin;’ sonra bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.
30- Dediler ki: ‘Ey kavmimiz, gerçekten biz, Musa’dan sonra indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan bir kitap dinledik; hakka ve doğru yola yöneltip-iletmektedir.’
Kur’an burada İncil’i pas geçiyor ama çoğu Kur’an ayetiyle İncil ayetleri benziyor.
31- ‘Ey kavmimiz, Allah’a davet edene icabet edin ve O’na iman edin; günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi acı bir azabtan korusun.’
32- ‘Kim Allah’a davet edene icabet etmezse, artık o, yeryüzünde (Allah’ı) aciz bırakacak değildir ve onun O’ndan başka velileri yoktur. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.’
SİTE DİZİNİNDEKİ 356. KONU
MUHAMMED
2- İman edip salih amellerde bulunan ve Muhammed’e indirilen (Kur’an)a -ki o Rablerinden bir haktır- iman edenlerin (Allah), kötülüklerini örtüp-bağışlamış, durumlarını düzeltip-ıslah etmiştir.
4- Öyleyse, inkârcılarla (savaş sırasında) karşı karşıya geldiğiniz zaman, hemen boyunlarını vurun; sonunda onları ‘iyice bozguna uğratıp zafer kazanınca da’ artık (esirler için) bağı sımsıkı tutun. Bundan sonra ya bir lütuf olarak (onları bırakın) veya bir fidye (karşılığı salıverin). Öyle ki savaş ağırlıklarını bıraksın (sona ersin). İşte böyle; eğer Allah dilemiş olsaydı, elbette onlardan intikam alırdı. Ancak (savaş,) sizleri birbirinizle denemesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin ise; kesin olarak (Allah,) amellerini giderip-boşa çıkarmaz.
7- Ey iman edenler, eğer siz Allah’a (Allah adına İslama ve müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır.
15- Takva sahiplerine va’dedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır; orada onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle ödüllendirilen bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını ‘parça parça koparan’ kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu?
O dönemlerde zehrin yiyeceğe veya içeceğe katılıp insanların zehirlenerek öldürülmeleri yaygındı.
16- Onlardan kimi gelip seni dinler. Nitekim yanından çıkıp-gittikleri zaman, ilim verilenlere derler ki: ‘O biraz önce ne söyledi?’ İşte onlar; Allah, onların kalplerini mühürlemiştir ve onlar kendi heva (istek ve tutku)larına uymuşlardır.
20- İman edenler, derler ki: ‘(Savaş izni için) Bir sûre indirilmeli değil miydi?’ Fakat, içinde savaş (kıtal) zikri geçen muhkem bir sure indirildiği zaman, kalplerinde hastalık olanların, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş olanların bakışı gibi sana baktıklarını gördün. Oysa onlara evla (olan):
25- Şüphesiz, kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra, gerisin geri (küfre) dönenleri, şeytan kışkırtmış ve uzun emellere kaptırmıştır. 26- İşte böyle; çünkü gerçekten onlar, Allah’ın indirdiğini çirkin karşılayanlara dediler ki: ‘Size bazı işlerde itaat edeceğiz.’ Oysa Allah, sakladıkları şeyleri (sır olarak konuştuklarını) biliyor. 27- Öyleyse melekler, yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak? 28- İşte böyle; çünkü gerçekten onlar, Allah’ı gazablandıran şeye uydular ve O’nu razı edecek şeyleri çirkin karşıladılar; bundan dolayı (Allah,) amellerini boşa çıkardı. 29- Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar, Allah’ın kinlerini hiç (ortaya) çıkarmayacağını mı sandılar?
32- Şüphesiz inkar edenler, Allah’ın yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra ‘elçiye karşı gelip zorluk çıkaranlar’, kesin olarak Allah’a hiç bir şeyle zarar veremezler. (Allah,) Onların amellerini boşa çıkaracaktır.
35- Öyleyse, siz üstün (bir durumda) iken, barışa çağırmak suretiyle gevşekliğe düşmeyin. Allah sizinle beraberdir; O, sizin amellerinizi asla eksiltmez.
38- İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye çağrılıyorsunuz; buna rağmen bazılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, artık o, ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise, Ğaniy (hiç bir şeye ihtiyacı olmayan)dır; fakir olan sizlersiniz. Eğer siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir. Sonra onlar, sizin benzeriniz de olmazlar.
FETİH
10- Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah’a biat etmişlerdir. Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim Allah’a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.
13- Kim Allah’a ve Resûlü’ne iman etmezse, (bilsin ki) gerçekten Biz, kafirler için çılgınca yanan bir ateş hazırlamışızdır.
15- (Savaştan) Geride bırakılanlar, ganimetleri almaya gittiğiniz zaman diyeceklerdir ki: ‘Bizi bırakın da sizi izleyelim.’ Onlar, Allah’ın kelamını değiştirmek istiyorlar. De ki: ‘Siz, kesin olarak bizim izimizden gelemezsiniz. Allah, daha evvel böyle buyurdu.’ Bunun üzerine: ‘Hayır, bizi kıskanıyorsunuz’ diyecekler. Hayır, onlar pek az anlayan kimselerdir.
16- Bedevilerden geride bırakılanlara de ki: ‘Siz yakında zorlu savaşçı olan bir kavme çağrılacaksınız; onlarla (ya) savaşırsınız ya da (onlar) müslüman olurlar. Bu durumda eğer itaat ederseniz, Allah, size güzel bir ecir verir; eğer bundan önce sırt çevirdiğiniz gibi (yine) sırt çevirirseniz, sizi acı bir azab ile azablandırır.’
20- Allah, alacağınız daha birçok ganimetleri size va’detti, bunu size hemencecik verdi ve insanların ellerini sizden çekti ki, (bu,) mü’minler için bir ayet olsun ve sizi dosdoğru bir yola yöneltsin.
27- Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram’a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı.
28- Ki O, elçilerini hidayetle ve hak din ile, diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi. Şahid olarak Allah yeter.
HUCURAT
2- Ey iman edenler, seslerinizi peygamberin sesi üstünde yükseltmeyin ve birbirinize bağırdığınız gibi, ona bağırıp-söylemeyin; yoksa şuurunda değilken, amelleriniz boşa gider.
7- Ve bilin ki Allah’ın Resûlü içinizdedir. Eğer o, size birçok işte uysaydı, elbette sıkıntıya düşerdiniz. Ancak Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip-çekici kıldı ve size inkârı, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş (irşad) olanlardır.
9- Mü’minlerden iki topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup-düzeltin. Şayet biri diğerine tecavüzde bulunacak olursa, artık tecavüzde bulunanla, Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın; eğer sonunda (Allah’ın emrini kabul edip) dönerse, bu durumda adaletle aralarını bulun ve (her konuda) adil davranın.
12- Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz.
14- Bedeviler, ‘İman ettik’ dediler. De ki: ‘Siz iman etmediniz; ancak ‘İslam (müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiç bir şeyi eksiltmez.
15- Mü’min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah’a ve Resûlü’ne iman ettiler, sonra hiç bir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir.
KAF
4- Doğrusu Biz, yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımızda (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır.
16- Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.
17- Onun sağında ve solunda oturan iki yazıcı kaydederlerken 18- O, söz olarak (herhangi bir şey) söylemeyiversin, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici vardır.
19- O, ölüm sarhoşluğu, bir gerçek olarak gelip de, (insana) ‘İşte bu, senin yan çizip-kaçmakta olduğun şeydir’ (denildiği zaman da). 20- Sur’a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür. 21- (Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir. 22- ‘Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir.’ 23- Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: ‘İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey.’ 24- Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine, 25- Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi, 26- Ki o, Allah’la beraber başka bir ilah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın. 27- Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki: ‘Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırmadım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık içindeydi.’ 28- (Allah buyurur:) ‘Benim huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce ‘kesin bir uyarı’ göndermiştim.’ 29- ‘Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim.’ 30- O gün cehenneme diyeceğiz: ‘Doldun mu?’ O da: ‘Daha fazlası var mı?’ diyecek.
36- Biz onlardan önce nice nesilleri yıkıma uğrattık ki onlar, zorbaca yakalamak (yakıp-yıkmak, baskı ve şiddetle yönetmek, sindirmek) bakımından kendilerinden daha üstündüler; şehirlerde (yerin üstünü altına getirip, sayısız kazı, inşaat ve araştırmalarla her yanı) delik-deşik etmişlerdi. (Ama) kaçacak bir yer var mı?
39- Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et. 40- Gecenin bir bölümünde ve secdelerin arkasından da O’nu tesbih et.
42- O gün, o çığlığı bir gerçek (hak) olarak işitirler. İşte bu, (dirilip kabirlerden) çıkış günüdür.
43- Gerçek şu ki, dirilten ve öldüren Biziz, Biz. Ve dönüş de Bizedir.
44- O gün yer, onlardan çatlayıp-ayrılır da (onlar,) hızla koşarlar. İşte bu, Bize göre oldukça-kolay olan bir haşir (sizi bir arada toplama)dır.
ZARİYAT
17- Gece-boyunca pek az uyurlardı.
18- Seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi.
29- Böylece karısı çığlıklar kopararak geldi ve yüzüne vurarak: ‘Kısır, yaşlı bir kadın (mı doğum yapacakmış)? dedi.
33- ‘Üzerlerine çamurdan (iyice sertleşip kaskatı kesilmiş) taşlar yağdırmak için.’
41- Ad (kavmin)de de (ayetler vardır). Hani onların üzerine köklerini kesen (akim) bir rüzgar gönderdik.
44- Ancak Rablerinin emrine baş kaldırdılar; böylece bakıp-dururlarken, onları yıldırım çarpıp-yakaladı.
52- İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: ‘Büyücü ve cinlenmiş’ demişlerdir.
56- Ben, cinleri ve insanları sadece bana ibadet etsinler diye yarattım.
57- Ben, onlardan bir rızık istemiyorum ve onların beni doyurup-beslemelerini de istemiyorum.
TUR
2- Satır (satır) dizili kitaba,
3- Yayılmış ince deri üzerine;
Kur’an sözleri (hepsi olmamak üzere) ilk başta deri, bez, taş, kemik vs.nin üstüne yazıldı. Muhammed öldükten sonra bunlar ilk 4 halife zamanında toplandı ve ezberdekilerle birleştirildi, yazıldı ve kitap olarak çoğaltılarak yayıldı.
10- Ve dağlar (yerlerinden oynatan) bir yürüyüşle yürür.
20- Özenle dizilmiş tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. Ve Biz onları iri-ceylan gözlü hurilerle evlendirmişiz. 24- Kendileri için (hizmet eden) civanlar, etrafında dönüp dolaşırlar; sanki (her biri) ‘sedefte saklı inci gibi tertemiz, pırıl pırıl.’
29- Şu halde sen, öğüt verip-hatırlat; çünkü sen, Rabbinin nimetiyle ne kahinsin, ne mecnun.
33- Yoksa: ‘Onu kendisi uydurup-söyledi’ mi diyorlar? Hayır; onlar iman etmiyorlar. 34- Şu halde, eğer doğru söylüyor iseler, benzeri bir söz getirsinler.
38- Yoksa onların bir merdivenleri mi var (ki) onunla (yükselip en yüce makamda konuşulanları) dinliyorlar? Öyleyse, dinleyenleri açık bir delil getirsin.
41- Yoksa gayb (bilgisi) onların katında mıdır, böylece yazıp-duruyorlar?
O dönemlerde Kudüs, Babil, Mısır vs.de yazılan kitaplardan veya Mekke’deki şairlerin deriye, beze, taşa yazdığı şiirlerden, eski hikayelerden/masallardan bahsediyor olabilir.
200 bin yıllık insanlık tarihi boyunca insanlar, hep bir iz bırakmak istemişlerdir: Bunu ilk başlarda dağlara, mağaralara çizilen şekillerden, resimlerden anlıyoruz. Bu genetik miras, sonraları yazının bulunmasıyla geleceğe kitap yazmak/bırakmak şekliyle devam etmiştir. Dini kitaplar dahil tüm kitaplar, yazılar bu genetik mirasın devamıdır. Çocukken resim çizmemiz, oraya buraya adımızı yazmamız; büyüdükten sonra bir imzamızın olması, sosyal medyada yazdığımız/yaptığımız paylaşımlar, grafiticiler vs. hep bununla alakalıdır. Hatta bunun izlerini yapılan tapınaklarda, heykellerde ve birçok şeyde görebiliriz.
44- Eğer gökten bir parçanın düşmekte olduğunu görseler bile: ‘Üst üste yığılmış bir buluttur’ derler.
48- Artık, Rabbinin hükmüne sabret; çünkü gerçekten sen, gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında Rabbini hamd ile tesbih et. 49- Gecenin bir bölümünde ve yıldızların batışının ardından da O’nu tesbih et.
SİTE DİZİNİNDEKİ 357. KONU
NECM
1- Battığı zaman yıldıza andolsun;
2- Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.
3- O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
5- Ona (bu Kur’an’ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir. 6- (Ki O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu.
12- Yine de siz gördüğü (şey) üzerinde onunla tartışacak mısınız?
13- Andolsun, onu bir diğer inişte de görmüştü.
14- Sidretü’l-Münteha’nın* yanında.
*Bütün yaratıkların ve meleklerin bilgilerinin son bulduğu sınır. Ondan ötesini Allah’tan başkası bilemez ve bu sınırı geçemez. Yani Allah’ın bulunduğu yer.
15- Ki Cennetü’l-Me’va onun yanındadır.
16- Sidreyi örten örtmekte iken,
19- Gördünüz mü-haber verin; Lat ve Uzza’yı. 20- Ve üçüncü (put) olan Menat’ı(n herhangi bir güçleri var mı)?
27- Gerçek şu ki, ahirete iman etmeyenler, melekleri dişi isimlerle isimlendiriyorlar.
43- Doğrusu, güldüren ve ağlatan O’dur.
46- Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman.
47- Gerçek şu ki, diğer diriltme (yeniden neş’et) de O’na aittir.
49- Doğrusu, ‘Şi’ra (yıldızı)nın’ Rabbi O’dur.
KAMER
1- Saat (kıyamet vakti) yaklaştı ve ay yarıldı.
2- Onlar bir ayet (mucize) görseler, sırt çevirirler ve: ‘(Bu,) Süregelen bir büyüdür’ derler.
9- Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanlamıştı; böylece kulumuz (Nuh)u yalanladılar ve: ‘Delidir’ dediler. O ‘baskı altına alınıp engellenmişti.’ 10- Sonunda Rabbine dua etti: ‘Gerçekten ben, yenik düşmüş durumdayım. Artık Sen (bu kafir toplumdan) intikam al.’ 11- Biz de ‘bardaktan boşanırcasına akan’ bir su ile göğün kapılarını açtık. 12- Yeri de ‘coşkun kaynaklar’ halinde fışkırttık. Derken su, takdir edilmiş bir işe karşı (hükmümüzü gerçekleştirmek üzere) birleşti.
Bnz: Sümer’deki Tufan
Ayrıca Tufan denilen olayın bilimsel açıklaması şu şekildedir: Yaklaşık 30 bin yılda bir Dünya’nın kendi ekseni artar, bunun sonucunda buz devri başlar, sonra eksen eski haline gelirken buzullar erir ve dünyanın çoğu yeri sular altında kalır.
19- Biz, o uğursuz (felaket yüklü ve) sürekli bir günde üzerlerine ‘kulakları patlatan bir kasırga’ gönderdik.
22- Andolsun Biz Kur’an’ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?
34- Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lut ailesini (bu azabtan ayrı tuttuk;) onları seher vakti kurtardık;
Şiddetli kasırgalarda rüzgar, yerdeki irili-ufaklı taşları bulutlara kadar kaldırıp yere fırlatabilir. Hatta evleri bile söküp götürebilir.
43- Sizin kafirleriniz onlardan daha hayırlı mıdır? Yoksa sizin için Kitaplarda bir beraat mi var?
49- Hiç şüphesiz, biz her şeyi bir kader ile yarattık.
52- Onların işlemiş oldukları her şey kitaplarda (yazılı)dır. 53- Küçük, büyük her şey satır satır (yazılı)dır.
54- Hiç şüphesiz muttakiler, cennetlerde ve nehir (çevresin)dedirler. 55- Çok kudretli, mülkünün sonu olmayan (Allah)ın yanında doğruluk makamındadırlar.
RAHMAN
1- Rahman (olan Allah) 2- Kur’an’ı öğretti.
3- İnsanı yarattı. 4- Ona beyanı öğretti.
14- İnsanı, ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı.
O dönemlerde toprak ve suyun karıştırılarak, oluşan çamura şekil/form verilerek, sonrasında ise bunu ateşte pişirerek yapılan çanak-çömlek(cilik) çok yaygındı.
15- Cann’ı (cinni) da ‘yalın-dumansız bir ateşten’ yarattı.
19- Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi. 20- İkisi arasında bir engel (berzah) vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler.
26- (Yer) Üzerindeki her şey yok olucudur; 27- Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin yüzü (kendisi) baki kalacaktır.
31- Ey (yeryüzüne yükletilmiş) iki ağırlık (olan ins ve cin), yakında (ahirette hesabınızı görmek üzere) sizin için de vakit bulacağız.
33- Ey cin ve ins toplulukları, eğer göklerin ve yerin bucaklarından aşıp-geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak ‘üstün bir güç (sultan)’ olmaksızın aşamazsınız.
41- (Çünkü o gün) Suçlu-günahkarlar, simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar.
46- Rabbin makamından korkan kimse için ise iki cennet vardır. 50- İkisinde de akmakta olan iki pınar vardır. 56- Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş kadınlar vardır ki, bundan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur. 62- Bu-ikisinin ötesinde iki cennet daha var. 64- Alabildiğine yemyeşildirler. 66- İçlerinde durmaksızın fışkırıp-akan iki pınar vardır. 68- İçlerinde (her türden) meyve, eşsiz-hurma ve eşsiz-nar vardır. 70- Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır. 72- Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar. 74- Bundan önce kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur. 76- Yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere yaslanırlar.
VAKIA
4- Yer, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığı, 5- Ve dağlar darmadağın olup ufalandığı, 6- Derken toz duman halinde dağılıp-savrulduğu, 7- Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman; 8- İşte o ‘Ashab-ı Meymene’*, ne (kutludur o) ‘Ashab-ı Meymene’. 9- ‘Ashab-ı Meş’eme’ ne (mutsuzdur o) ‘Ashab-ı Meş’eme’.
*Meymene: Sağ taraf. Arap dilinde uğurun ve iyiliğin sembolü. Ashab-ı Meymene veya Ashab-ı Yemin: Sağ ehli. Allah’ın hoşnutluğuna uygun olan hayat tarzları dolayısıyla hesab gününde kitapları, yani amel defterleri sağ ellerine veya sağ yanlarından verilecek olanlar. Ashab-ı Meş’eme’nin zıddı.
Yemin: Sağ yan. Sağ. Zorlu yakalama; güç ve kudret. Hak. Yemîn: Kuvvet ve sağlamlık sembolü olan sağ el’den gelir. Bir sözü Allah’ın ismini özel bir amaçla anarak güçlendirmek, yani yemin etmek. Ant.
15- ‘Özenle işlenmiş mücevher’ tahtlar üzerindedirler.
16- Karşılıklı yaslanmışlardır.
17- Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır;
18- Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler, 19- Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.
20- Arzulayıp-seçecekleri meyveler,
Çöllerde farklı türlerden fazla meyve yetişmez.
21- Canlarının çektiği kuş eti.
22- Ve iri gözlü huriler,
Biyolojide kadınların göz yapısı erkeklerinkine oranla daha büyüktür/geniştir: Çünkü evrimsel süreçte erkek, kadınlara oranla, kas gücü olarak daha güçlü olmuştur: Bunun sonucunda ise kas gücüsel olarak güçsüz olan kadınlar, dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı onları daha iyi görüp, daha çabuk görüp, korunmak adına, evrimsel süreçte göz yapılarının -göz kapaklarının daha geniş olmasıyla görüş açılarının artması- daha geniş olması söz konusudur. Aslanın gözünün ceylanın gözünden daha kısık/küçük olması gibi…
23- Sanki saklı inciler gibi; 24- Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur);
41- ‘Ashab-ı Şimal’, ne (mutsuzdur o) ‘Ashab-ı Şimal.’
42- Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su, 43- Ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler. 44- Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı (kerim).
52- Şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz.
53- Böylece karınları(nızı) ondan dolduracaksınız.
54- Onun üzerine de alabildiğine kaynar sudan içeceksiniz. 55- Üstelik ‘içtikçe susayan hasta develerin’ içişi gibi içeceksiniz.
71- Şimdi yakmakta olduğunuz ateşi gördünüz mü?
72- Onun ağacını sizler mi inşa ettiniz (yarattınız), yoksa onu inşa eden Biz miyiz? 73- Biz onu hem bir öğüt ve hatırlatma (konusu), hem ihtiyacı olanlara bir meta kıldık.
75- Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim.
95- Şüphesiz bu, kesin bilgi ifade eden bir gerçektir (Hakku’l-Yakin).
HADİD
3- O, Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır. O, her şeyi bilendir.
4- Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O’dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir.
9- Sizi karanlıklardan nura çıkarması için kuluna apaçık ayetler indiren O’dur. Şüphesiz
10- Size ne oluyor ki, Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. İçinizden, fetihten önce infak eden ve savaşanlar (başkasıyla) bir olmaz. İşte onlar, derece olarak sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Allah, her birine en güzel olanı va’detmiştir. Allah, yaptıklarınızdan hâberdardır.
11- Allah’a güzel bir borç verecek olan kimdir? Artık Allah, bunu onun için kat kat arttırır. Onun için ‘kerim (üstün ve onurlu) bir ecir vardır.
12- O gün, mü’min erkekler ile mü’min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. ‘Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz), altından ırmaklar akan cennetlerdir.’ İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur.
13- O gün, münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman edenlere derler ki: ‘(Ne olur) Bize bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım.’ Onlara: ‘Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya çalışın’ denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet, dış yanında o yönden azab vardır.
14- (Münafıklar) Onlara seslenirler: ‘Biz sizlerle birlikte değil miydik?’ Derler ki: ‘Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz, (müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip-beklediniz, (Allah’a ve İslam’a karşı) kuşkulara kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp-aldattı. Sonunda Allah’ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o aldatıcı da sizi Allah ile (Allah’ın adını kullanarak, hatta masumca sizden görünerek) aldatmış oldu.’
18- Gerçek şu ki, sadaka veren erkekler ile sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler; onlar için kat kat arttırılır ve ‘kerim (üstün ve onurlu)’ olan ecir de onlarındır.
19- Allah’a ve O’nun Resûlü’ne iman edenler; işte onlar Rableri katında sıddîklar ve şehidler (veya şahid)lerdir. Onların ecirleri ve nurları vardır. İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise; işte onlar da cehennem halkıdır.
21- Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için) ‘çaba gösterip-yarışın,’ ki (o cennet) genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah’a ve Resûlü’ne iman edenler için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah’ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah büyük fazl sahibidir.
22- Yeryüzünde olan ve nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre pek kolaydır.
Kur’an’da determinizm (her şeyin ne olacağı önceden bellidir) hakimdir.
25- Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizanı indirdik. Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri indirdik; öyle ki Allah, kendisine ve elçilerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir, üstün olandır.
Dünya’nın çoğu yerinde demir madenleri mevcuttur. Dünya’nın merkezi olan -yaklaşık %25’ine karşılık gelen- iç kısmı, demir ve nikelden oluşur. Dünya’ya düşen meteorların ve meteoroidlerin -göktaşlarının- yapısında demir bulunmaktadır. Hacer-ül Esved bir göktaşı olabilir.
26- Andolsun, Biz Nuh’u ve İbrahim’i (elçi olarak) gönderdik, peygamberliği ve kitabı onların soylarında kıldık. Öyle iken, içlerinde hidayeti kabul edenler vardır, onlardan birçoğu da fasık olanlardır.
27- Sonra onların izleri üzerinde elçilerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik; ona İncil’i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık. (Bir bid’at olarak) Türettikleri ruhbanlığı* ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah’ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu fasık olanlardır. *Ruhbanlık: Tüm dünya zevklerini terkeden Hristiyan rahip sınıfı
28- Ey iman edenler, Allah’tan sakınıp-korkun ve O’nun elçisine iman edin, size kendi rahmetinden iki kat (güzel karşılık) versin. Size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur kılsın ve size mağfiret etsin. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
SİTE DİZİNİNDEKİ 358. KONU
MÜCADELE
8- ‘Gizli toplantıların fısıldaşmalarından’ (kulis) men’ edilip sonra men’ edildikleri şeye dönenleri; günah, düşmanlık ve Peygamber’e isyanı (aralarında) fısıldaşanları görmüyor musun? Onlar sana geldikleri zaman, seni Allah’ın selamladığı biçimde selamlıyorlar. Ve kendi kendilerine: ‘Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azab etse ya’ derler. Onlara cehennem yeter; oraya gireceklerdir. Artık o, ne kötü bir gidiş yeridir.
10- Şüphesiz ‘gizli toplantıların fısıldaşmaları’ (kulis), iman edenleri üzüntüye düşürmek için ancak şeytan (ürünü olan işler)dandır. Oysa Allah’ın izni olmaksızın o, onlara hiç bir şeyle zarar verecek değildir. Şu halde mü’minler, yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.
12- Ey iman edenler, Peygamber’e gizli bir şey arzedeceğiniz zaman, gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir.
Muhammed zamanında İslam’a yapılan bağışlar sevaptı, parası olanın da devlete vergi verir gibi vergi vermesi gerekirdi. Ve bu verilen paralar -ya da para yerine geçebilecek şeyler- hem İslam’ı yaymak için harcanırdı hem de İslam’ı yönetenlere verilirdi.
19- Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah’ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
22- Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.
HAŞR
2- Kitap Ehlinden inkâr edenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O’dur. Onların çıkacaklarını siz sanmamıştınız, onlar da kalelerinin kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Böylece Allah(ın azabı) da, onlara hesaba katmadıkları bir yönden geldi, yüreklerine korku saldı; öyle ki evlerini kendi elleriyle ve mü’minlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık ey basiret sahipleri ibret alın. 3- Eğer Allah, onlara sürgünü yazmamış olsaydı, muhakkak onları (yine) dünyada azablandırırdı. Ahirette ise onlar için ateş azabı vardır.
Nebukadnezar’ın, Yahudiler’i Babil’e sürgün etmesi mi (?)
4- Bu, onların Allah’a ve O’nun Resûlü’ne ‘başkaldırıp ayrılık çıkarmaları’ dolayısıyladır. Kim Allah’a başkaldırıp-ayrılık çıkarırsa, muhakkak Allah, cezası (ikâbı) pek şiddetli olandır.
6- Onlardan Allah’ın elçisine verdiği ‘fey’e’* gelince, ki siz buna karşı (bunu elde etmek için) ne at ne deve sürdünüz. Ancak Allah, elçilerini dilediklerinin üstüne musallat kılar. 7- Allah’ın o (fethedilen) şehir halkından Resûlü’ne verdiği fey, Allah’a, Resûl’e, (ve Resûl’e) yakın akrabalığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan bir devlet (güç) olmasın. Resûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah cezası (ikâbı) pek şiddetli olandır. 8- (Bundan başka bu mallar,) Hicret eden fakirleredir ki, onlar, Allah’tan bir fazl (lütuf ve ihsan) arayıp, Allah’a ve O’nun Resûlü’ne yardım ederlerken yurtlarından ve mallarından sürülüp-çıkarılmışlardır. İşte bunlar, sadık olanlar bunlardır.
*Fey: Müslümanlar’ın savaşmadan bir ülkeyi fethetmeleri sonucu ellerine geçen mal, servet, toprak vb.
20- Ateş halkı ile cennet halkı bir olmaz. Cennet halkı ‘umduklarına kavuşup mutluluk içinde olanlardır.’
23- O Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur. Melik’tir; Kuddûs’tur; Selam’dır; Mü’min’dir; Müheymin’dir; Aziz’dir; Cebbar’dır; Mütekebbir’dir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir.
MÜMTEHİNE
1- Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyin. Siz onlara karşı sevgi yöneltiyorsunuz; oysa onlar haktan size geleni inkâr etmişler, Rabbiniz olan Allah’a inanmanızdan dolayı elçiyi de, sizi de (yurtlarınızdan) sürüp-çıkarmışlardır. Eğer siz, Benim yolumda cihad etmek ve Benim rızamı aramak amacıyla çıkmışsanız (nasıl) onlara karşı hâlâ sevgi gizliyorsunuz? Ben, sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilirim. Kim sizden bunu yaparsa, artık o, elbette yolun ortasından şaşırıp-sapmış olur.
10- Ey iman edenler, mü’min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mü’min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kafirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü’min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikahlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü’min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah’ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder.
12- Ey Peygamber, mü’min kadınlar, Allah’a hiç bir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma’ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret iste.
SAFF
4- Şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.
6- Hani Meryem oğlu İsa da: ‘Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah’tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi ‘Ahmed’ olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim’ demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: ‘Bu, açıkça bir büyüdür’ dediler.
İncil’de (Matta, Markos, Luka, Yuhanna ve/veya havarilerin yazdığı metinlerde) “Ahmed” diye bir isim yazmamaktadır.
8- Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile.
9- Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O’dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam’ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile.
10- Ey iman edenler, sizi acı bir azabdan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi?
11- Allah’a ve Resulü’ne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.
12- O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte ‘büyük mutluluk ve kurtuluş’ budur.
CUM’A
6- De ki: ‘Ey Yahudi olanlar, eğer siz, (bütün) insanlardan ayrı olarak yalnızca sizlerin gerçekten Allah’ın velileri (dost ve sevgili kulları) olduğunuzu öne sürüyorsanız, şu halde ölümü temenni edin; eğer doğru söylüyor iseniz (bunu çekinmeden yapın).’
9- Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ı zikretmeye koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.
Yahudiler cumartesiyi, Hristiyanlar pazarı, Müslümanlar da cumayı kutsal olarak seçmişlerdir.
SİTE DİZİNİNDEKİ 359. KONU
MÜNAFİKUN
4- Onları gördüğün zaman cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa) Sanki onlar (sütun gibi) dayandırılmış ahşap-kütük gibidirler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) Her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp-sakının. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar.
5- Onlara: ‘Gelin Allah’ın Resûlü sizin için mağfiret (bağışlanma) dilesin,’ denildiği zaman başlarını yana çevirdiler. Sen, onların büyüklük taslamışlar olarak yüz çevirmekte olduklarını görürsün.
7- Onlar ki: ‘Allah’ın Resûlü yanında bulunanlara hiç bir infak (harcama)da bulunmayın, sonunda dağılıp gitsinler,’ derler. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. Ancak münafıklar kavramıyorlar.
8- Derler ki, ‘Andolsun, Medine’ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan, düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır.’ Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah’ın, O’nun Resûlü’nün ve mü’minlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar.
TEĞABÜN
12- Allah’a itaat edin ve Resûle de itaat edin. Şayet yüz çevirecek olursanız, artık elçimiz üzerine düşen (yalnızca) apaçık bir tebliğ (gerçeği size iletmek)dir.
Kur’an’a göre Muhammed’e; iman, itaat ve biat edilmelidir.
15- Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir fitne (bir deneme)dir. Allah ise, büyük ecir (en güzel karşılık) O’nun katında olandır.
16- Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah’tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.
17- Eğer Allah’a güzel bir borç verecek olursanız, onu sizin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar. Allah Şekûr’dur (şükrü kabul edip çok ihsan eden), Halim’dir (cezayı vermekte acele etmeyendir).
TALAK
1- Ey Peygamber, kadınları boşadığınız zaman, iddetleri süresinde (temizlendiklerinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz Allah’tan korkun. Onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar; ancak açık ‘çirkin bir hayasızlık’ göstermeleri durumu başka. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını çiğnerse, gerçekte o, kendi nefsine zulmetmiş olur. Sen bilmezsin; olabilir ki Allah, bunun arkasından bir iş (durum) oluşturur.
4- Kadınlarınızdan artık adetten kesilmiş olanlarla henüz adet görmemiş bulunanların iddet (bekleme süre)leri, -eğer şüpheye düşecek olursanız (bilin ki)- üç aydır. Hamile kadınların bekleme-süresi ise, yüklerini bırakmaları (ile biter). Kim Allah’tan korkup-sakınırsa (Allah) ona işinde bir kolaylık gösterir.
5- Bu, Allah’ın size indirdiği emridir. Kim Allah’tan korkup-sakınırsa, Allah kötülüklerini örter ve onun ecrini büyütür.
12- Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner.
Dereceli ve katlı 7 gök/cennet, 7 yer/cehennem…
TAHRİM
2- Allah, yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini size farz (veya meşru) kıldı. Allah, sizin mevlanız (sahibiniz, yardımcınız)dır.
3- Hani Peygamber, eşlerinden bazılarına gizli bir söz söylemişti. Derken o (eşlerinden biri), bunu haber verip Allah da ona bunu açığa vurunca, o da (Peygamber) bir kısmını açıklamış bir kısmını (söylemekten) vazgeçmişti. Sonunda haberi verince (eşi) demişti ki: ‘Bunu sana kim haber verdi?’ O da: ‘Bana bilen, (her şeyden) haberdar olan (Allah) haber verdi’ demişti. 4- Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah’a tevbe ederseniz (ne güzel); çünkü kalbleriniz eğrilik gösterdi. Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık Allah onun mevlasıdır; Cibril ve mü’minlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler. 5- Belki onun Rabbi, -eğer sizi boşayacak olursa- ona yerinize sizlerden daha hayırlı müslüman, mü’min, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan dul ve bakire eşler’ verir.
Ayşe ile Hafsa olmalı…
6- Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert (iri cüsseli), güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.
9- Ey Peygamber, kafirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı ‘sert ve caydırıcı’ davran. Onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü bir dönüş yeridir o.
10- Allah, inkâr edenlere, Nuh’un eşini ve Lut’un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikahları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah’tan gelen hiç bir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: ‘Ateşe diğer girenlerle birlikte girin’ denildi.
11- Allah, iman edenlere de Firavun’un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: ‘Rabbim bana kendi katında, cennette bir ev yap; beni Firavun’dan ve yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar.’
12- İmran’ın kızı Meryem’i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.
MÜLK
2- O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı.
3- O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiç bir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
Evrende entropi -yani düzensizlik- giderek artar. Evren düzenli değil aslında düzensizdir.
İnsanların farklı olmaları, kusurlarından dolayıdır. Eğer herkes “mükemmel görünümlü insan” estetiğini yaptırsaydı herkes aynı olurdu. Kusurlar, bizi biz yapar.
Ozon tabakamız çatlaktır.
Apandisit organımız eskiden kullanıldığı kadar şu an kullanılmamaktadır, pasif organ konumundadır.
Evrende çarpıklık yani asimetriklik olmasaydı, evren diye bir şey olmazdı.
Evrendeki her şey bozuktur, bu yüzden vardırlar; mükemmele ulaşan bir şey yok olur, diye düşünmekteyim.
5- Andolsun, Biz en yakın göğü (dünya göğünü) kandillerle süsleyip-donattık ve bunları, şeytanlar için taşlama-birimleri (rücum) kıldık. Onlar için çılgınca yanan ateşin azabını hazırladık. 7- İçine atıldıkları zaman, kaynayıp-feveran ederken onun korkunç homurtusunu işitirler. 8- Öfkesinin-şiddetinden neredeyse patlayıp parçalanacak. Her bir grup içine atıldığında, bekçileri onlara sorar: ‘Size bir uyarıcı gelmedi mi?’ 9- Onlar: ‘Evet’ derler. ‘Bize gerçekten bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve: “Allah hiç bir şey indirmedi, siz yalnızca büyük bir sapmışlık içindesiniz, dedik.’ 10- Ve: ‘Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık’ derler. 11- Böylece kendi günahlarını itiraf ettiler. Çılgınca yanan ateşin halkına (Allah’ın rahmetinden) uzaklık olsun.
15- Sizin için, yeryüzüne boyun eğdiren O’dur. Şu halde omuzlarında (arz üzerinde) yürüyün ve O’nun rızkından yiyin. Sonunda gidiş O’nadır.
16- Gökte olanın sizi yere geçirmeyeceğinden emin misiniz? Bir bakmışsınız ki, o (yeryüzü) sallanıp-çalkalanmaktadır.
17- Yoksa gökte olanın üzerinize ‘taş yağdıran (fırtınalı) bir rüzgar’ göndermeyeceğinden emin misiniz? Siz o takdirde Benim uyarmam nasılmış bilip-öğreneceksiniz.
23- De ki: ‘Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O’dur. Ne az şükrediyorsunuz?’
24- De ki: ‘Sizi yeryüzünde üretip-türeten O’dur. Siz O’na toplanıp götürüleceksiniz.’
SİTE DİZİNİNDEKİ 360. KONU
KALEM
1- Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.
2- Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnun* değilsin.
*Deli, cin çarpmış, cinlerden haber alan
17- Gerçek şu ki, biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi.
HAKKA
16- Gök yarılıp-çatlamıştır; artık o gün, ‘sarkmış-za’fa uğramıştır.’ 17- Melek(ler) ise, onun çevresi üzerindedir. O gün, Rabbinin arşını onların da üstünde sekiz (melek) taşır.
Bnz: Tanah/Hezeikel, İncil
24- ‘Geride kalan günlerde, ‘peşin olarak sunduklarınıza karşılık olmak üzere,’ afiyetle yiyin ve için.’
30- (Allah buyruk verir:) ‘Onu tutuklayın, hemen bağlayın.’ 31- ‘Sonra çılgın alevlerin içine atın.’ 32- ‘Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup gönderin.’
Bu ayetler, İncil’de Yargı Günü’nde -kıyamette- İsa’nın gelip, Şeytan’ın yeraltına gönderilip, zincirlenip hapsedilmesi olayıyla benzerlik taşır.
33- ‘Çünkü, o, büyük olan Allah’a iman etmiyordu.’
36- ‘İrin ve kan karışımından başka bir yemek yoktur.’
38- Hayır; gördüklerinize yemin ederim,
39- Görmediklerinize de.
40- Hiç şüphesiz o (Kur’an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.
41- O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?
42- Bir kahinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
43- Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
44- Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
MEARİC
4- Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.
Evrende milyarlarca galaksi olduğunu ve Samanyolu Galaksimizin çapının uzunluğunun 100.000 ışık yılı olduğunu hatırlatırım.
29- Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar; 30- Ancak kendi eşleri ya da sağ ellerinin malik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar.
40- Artık, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim; Biz gerçekten güç yetireniz;
42- Şu halde sen, kendilerine vadedilen (azab) günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak; dalıp-oynasınlar, oyalansınlar.
43- Kabirlerinden koşarcasına çıkarılacakları gün, sanki onlar dikili birşeye yönelmiş gibidirler.
NUH
23- ‘Ve dediler ki: Kendi ilahlarınızı bırakmayın; bırakmayın ne Vedd’i, ne Suva’ı, ne Yeğus’u, ne Ye’uk’u ve ne de Nesr’i.’
CİN
6- ‘Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı.’
8- ‘Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla* kaplı (doldurulmuş) bulduk.’ *Ateş alevleri
9- ‘Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.’
10- ‘Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğruya iletici) bir hayır mı diledi?’
11- ‘Gerçek şu ki, bizden salih olanlar vardır ve bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz.’
12- ‘Biz şüphesiz, Allah’ı yeryüzünde asla aciz bırakamıyacağımızı, kaçmak suretiyle de O’nu hiç bir şekilde aciz bırakamıyacağımızı anladık.’
13- ‘Elbette biz, o yol gösterici (Kur’an’ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar, ne de haksızlığa uğrayacağından.’
14- ‘Ve elbette bizden müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah’a) teslim olanlar, artık onlar ‘gerçeği ve doğruyu’ araştırıp-bulanlardır.’
21- De ki: ‘Doğrusu ben, sizin için ne bir zarar, ne de bir yarar (irşad) sağlayabilirim.’
23- ‘(Benim görevim,) Yalnızca Allah’tan olanı ve O’nun gönderdiklerini tebliğ etmektir. Kim Allah’a ve O’nun elçisine isyan ederse, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere onun için cehennem ateşi vardır.’
26- O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.)
27- Ancak elçileri içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici)ler dizer.
MÜZZEMMİL
14- (Öyle) Bir gün ki, yeryüzü ve dağlar titremeye-tutulur ve dağlar göçüveren bir kum yığını olur.
20- Gerçekten Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksiğinde, yarısında ve üçte birinde (namaz için) kalktığını bilir; seninle birlikte olanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını bilir). Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Sizin bunu sayamıyacağınızı bildi, böylece tevbenizi (O’na dönüşünüzü) kabul etti. Şu halde Kur’an’dan kolay geleni okuyun. Allah sizden hastalar olduğunu, başkalarının Allah’ın fazlından aramak için yeryüzünde gezip-dolaşacaklarını ve diğerlerinin Allah yolunda çarpışacaklarını bilmiştir. Öyleyse ondan (Kur’an’dan) kolay geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah’a güzel bir borç verin. Hayır olarak kendi nefisleriniz için önceden takdim ettiğiniz şeyleri daha hayırlı ve daha büyük bir ecir (karşılık) olarak Allah katında bulursunuz. Allah’tan mağfiret dileyin.
O dönemlerde teknolojik hiçbir alet yoktu; saat de -saatin alarmı da- yoktu.
MÜDDESSİR
32- Hayır; aya andolsun,
33- Dönüp gittiği zaman geceye,
Gece ve gündüz dönüp gitmez de, dönüp gelmez de: Dünya kendi ekseni etrafında ve Güneş’in etrafında döndüğü için, güneş ışınlarını bir alır bir almaz, aldığı zaman gündüz almadığı zaman gece oldu deriz.
35- Gerçekten o, büyük (musibet)lerden biridir.
36- Beşer (insan) için bir uyarıdır.
48- Artık, şefaat edenlerin şefaati onlara bir yarar sağlamaz.
56- Allah dilemedikçe onlar öğüt almazlar; takvanın sahibi (onu kabul etmeye ehil olan) O’dur, mağfiretin sahibi (bağışlamaya ehil olan da) O’dur.
KIYAMET
1- Hayır, kalkış (kıyamet) gününe and ederim. 3- İnsan, kendisinin kemiklerini bizim kesin olarak bir araya getirmeyeceğimizi mi sanıyor? 4- Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.
6- ‘Kıyamet günü ne zamanmış’ diye sorar.
7- Ama göz ‘kamaşıp da kaydığı,’
8- Ay karardığı,
Ay tutulması…
9- Güneş ve ay birleştirildiği zaman;
Güneş tutulması…
17- Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak bize ait (bir iş)tir.
18- Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de okunuşunu izle.
19- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.
37- Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi?
38- Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir ‘düzen içinde biçim verdi.’
39- Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı.
SİTE DİZİNİNDEKİ 361. KONU
İNSAN
1- Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.
2- Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören (biri) kıldık.
4- Doğrusu biz kafirlere zincirler, demir halkalar (tomruklar) ve çılgınca yanan bir ateş hazırladık.
Kısas ve hapishane sorunsalı… Suç/günah işleyenlere, insanlar tarafından bu dünyada -cehennemde verilecek bir ceza gibi- ceza zaten veriliyor!..
5- Şüphesiz ki iyiler (ebrar), karışımı kafur* olan bir kadehten içerler. 6- Allah’ın kullarının kendisinden içtikleri bir kaynak; onu fışkırttıkça fışkırtıp akıtırlar.
*Kafur: Bütün özellikleriyle en güzel içki. Beyaz ve hoş bir renkte, kokusu insanın içini ferahlatan, serin, bozulmayan, kalbi güçlendiren. Cennet çeşmelerinden bir çeşme.
Bnz: Enki’nin Hayat/Can Suyu
9- ‘Biz size, ancak Allah’ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür.’
12- Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir.
13- Orada tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne dondurucu bir soğuk görürler.
Çöl iklimi…
15- Çevrelerinde gümüşten billur kablar, kupalar dolaştırılır.
17- Orada onlara bir kadeh içirilir ki, karışımı zencefildir.
18- Bir pınar ki orada ‘selsebil’ olarak adlandırılır.
19- Çevrelerinde (gençlikleri ve dinçlikleri) ebedi kılınmış civanlar dolaşır-durur; sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın.
21- Onların üzerinde hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle bezenmişlerdir. Rableri onlara tertemiz bir şarab içirmiştir.
26- Gecenin bir bölümünde O’na secde et ve geceleyin uzun uzadıya O’nu tesbih et.
29- Şüphesiz, bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol bulabilir.
30- Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
MÜRSELAT
16- Biz, öncekileri helak etmedik mi?
17- Sonra arkadan gelenleri onların izinde yürüteceğiz.
20- Sizi basbayağı bir sudan yaratmadık mı?
21- Sonra onu savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.
22- Belli bir süreye kadar;
23- İşte (buna) güç yetirdik. Demek ki, biz ne güzel güç yetirenleriz.
25- Yeryüzünü bir toplanma yeri kılmadık mı?
26- Dirilere ve ölülere.
38- Bu, hüküm günüdür; sizi ve öncekileri ‘bir arada topladık.’
NEBE’
6- Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı? 7- Dağları da birer kazık?
Dünya’nın yüzeyi katıdır, içi ise sıvıdır: Dünya’nın yüzeyi, alttaki sıvı-sıcak lav üzerinde yüzer.
12- Üstünüze sapasağlam yedi-gök bina ettik.
21- Gerçekten cehennem, bir gözetleme yeridir. 23- Bütün zamanlar boyunca içinde kalacaklardır. 24- Orada ne serinlik tadacaklar, ne bir içecek.
31- Gerçek şu ki, muttakiler için ‘bir kurtuluş ve mutluluk’ vardır. 32- Nice bahçeler ve üzüm bağları. 33- Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar. 34- Dopdolu kadehler.
38- Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman’ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir.
Bnz: İncil
NAZİ’AT
10- Derler ki: ‘Biz çukurda iken, gerçekten biz mi yeniden (diriltilip) döndürüleceğiz?’ 11- ‘Biz çürüyüp dağılmış kemikler olduğumuz zaman mı?’ 14- Bir de bakarsın ki, onlar yerin üstündedirler.
Her canlı madde ve cansız madde doğadan oluşur ve doğada tamamen çözüşüp tekrar doğaya karışır, bu bir döngüdür: Kimi maddeler yüzlerce yılda kimileri ise milyonlarca yılda -yok olur yani- çözüşüp doğaya karışır: Kemikler toprağın yapısına bağlı olarak binlerce yılda doğaya karışır. Şu ana kadar yaşamış yaklaşık 108 milyar insanın kemiklerini oluşturan elementler, atomlar; belki yanınızdaki ağacın bir yaprağında, belki evinizin duvarında, belki de soluduğunuz havadaki moleküldedir: Dünyada var olmuş milyonlarca canlı türü için de bu döngü geçerlidir. Hatta evrendeki galaksiler, yıldızlar, gezegenler vs. de elementlerin, atomların birleşip dağılması döngüsüne tabidir. Atomların yaşlanmadığını hatırlatırım. Atomlar -ısı, ışık gibi- enerjiye, enerji de tekrar atoma dönüşür. Heraklitos “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” derken, dünyayı iyi gözlemlemiş olmalı.
15- Musa’nın haberi sana geldi mi? 16- Hani Rabbi ona, kutsal vadi Tuva’da seslenmişti:
24- ‘Sizin en yüce Rabbiniz benim’ dedi. 27- Yaratmak bakımından siz mi daha güçsünüz yoksa gök mü? (Allah) Onu bina etti. 28- Boyunu yükseltti, ona belli bir düzen verdi.
Boyunu, peki enini! Dünya yuvarlak olduğundan, Dünya’ya göre gökyüzü; yukarıda, aşağıda, sağda ve soldadır. Ayrıca evrende yön yoktur.
29- Gecesini kararttı, kuşluğunu açığa-çıkardı. 30- Bundan sonra yeryüzünü serip döşedi. 31- Ondan da suyunu ve otlağını çıkardı.
Dünya’daki su, su barındıran kuyrukluyıldızların Dünya’ya çarpmasıyla gelmiş olabilir.
32- Dağlarını dikip-oturttu; 33- Size ve hayvanlarınıza bir yarar (meta) olmak üzere.
Dünya’daki dağlar kalıcı değildir: 4,5 milyar yaşında olan Dünya’daki dağlar, levha tektoniği hareketleriyle -yani yeraltındaki maddelerin çok yoğun ortamdan az yoğun ortama kaymasıyla- bir yeraltına inip, bir yeryüzüne çıkması şeklinde durmadan değişir ve/veya yer değiştirir.
34- Ancak o, ‘her şeyi batırıp gömen büyük-felaket’ (kıyamet) geldiği zaman.
36- Görebilenler için cehennem de sergilenmiştir.
38- Ve dünya hayatını seçerse,
ABESE
12- Artık dileyen, onu ‘düşünüp-öğüt alsın.’ 13- O (Kur’an), ‘şerefli-üstün’ sahifelerdedir*. 15- Katiplerin ellerinde. Dikkat ederseniz “kitap” denilmiyor, sahife/sayfa/yaprak deniliyor. Buradan Kur’an’ın Muhammed zamanında değil de, 4 Halife zamanında kitaplaştırıldığını çıkarabiliriz. *Vahiy ve Levh-i Mahfuz’daki nüsha/kopya anlamına da gelir. 16- (Ki onlar,) Üstün değerli, ‘iyilik ve dürüstlük sembolü.’
TEKVİR
1- Güneş, köreltildiği* zaman,
Güneş tutulması… *Dürmek, Katlamak, Sarmak
2- Yıldızlar, bulanıklaşıp-döküldüğü zaman,
Gökyüzünde gördüğünü sandığımız “yıldız kayması” denilen olay aslında bir yıldızın kayması değildir: Atmosferimize giren küçük meteor taşlarının, atmosferde yanmasıdır. Meteor taşının çapı büyükse, atmosfere girdiğini anda yanmaya başlayacak -atmosfer uzunluğu boyunca yanacak-, sonra kalan kısmı yeryüzüne çarpacaktır/düşecektir. Fakat küçük meteor taşları yeryüzüne çarpamadan yanıp yok olacaktır. Çapı büyük olan meteorlar/göktaşları Dünya’ya nadir çarpsa da, galaksilerdeki yıldızlar, gezegenler vs. ve Dünya bu küçük meteor/meteorid taşlarıyla adeta bombardımana tutulur. Ayrıca Jupiter kütlesinin fazlalığından -dolayısıyla kütleçekim gücünün fazlalığından- dolayı, çoğu Dünya’ya çarpacak meteorları engeller, kendine çarptırır. Jupiter, bizim kalkanımız; Güneş ise kılıcımız olarak bize galakside yol açar.
3- Dağlar, yürütüldüğü zaman, 4- Gebe develer, kendi başına terkedildiği zaman, 5- Vahşi-hayvanlar, toplandığı zaman, 6- Denizler, tutuşturulduğu zaman, 7- Nefisler, birleştiği zaman,
8- Ve ‘diri diri toprağa gömülen kızcağıza’ sorulduğu zaman:9- ‘Hangi suçtan dolayı öldürüldü?’
O dönemlerde savaş çok fazla olduğu için erkeklerin büyük bir kısmı ölüyordu: Bu yüzden kadın nüfusu fazlaydı. Kur’an ve Kur’an’dan önceki dönemlerde kadınların tanrıya/tanrılara kurban edilmesi, gerek kadın fazlalığından gerekse de kadının -hor görülerek- erkek gibi güçlü olmamasından kaynaklanıyor olabilir. Yanı sıra o dönemlerde bir erkeğin ikişer, üçer, dörder kadın alması da kadın nüfusunun fazlalığından olabilir. 1. ve 2. Dünya savaşları sonrasında -savaşan toplumlarda- kadın nüfusu, erkek nüfusuna oranla çok fazlaydı. Günümüzde aktif savaşın olmadığı ülkelerde kadın-erkek nüfusu oranı neredeyse birbirine eşit olarak, yaklaşık %50’şerdir: Bu eşitliğin sebebi anne-baba genlerinin birleşmesiyle oluşan embriyodaki genlerin, X veya Y genlerinin -nükleotidlerin domino gibi gidişine göre- kendisinde -kromozomda genler zinciri olarak- bağlanmasıdır. Kısaca anlatmak gerekirse şöyle olurdu: Bir torbaya 1000 tane siyah veya beyaz renkte türdeş bilye koyun ve bakmadan 100 tane tek tek çekin, bu 100 bilyeden kaçı siyah kaçı beyaz bir yere not edin ve o 100 bilyeyi tekrar torbaya atın ve bir 100 tane daha çekin; bu işlemi defalarca yaptığınızda not ettiğiniz siyah-beyaz oranlarının ortalamasının %50’şere yakın olduğunu görürsünüz.
10- Sahifeler (amel defterleri) açıldığı zaman, 11- Gök, sıyrılıp-yüzüldüğü zaman 12- Cehennem ateşi çılgınca kızıştırıldığı zaman, 13- Cennet de yakınlaştırıldığı zaman,
Bnz: İncil
19- Şüphesiz o (Kur’an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah’tan getirdiği) sözüdür;
Parantez içi Kur’an’ın orijinalinde yoktur: O zaman “o, elçinin sözüdür” oluyor.
20- (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi katında şereflidir. 21- Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir. 22- Sizin sahibiniz bir deli değildir. 23- Andolsun o (peygamber), onu apaçık bir ufukta görmüştür. 24- O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.) 25- O (Kur’an) da kovulmuş şeytanın sözü değildir.
29- Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
İNFİTAR
10- Oysa gerçekten üzerinizde koruyucular var, 11- ‘Şerefli-üstün’ yazıcılar. 12- Her yapmakta olduğunuzu bilirler.
17- Din gününü sana bildiren şey nedir? 18- Ve yine din gününü sana bildiren şey nedir?
Aynı şeyin art arda tekrarı!
MUTAFFİFİN
7- Hayır; facir olanların kitabı şüphesiz ‘Siccîn’dedir. 8- ‘Siccîn’in ne olduğunu sana öğreten nedir? 9- Yazılı bir kitaptır.
18- Hayır; ebrar olanların kitabı, ‘İlliyîn’dedir. 19- ‘İlliyîn’in ne olduğunu sana öğreten nedir? 20- Yazılı bir kitaptır.
25- Onlara mühürlü, katıksız bir şaraptan içirilir. 26- Ki sonu misktir. Şu halde yarışmak isteyenler, bunun için yarışsınlar. 27- Onun karışımı ‘tesnim’dendir*. 28- Bir kaynak ki, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlar ondan içer.
Misk: Çeşitli hayvanlardan elde edilen güzel kokulu bir maddedir. Parfüm yapımında kullanılır. Yatıştırıcı ve baş ağrısını gidermek ve de erkeklerde iktidar arttırıcı olarak kullanılır.
Şarap yapımında, meyvedeki şeker, maya sayesinde alkole dönüşür ve işlevini yitirerek ölen mayalar, kabın/şişenin dibine tortu olarak çöker: Bu tortulu kısım içilmez, çok acıdır ve kötü kokar. Bu ayetlerdeki cennet şarabının “sonu misktir” sözü, burayı anlatıyor olabilir. Fazla alkol içen birisinin ertesi sabah başı ağrır ve kadın hormonu olan östrojen miktarı onda artar: Miskin faydalarının bunlara iyi geldiğinin görülmesi, bu ayetlerle anlatılmak istenmiş olabilir.
Ayrıca doğal şarapların acı bir tadı ve kötü bir kokusu vardır. Yani tatlandırıcı ve güzel koku katkısı yapılmamış orijinal/doğal şaraplardan bir yudum alındığında, şarap, acı bir tat ve kötü bir koku bırakır. Buna gönderme olarak cennet şarabının “sonu misktir” denilmiş olabilir.
Misk kelimesi, Sanskritçe “Muska”dan gelir: Türkçe’deki “mis gibi” sözü de…
*Tesnim: Yüksek bir yerden akan cennet çeşmesi
Bnz: Tesnim ile Enki’nin Kutsal Suyu
29- Doğrusu, ‘suç ve günah işleyenler,’ kimi iman edenlere gülüp-geçerlerdi. 30- Yanlarına vardıkları zaman, birbirlerine kaş-göz ederlerdi. 34- Artık bugün, iman edenler, kafir olanlara gülmektedirler. 35- Tahtlar üzerinde bakıp-seyretmek suretiyle.
SİTE DİZİNİNDEKİ 362. KONU
İNŞİKAK
3- Yer, düzlendiği,
4- İçinde olanları dışa atıp boşaldığı,
10- Kimin de kitabı ardından verilirse,
11- O da, helak (yok olmay)ı çağıracak,
17- Geceye ve toplayıp-taşıdığı şeylere,
19- Siz, gerçekten tabakadan tabakaya bineceksiniz.
Gündüz gökyüzüne baktığınız zaman mı daha iyi/mistik/gizemli bir manzara görürsünüz, yoksa gece mi?
BÜRUC
1- Burçları olan göğe andolsun,
4- Kahrolsun Ashab-ı Uhdud*
*Yemen Yahudileri’nin mü’minleri bir hendekte diri diri yaktıkları olay ve sonra yakanların öldürülmesi
10- Gerçek şu ki, mü’min erkeklerle mü’min kadınlara işkence (fitne) uygulayanlar, sonra tevbe etmeyenler; işte onlar için, cehennem azabı vardır ve yakıcı azab onlaradır.
21- Hayır; o (Kitap), ‘şerefli-üstün’ olan bir Kur’an’dır; 22- Levh-i Mahfuz’dadır.
TARIK
1- Göğe ve Tarık’a andolsun, 2- Tarık’ın ne olduğunu sana bildiren nedir? 3- (Karanlığı) Delen yıldızdır.
Halley Kuyrukluyıldızı, Güneş’in etrafında döner ve her ~75 yılda bir Dünya’nın yanından geçer ve görülür.
4- Üzerinde gözetleyici-koruyucu bulunmayan hiç bir nefis (kimse) yoktur.
5- İnsan bir baksın, hangi şeyden yaratıldı? 6- Dökülüp atılan bir sudan yaratıldı. 7- (Bu su,) Bel kemiği ile kaburgalar arasından çıkar. 8- Şüphesiz (Allah), onu yeniden-döndürmeye güç yetirendir.
Sperm, testislerde oluşur.
Omuriliğin içinde omurilik sıvısı vardır.
9- Sırların orta yere çıkarılacağı gün;
10- Artık onun ne gücü vardır, ne yardımcısı.
11- Dönüşlü olan göğe andolsun.
12- Yarılan yere de.
13- Şüphesiz o (Kur’an), ayırdeden bir sözdür.
14- O, bir şaka değildir.
15- Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp kuruyorlar;
16- Ben de bir düzen kurup hazırlıyorum.
17- Sen kâfirlere bir mühlet ver, az bir süre tanı.
A’LA
13- Sonra onun (ateşin) içinde o, ne ölür, ne yaşar.
ĞAŞİYE
6- Onlar için (zehirli olan) dari’ dikeninden başka bir yiyecek yoktur.
10- Yüksek bir cennettedir.
12- Orda ‘durmaksızın akan’ bir kaynak vardır.
13- Orda ‘yükseklerde kurulmuş, tahtlar da vardır;
14- Konulmuş (içecek dolu) kaplar,
15- Dizi dizi yastıklar,
16- Ve serilmiş yaygılar.
17- Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı? 18- Göğe, nasıl yükseltildi? 19- Dağlara; nasıl oturtulup-kuruldu? 20- Yere; nasıl yayılıp-döşendi?
Hörgüç-Dağ benzetmesi…
Devenin kafasının dağların üstüne çıkması…
Ve devenin yere uzanması…
FECR
4- Akıp-gittiği zaman geceye,
7- ‘Yüksek sütunlar’ sahibi İrem’e? 8- Ki şehirler içinde onun bir benzeri yaratılmış değildi.
9- Ve vadilerde kayaları oyup biçen Semud’a?
10- Ve kazıklar (ehramlar) sahibi Firavun’a? 11- Ki onlar, şehirlerde azgınlaşmışlardı.
22- Rabbin(in buyruğu) geldiği ve melekler dizi dizi durduğu zaman;
BELED
18- İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meymene). 19- Ayetlerimizi inkar edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş’eme). 20- ‘Kapıları kilitlenmiş’ bir ateş onların üzerinedir.
ŞEMS
1- Güneşe ve onun parıltısına andolsun,
2- Onu izlediği zaman aya,
3- Onu (güneş) parıldattığı zaman gündüze,
4- Onu sarıp-örttüğü zaman geceye,
5- Göğe ve onu bina edene,
6- Yere ve onu yayıp döşeyene,
7- Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’,
8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
10- Ve onu (isyanla, günahla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.
Karanlığa doğan, karanlığı / geceyi / günahı aydınlatan Nur ve Işık olan Ay’ın, Allah’la ilişkilendirilmesi söz konusudur. Eski dönemlerde Güneş, tanrılarla ilişkilendirildiği için çok popülerdi: Belki Kur’an bu kültün yerine Ay Kültü’nü koymuş olabilir.
LEYL
18- Ki o, malını vererek temizlenip-arınır.
SİTE DİZİNİNDEKİ 363. KONU
DUHA
6- Bir yetim iken, seni bulup barındırmadı mı? 7- Ve seni yol bilmez iken, ‘doğru yola yöneltip iletmedi mi? 8- Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi?
Bu ayette Muhammed’in zengin olduğunu anlıyoruz.
İNŞİRAH
1- Biz göğsünü yarıp-genişletmedik mi?
Bnz: Antik Mısır’da Anubis’in firavunların kalbini yarıp, kalbe/firavuna, ölümsüz vermesi.
TİN
1- İncire ve zeytine andolsun,
ALAK
14- O, Allah’ın gördüğünü bilmiyor mu? 15- Hayır; eğer o, (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursa, andolsun, onu alnından (perçeminden) tutup sürükleyeceğiz; 16- O yalancı, günahkar alnından. 17- O zaman da meclisini (yakın çevresini ve yandaşlarını) çağırsın. 18- Biz de zebanileri çağıracağız.
Bnz: İncil’de kıyamette inanmayanların alnına işaret konulması olayı.
KADİR
1- Gerçek şu ki, Biz onu kadir gecesinde indirdik. 4- Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.
BEYYİNE
6- Şüphesiz, kitap ehlinden ve müşriklerden inkâr edenler, içinde sürekli kalıcılar olmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar, yaratılmışların en kötüleridir.
KAARİ’A
8- Kimin tartıları hafif kalırsa, 9- Artık onun da anası (son durağı) “haviye”dir (uçurum).
Antik dönemlerde insanlar, gerek tanrıya kurban olarak gerekse de ceza olarak ateş çukurlarına veya derince çukurlara atılırlardı. Öyle ki bu sadece Asya’da değil Avrupa’da da vardı: Örneğin “300 Spartalı” filminde elçinin çukura atılma sahnesini hatırlayın.
TEKASÜR
6- Andolsun, o çılgınca yanan ateşi de elbette görecektiniz.
SİTE DİZİNİNDEKİ 364. KONU
HÜMEZE
5- ‘Hutame’nin ne olduğunu sana bildiren nedir? 6- Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir. 7- Ki o, yüreklerin üstüne tırmanıp çıkar. 8- O, onların üzerine kilitlenecektir; 9- (Kendileri de) Dikilip-yükseltilmiş sütunlarda (bağlanacaklardır).
FİL
1- Rabbinin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi?
Hint orduları…
KUREYŞ
1- (Hiç değilse kendilerini) Kureyş’i ‘bir araya getirip anlaştırdığı,’ 2- Yaz ve kış yolculuğunda onları (güvenliğe kavuşturduğu ya da başkalarıyla) ısındırıp yakınlaştırdığı için,
3- Şu Ev (Ka’be’n)in Rabbine kulluk etsinler; 4- Ki O, kendilerini açlıktan (kurtarıp) doyuran ve korkudan güvenliğe kavuşturandır.
KAFİRUN
1- De ki: ‘Ey kafirler.’ 2- ‘Ben sizin taptıklarınıza tapmam.’ 3- ‘Benim taptığıma siz tapacak değilsiniz.’ 4- ‘Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim.’ 5- ‘Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz.’ 6- ‘Sizin dininiz size, benim dinim bana.’
NASR
1- Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman, 2- İnsanların Allah’ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, 3- Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O’ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.
MESED
1- Ebu Leheb’in iki eli kurusun; kurudu ya. 2- Malı ve kazandıkları kendisine bir yarar sağlamadı. 3- Alevi olan bir ateşe girecektir. 4- Eşi de; odun hamalı (ve) 5- Boynuna bükülmüş bir ip (bağlanmış) olarak.
Lakabı Ebu Leheb olan Abduluzza bin Abdulmuttalib, Muhammed’in 12 amcasından biridir: Kendisi, Muhammed’in yaptıklarını onaylamıyordu. Kur’an’da, o dönemde yaşamış ve ölmüş bir insanın ve eşinin özel olarak yazması ve kötülenmesi, genele hitap babına uymuyor gibi gözükmekte olup, bu ayetler, zamanı geçmiş ayetler sınıfına dahil edilebilir.
FELAK
1- De ki: Sabahın Rabbine sığınırım. 2- Yarattığı şeylerin şerrinden, 3- Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, 4- Düğümlere üfüren-kadınların şerrinden, 5- Ve hased ettiği zaman, hasetçinin şerrinden.
NAS
1- De ki: İnsanların Rabbine sığınırım. 2- İnsanların malikine, 3- İnsanların (gerçek) ilahına; 4- ‘Sinsice, kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran’ vesvesecinin şerrinden. 5- Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar); 6- Gerek cinlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas’tan Allah’a sığınırım).
SİTE DİZİNİNDEKİ 365. KONU
SÖZLÜK’TEN SEÇMELER
ve KUR’AN TAHRİF Mİ EDİLDİ?
Bulaç Meali’ndeki sözlükte geçen kelimelerin birçoğunu analiz içinde -madde/ayet altlarına yazarak- belirttim: Mealdeki sözlükte geri kalan kelimelerden seçtiklerim ise aşağıdadır.
Arafat: Hacıların Arefe günü Mekke’ye 12 mil uzaklıkta vakfeye durdukları dağın ismi. Arefe günü: Zilhicce’nin dokuzuncu günü. Anlatıma göre Adem ile Havva’nın buluştuğu yer.
Ba’l: Dört yüzlü ve yirmi arşın boyunda, altından yapılmış bir put ismi. (İncil’deki tanrının tahtının da dört tane yüzü vardı.)
Dua: Küçüğün büyükten, gücü yetmeyenin muktedir olandan ihtiyaç ve dileğini uygun bir tarzda içten davranarak istemesi. Yalvarma-yakarma. Çağırma. Sorma, İbadet, kulluk.
Gafur, Mağrifet: Gfr kökünden gizlemek, örtmek, korumak, düzeltmek veya bir şeyi zarflamak. Kullarının günahlarını bağışlayan, onlara mağrifet eden. Gufran: Kulun, bir kötülük, musibet ve azaba uğramaktan Allah tarafından korunması. İstiğfar: İşlenen günahların bağışlanmasını istemek. Mağrifet: Allah’ın kullarının kusur ve günahlarını örtmesi, affetmesi, rahmetiyle bağışlaması.
İddet: Bir kadının, eşinin ölümünden veya boşanma olayının gerçekleşmesinden sonra, bir başkasıyla evlenebilmesi için beklemesi gereken belli süre.
Kerim: Pek üstün, yüce, şerefli.
Millet: Din. Şeriat. İzlenen yol, mezheb. Türkçe’de ve Farsça’da anlam kaymasına uğrayarak sayısal anlamda insan topluluğu karşılığı kullanılır.
Kur’an Tahrif Mi Edildi?
Birmingham Üniversitesi tarafından kaleme alınan “Birmingham Qur’an manuscript…” adlı yazıda ve BBC News’te Sean Coughlan tarafından kaleme alınan “‘Oldest’ Koran fragments…” adlı yazıda şu bilgiler geçmektedir: Kur’an, Muhammed’e MS 610-632 tarihleri arasında -23 senede- geldi. Kitap olarak Kur’an’ın yazılması da MS 650’de tamamlandı. İngiltere’deki Birmingham Üniversitesi’nin kütüphanesinde (1920’lerde Orta Doğu’dan getirtilip koleksiyona dahil edilen ve 7. asrın sonlarına ait olan bir başka benzeriyle aynı tutulduğu için ∼90 yıl boyunca kimsenin fark etmediği) koyun veya keçi derisinden yapılma 2 sayfalık (∼20 ayetlik) Kur’an el yazması 2015 yılında Alba Fedeli adlı bir doktora öğrencisinin çalışmaları sırasında fark edildi. Fedeli’nin yönlendirmeleri üzerine görevliler de bu el yazmasına odaklandı. Radyokarbon (Karbon 14) deneyiyle bu el yazmasının MS 568-645 tarihleri arasında (herhangi bir yılda) yazıldığı tespit edildi. Bu (şu an için bilinen) en eski Kur’an parçalarıdır. Şunu söylemem gerekir ki burada yazanlar Arapça’nın ilkel hali olduğu için (yani hareke ve noktalamalar olmadığı için) kelimelerin anlamlarının (ve dolayısıyla cümlelerden çıkacak anlamların) değişebileceği yani çok fazla sayıda farklı anlama gelebileceği söz konusudur.
“The Koran” adlı belgeselde şu bilgiler geçmektedir: 1972’de Yemen’in başkenti San’a’da bir caminin tavan arasında 705-715 tarihli Kur’an’a ait el yazması parşömenler bulundu. Bunlarda hareke ve noktalamalar yoktu. Bu yüzden herhangi bir kelime ∼30 farklı anlama gelebilirdi. Yapılan adli incelemeler sonucunda sayfalarda önceden yazılan metinlerin silinip üstüne farklı metinlerin yazıldığı (kelimelerin değiştirilip ayet ve surelerin yeniden düzenlendiği) kanıtlandı. Şimdi bunun detayına geçelim.
Antony Thomas’ın yazarlığını, yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği “The Koran” adlı belgesel National Geographic Channel ve Juniper Communications Ltd. ortak yapımı eşliğinde 2008’de hazırlanmış ve Nat. Geo. TV’de yayınlanmıştır. Belgeseli Türkçe seslendirmeli olarak şu bağlantıdan “https://www.youtube.com/watch?v=PsQwsAuoGW8” izleyebilirsiniz. 27 Eylül 2018’de eriştiğim bu bağlantıdaki belgeseli video şeklinde Youtube’a yükleyen Sezer Bakanay’dır. 1 saat 34 dakikalık bu belgeselin yaklaşık 12 dakikalık 1:14:22-1:26:09 süre aralığında Kur’an’ın tahrif edildiği veya değiştirildiği iddiasında bulunuluyor. Başta bu kısmın detaylı bir özetini çıkartacaktım ama bu kısım bana göre önemli olduğu için aynen kelimesi kelimesine yazmayı daha uygun buldum ve konuşanın kim olduğu bilgisini de verdim. Belgeselin bu kısmında konuşanlar şunlardır: Gerd R. Puin (Dr.), Christoph Luxenberg (Sami dillerinde uzman bir bilim adamı, Yazar), Markus Groß (Dr.), Patrick Sookhdeo (Dr.), Ajmal Masroor (İmam, Londra) ve Sunucu.
Sunucu: Kur’an’ın Müslümanlar arasında taşıdığı özel anlam her türlü tahrik iddiasının tepkiyle karşılanmasına neden oluyor. Kutsal kitaplarının Tanrıdan gelen ilham sonucu insanlar tarafından yazıldığına inanan Yahudi ve Hıristiyanların aksine Müslümanlar Kur’an’ın doğrudan Allah’ın sözleri olduğuna ve Muhammed’e olduğu gibi gönderildiğine inanıyor. Bu belirgin fark Kur’an söz konusu olduğunda kutsal metinlerin analiz edilmesini olabildiğince hassas bir konum haline getiriyor. En büyük sorun da bu analizin Müslüman olmayan Batı tarafından yapılmasıyla ortaya çıkıyor. Batı gerçekten kutsal metni ve temellerini aydınlatabilecek bir konumda mı? 1972 yılında Yemen’in başkenti San’a’nın kuzeyinde şehirle aynı ismi taşıyan caminin yenileme çalışması sırasında işçiler çatıdaki tavan arasında bazı eski parşömenlere rastladı. Tüm belgeler yaklaşık 20 adet patates çuvalına tıkılmış ve bir Alman bilgin ve Kur’an uzmanı olan Dr. Gerd R. Puin’in bölgeye gelişinden 7 yıl sonra keşfedilene kadar orada kalmıştı. Puin çok geçmeden bu buluşun önemini anladı. Yerel asistanlardan oluşan bir ekiple çalışarak sayfaları dikkatle ayırdı ve binlerce fotoğraf kaydetti. 4 parça daha ilk bakışta dikkati çekiyordu. Belgeler Kur’an’daki ilk ve son bölümleri içeriyor ve mevcut hiçbir metinde olmayan bir şekilde mimari olarak cami çizimleri anlatılıyordu. Bu Kur’an’ın kökenine ilişkin önemli bir kanıttı.
Puin: Metindeki çizimler ve tarihi sanat çalışmaları Kur’an’ın Emevi Halifesi 1. Velid zamanından kaldığını gösteriyor. Kendisi 705 ve 715 yılları arasında hükümdarlık yapmıştı.
Sunucu: Bilinen bu en eski (2.) Kur’an, Peygamberin ölümünden yaklaşık 70 yıl sonra yazılmıştı. Puin patates çuvallarındaki parçaların 1.000 adet farklı kitaba ait olduğunu keşfetti. Bu parçalar ve günümüz standart Kahire Metni arasındaki fark inanılmazdı. Bu eski parçalar stenografi benzeri bir yöntemle yazılmıştı. Noktalama işaretleri ve bazı kuralların göz ardı edildiği bu teknik yüzünden her kelime yaklaşık 30 farklı anlama gelebilirdi.
Puin: Kelimelere karşılık gelebilecek pek çok farklı anlam olması nedeniyle metnin söylendiği gibi kelime kelime aktarıldığı tezi zayıflıyor. Metin Kahire versiyonunda olduğu gibi istikrarlı değildi.
Sunucu: Günümüz Müslüman bilginleri Kur’an’ın bütünlüğünün sözlü olarak nesiller boyunca mükemmel bir biçimde aktarıldığını iddia ediyor. Ancak yazılı metinde pek çok farklılık göze çarpıyor. San’a’da bulunan metinlerde yapılan adli incelemeler yazıların önceki metinler silinerek üstüne yeniden yazıldığını gösteriyor. Her ne kadar silinen metinlerde herhangi bir anlam farkı bulunmasa da (?) kelimeler değiştirilmiş ayetler hatta sureler yeniden düzenlenmiş.
Dr. Patrick Sookhdeo: Eğer bu araştırmalar doğruysa özellikle de tarihlendirme konusunda Kur’an’ın 650 yılındaki haliyle bütünlüğünü koruyan tek bir metin olduğu tezi geçerliliğini kaybeder ve metnin uzun yıllar sonra yeniden ele alınıp geliştirildiği ortaya çıkar.
Sunucu: 2001 yılında Puin’in vardığı sonuç daha da iddialı bir hal aldı. Kökeni Orta Doğu’ya dayanan eski Sami dillerinde uzman bir bilim adamı tarafından yazılan bir kitap o kadar tartışmalıydı ki yazar kitapta Christoph Luxenberg diye takma bir ad kullanmıştı. Ancak kimliği gizlendiği takdirde konuşmayı kabul etti.
Dr. Markus Groß: Onu doğru bir şekilde anlamak için Kur’an’ı, yeni bir bakış açısı getirmemiz gerekiyor.
Sunucu: Dr. Markus Groß kitabın orijinal dili olan Almanca’dan İngilizce’ye çevrilmesinde yer almış biri ve yazarın görüşlerini bize açıklamayı kabul etti.
Groß: Kur’an’daki kelimelerin 10’da 1’i yanlış anlaşılmış veya gerçek anlamda hiçbir şey ifade etmiyordu. Ancak eğer Süryanice biliyorsanız bu oranı %5’e kadar indirebiliyordunuz.
Sunucu: Süryani dili 3. yy. itibariyle Hıristiyan dualarında baskın hale gelmişti. İsa Aramice konuşabiliyordu ve Suriye’nin Maloula kasabası gibi ücra Hıristiyan topluluklarında bu dil hala duyulabilir. Ancak Muhammed zamanında Süryanice yazılı ve kültürel olarak bölgedeki en yaygın dildi. Arapça yazı henüz emekleme dönemindeydi.
Groß: İslamiyet öncesi dönemde bazı Arapça yazılar görmek mümkündü ancak bunlar küçük metinlerdi. Bu anlamda Kur’an Arapça yazılmış ilk kitaptır.
2. Sunucu: Ama Luxenberg Kur’an’ın 2 farklı dilde yazıldığını iddia ediyor.
Groß: Dünyanın hemen heryerinde diller iç içe geçmiştir. İngilizce’den bir örnek verecek olursak: Bin yıl öncesine gidelim. Anglosakson bir köylünün bir lord’la konuşmasını hayal edin, lord Fransızca ve Anglosakson dillerinin bir karışımı olan Normandiya lehçesini konuşuyor olsun. Bu birleşik dili anlamak için 2 dile de hakim olmak zorundasınız.
Sunucu: Eski İslam bilginleri Kur’an’da yer alan yabancı kökenli kelimeleri kabul etme cesaretini göstermiştir. 10. asrın en büyük İslam tarihçilerinden olan el-Taberi İbranice, Latince, Yunanca, Farsça, Suryanice ve Habeş dillerinden gelen kelimeleri tek tek belirlemiştir. Ancak buradaki fark Luxenberg’in yeni anlamlar ortaya koyması, üstelik bunu metnin tartışılması için pek de uygun olmayan bir dönemde yapıyor. Dil uzmanı olan tek bir profesör milyarlarca insanın algısını nasıl değiştirebilir? Bunu yaparken neye dayanıyor ve hangi yöntemleri kullanıyor?
Groß: Kelimelerin kökenini daha doğrusu Süryanice’de karşılık gelen anlamlarını ve olası yanlış anlamaları göz önünde bulunduruyor. Burada noktalama işaretlerinin yapılmadığı bir metnin yanlış şekilde işaretlendiğinden bahsediyor. Yine aynı şekilde Süryanice olan bir kelimenin yanlışlıkla Arapça metinde de yer alma olasılığı da var.
Sunucu: Luxenberg bu yöntemleri kullanarak Kur’an’ın en az bilinen bölümlerini inceledi. Arapça Kur’an’da Meryem İsa’yı doğurduktan sonra Cebrail’in ona: “Üzülme Rabbin senin alt tarafında bir dere akıttı.” dediği buyrulur. Oysa Luxenberg’in yorumunda: “Üzülme Rabbin doğumunu meşru kılmıştır.” deniyor. Bu konuda farklı örnekler de var. Bakara suresi 259. ayette: “yiyeceğine ve içeceğine bak, bir de eşeğine bak” sözleri “şartlarına bak, içinde bulunduğun vaziyete bak” şeklinde değiştirilmiştir. Arapça dünyanın sonu geldiğinde insanlar bir adım öne çıkarken Süryani versiyonda dünya ortadan ayrılıyor. Peki bu farklılıklardan herhangi biri geleneksel İslami kanıyı değiştiriyor mu?
Groß: Anladığım kadarıyla burada asıl sorgulanan şey Tanrının varlığı veya ahiret gibi önemli konular değil günlük adetlerdir. Bunun en büyük örneği de peçedir. Geleneksel Kur’an’da baş örtüsüyle ilgili olarak “yakalarının üzerine kadar salsınlar” şeklinde bir ifade yer alıyor. Bu tartışmalı bir cümle. Ancak temel kanı söz konusu şeyin baş ve göğüs kısmının örtünmesi yönünde. Ve İran’daki örtünme biçimi olan çarşafa bakarsanız bu yönde bir tablo görürsünüz. Ancak aynı ayetin Süryani yorumunda “belinizin çevresini örtün” gibi bir anlam ortaya çıkıyor. Ve bu örtü bekaretin korunması anlamına gelebilir ki bu gerçekten daha anlamlıdır.
Sunucu: Luxenberg’in Kur’an yorumlamasındaki en büyük tepkiyi cennete ilişkin yaptığı yorumlar çekiyor. İran’ın İsfahan şehrindeki 17. asırdan kalma bir saray cennetin kapılarının güzelliğini anlatmak amacıyla inşa edilmiş. Çölde yaşayan insanların özlemlerini gideren uçsuz bucaksız yemyeşil bahçeler, sürekli akan çeşmeleri ve sayısız hurileriyle birlikte engin bir güzellikle Kur’an’da anlatılıyor. Hatta Kur’an’da yer almayan bir açıklamada ‘Her dürüst erkeğin 72’şer tane huriyle ödüllendirileceği’ belirtiliyor. Ancak bu durum Kur’an’daki 7 farklı ayette belirtilen ve her dürüst erkeğin karısıyla birlikte sonsuz bir huzur bulacağı yönündeki vaadle ters düşüyor. Luxenberg bu çelişkiyi çözdüğünü iddia ediyor.
Groß: Kur’an’da yazan bir bölümde söz konusu dürüst ve erdemli erkeklerden bahsederken: “Biz onlara iri göğüslü güzel hurileri eş olarak vermişizdir.” deniyor. Bu ayetin geleneksel yorumu bu yönde ancak işaretlenmemiş metinde noktalamaları farklı yapacak olursanız ortaya çıkan mesajda: “Size kristal kadar berrak salkımlar altında huzur bahşedeceğiz.” diyor.
Sunucu: Eğer gerçek anlam buysa intihar bombacısını 72 adet huri değil bir salkım üzüm bekliyor demektir.
Ajmal Masroor (İmam, Londra): Almanların yaptığı çalışmalar son derece Hıristiyan merkezlidir ve İncil’in derlenip bir araya getirilişinden esinlenir. Ancak İncil ve Kur’an tamamen farklı kitaplardır.
Sunucu: Bazılarına göre bu kadar tartışmalı olmasının sebebi Hıristiyan sembolizminden esinlenmiş olmasıdır. Mısır’daki bir manastırda bulunan 5. yy.dan kalma bu duvar resmi ‘baş meleklerin ruhları cennete kabul edilişini’ simgeliyor. (Bu parantez içindeki kısım yazardan resim açıklamasıdır: Duvar resminde uzun ak saçlı ve sakallı, birbirine benzer, başlarında ışık halesi olan ve oturur bir şekilde yan yana çizilmiş 3 tane büyük insan şeklinde melek, ve bunların ellerinde küçük olarak çizilmiş insanlar ve üzümler var ve bu üzümler bu melekler tarafından insanlara veriliyor.) Her meleğin bir elinde üzüm salkımı bulunuyor. Diğer ellerinde ise bu üzümler sayesinde arınan ruhları taşıyorlar. Aynı üzüm motifi Suriye Ortodoks Katedrali’ndeki rahiplerin cüppelerinde de görülüyor. Tüm bunlar İsa’nın Son Akşam Yemeği’nde havarilerine Baba’sının Krallığı’nda onlarla yeniden bir araya gelene kadar bu meyveden yapılan şarabı içmeyeceğine dair verdiği söze dayanıyor.