“İnsan genomunda yaklaşık 30.000 faal [aktif] gen bulunur”. Bunların “her birinin en az 2 varyantı, yani aleli vardır. Dolayısıyla genomun şifreleyebildiği [şifreleyebileceği] genetik olarak farklı kimliklerin [yani farklı insanların] sayısı en az” 2 üssü 30 bindir (230.000 ya da yaklaşık 1010.000). DNA’mızın izin verdiği farklı insan -potansiyel insan- sayısı budur. Peki, bu insanlardan kaç tanesi var oldu? Gelmiş geçmiş ∼100 milyar (1011) insan yaşamıştır. Doğmuş insan sayısı, doğmamış -genetiksel olarak- farklı insan sayısının (9,99…x109.999) yanında neredeyse bir hiçtir. Bu, şanlısınız ki varsınız ya da şans eseri varsınız anlamına gelir ki hangisini diyeceğiniz size kalmış.
Tek yumurta ikizlerini düşünelim, bunlardan birisi sen ol. Eğer ikizleri oluşturan o zigot ikiye bölünmeseydi doğacak kişi sen mi, ikizin mi, yoksa ikiniz de değil de başka biri mi olurdu! İnsan, Homo sapiens türünün sadece “bir örneğinden başka bir şey değil” midir! İnsanın kendisini başka bir varlık, cisim olarak düşünebilmesi ne anlama gelir! Benlik konusu felsefede tartışmalıdır.
René Descartes (1596-1650) “Cogito ergo sum. …‘Düşünüyorum, öyleyse varım.'” derken “ben”i, fiziksel bedenden öte olarak tanımlıyordu ama bunu hiçbir zaman kanıtlayamamıştı.
David Hume (1711-1776) şöyle yazmıştı: “Kendim dediğim şeye daha yakından girdiğimde her zaman sıcak ya da soğuk, ışık ya da gölge, sevgi ya da nefret, acı ya da haz gibi belli bir algıya rastladım. Kendimi hiçbir zaman bir algı olmaksızın yakalayamadım, algıdan başka bir şey de gözleyemedim.”. Derek Antony Parfit (1942-2017), Daniel Clement Dennett (d. 1942) ve Galen John Strawson (d. 1952) benlik diye bir şeyin olmadığını ve benliğin zamanla -hatta gün içinde bile- koşullara göre değişken olduğunu dile getirir.
Ludwig Josef J. Wittgenstein (1889-1951) “Ben, bir nesne değildir. Ben, nesnel olarak her nesneyle karşı karşıya gelirim. Ama ‘ben’le değil.” diyerek beni Arthur Schopenhauer (1788-1860) gibi “göz”e benzetmiştir ve eklemiştir: “Dünya benim dünyamdır.”, “Ben kendi dünyamım.”.
Görüşlerden biri, benin, anılardan ibaret olduğudur. Şiddetli bir hafıza kaybı ile anılar yitirilirse[1] ya da günümüzde yapılan, hafızanın belirli bir bölümünü sildirme işlemlerinde -ki bu mümkündür ve yapılmaktadır-[2] ya da gelecekte insanlar arası hatıra değiş tokuşu olursa benliğe ne olur? Burada benliğin sarsıldığı, senin, tam olarak eski sen gibi olmaktan çıktığı düşünülür.[1] Oruç Aruoba (1948-2020) şöyle yazmıştı: “Kalabildiğimiz tek yer, ötekilerin bellekleridir.”.[3]
Bernard Arthur O. Williams (1929-2003), Thomas Nagel (d. 1937) ve benzeri isimler, benliği şu şekilde açıklar. Benlik, fizikseldir, yani beyindir, daha ayrıntılı olarak beyninizdeki “o gri et kütlesidir”. Şu an için bir benliğin bilgisayara -tam olarak- yüklenemeyeceğini ve yeniden diriltilip ebediyen var olma gibi bir durumun olamayacağını bilmekteyiz, ama gelecekte ne olur bilinmez.
Derek Parfit’in şu örneğine bakalım -sayılar benim eklememdir-. Varsayalım ki beyin hücresi değişimi olabiliyor -ayrıntılara gerek yok-. Yani beyninizdeki nöronlar, başka nöronlarla değişecek.[4] “İnsan beyninde yaklaşık 100 milyar nöron vardır”.[5] Hücreler tek tek değiştirilmeye başlanıyor. Burada benlik ne zaman değişmeye başlıyor, 1 hücre değiştiğinde mi, 100 değişim olduğunda mı, 1 milyonda mı, 1 milyarda mı, 50 milyarda mı, 99 milyarda mı![4]
Halil Ata Bıçakçı (d. 1975) şunu söylemektedir: “Benim düşüncem… benim bedenim… benim aklım, benim ruhum… [derken buradaki] ‘Ben kimim?'”.[6] Çeşitleri arttıralım, benim bilincim, benim özüm, benim canım, benim beynim, benim vücudum, benim varlığım, benim yokluğum, benim hiçliğim vs. derken buradaki ben kim veya ne? Görüşüme göre buradaki ben, bir kelime oyunundan ibarettir, kelime oyunundan başka bir şey değildir ve bence “mutlak benlik” diye bir şey yoktur.
Kaynaklar
[1] Jim Holt, age., s. 293-297, 301.
[2] Oytun Erbaş [Konuk], “Burası Haftasonu – 15 Aralık 2019”, [TV Programı], Sunucu: Oylum Talu, Burası Haftasonu, Haber Türk TV, YouTube, 15 Aralık 2019, <https://www.youtube.com/watch?v=yTvAP93J6iA>, Erişim: 21 Şubat 2021, Süre Aralığı: 20.44-32.30 [kalıcı arşiv kaydı: https://web.archive.org/web/20200414184923/https://www.youtube.com/watch?v=yTvAP93J6iA].
[3] Oruç Aruoba, “Türkiye’de Filozof Yok mu? Oruç Aruoba Kimdi?”, Dilozof (Pelin Dilara Çolak), YouTube, 3 Haziran 2020, <https://www.youtube.com/watch?v=eOph937ZDfk>, Erişim: 22 Şubat 2021, Süre Aralığı: 00.00‑00.13 [kalıcı arşiv kaydı: https://web.archive.org/web/20210310192207/https://www.youtube.com/watch?v=eOph937ZDfk].
[4] Jim Holt, age., s. 297-299.
[5] Bülent Çiftpınar, “İkinci Dil Öğreniminde Beyin Temelli Kurgusal Yaklaşım”, İlköğretim Online [ISSN: 1305-3515], Cilt: 11, Sayı: 1, 2012, [PDF] <https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/90602>, Erişim: 22 Şubat 2021, s. 110 [(+) eklediğim kalıcı arşiv kaydı: https://web.archive.org/web/20221218183245/https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/90602].
[6] Halil Ata Bıçakçı, “Yeniden Doğuş Ritüeli 2. Gün”, Halil Ata Bıçakçı, YouTube, 15 Mayıs 2020, <https://www.youtube.com/watch?v=rZtlGmfm4mM>, Erişim: 12 Ekim 2020, Süre Aralığı: 09.28-10.51 [(+) eklediğim kalıcı arşiv kaydı: https://web.archive.org/web/20221218184452/https://www.youtube.com/watch?v=rZtlGmfm4mM].