Bu anlatım genel görelilikteki “eş değerlik” ilkesidir. İster sabit bir şekilde sandalyede oturuyor olun ister hareketsiz ayakta duruyor olun isterseniz de kanepede yatıyor olun sabit (hareketsiz) olduğunuzu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz demektir. Aslında siz hareket ediyorsunuz! Özel görelilikte belirli (değişmeyen) bir hızla hareket eden bir insan veya cisim, kendi hareketini hissedemeyeceği için kendinin sabit (durağan, hareketsiz) olduğunu, etrafındaki her şeyin kendisine yakınlaşarak veya uzaklaşarak hareket ettiğini görecektir. Burada kütle çekimi dikkate alınmamıştır, genel görelilikte işin içine kütle çekimi de girer. Dolayısıyla cevap genel göreliliktedir.
Newton’ın kafasına elma düşmedi, Newton hareket ederek elmaya değdi! Değişmeyen bir hızla gidiyorsak hareketimizi hissedemeyiz ama ivmeli (sürekli değişen) bir hızla gidiyorsak hareketimizi hissedebiliriz. Hızımızın artmasına veya azalmasına ivmeli hareket deriz. Arabanın birden hızlanması veya yavaşlaması, bizi oturduğumuz koltuğa doğru veya öne doğru savuran (iten) bir kuvvet hissetmemize neden olur. Aslında hissettiğimiz bu kuvvet, bizim o kuvvete karşı gösterdiğimiz dirençtir. Hissedilen bu kuvvet, ivmeden hissedilen kuvvetle kütle çekiminden hissedilen kuvvetin eş değer (aynı) olmasıdır. Uzayın herhangi bir yerinde kütle çekim kuvvetine karşı direnç göstermeyip ilerleyen cisimler kütle çekim kuvvetini hissetmezler, yani, eğer biz (havanın direnci gibi başka hiçbir etkiye maruz kalınmadığı varsayılırsa) Dünya’nın kütle çekimi ile durmadan düşüyor olsaydık veya uzayda herhangi bir kütle çekim alanının etkisinde herhangi bir yere doğru ilerliyor olsaydık hem ivmeli hareket yapmamış olurduk hem hiçbir ağırlığımız olmazdı hem de kütle çekim kuvvetini hissedemezdik, yani “ona göre kütle çekimsiz bir ortam” oluşurdu [Örneğim şudur: 1 kg.lık bir demir küreyi havaya atın ve tam düşerken elinizi hızlı bir şekilde aşağı çekerek onu tutun (daha doğrusu ona sadece temas edin) böylece onun hiçbir ağırlığını hissetmeyeceksiniz.]. Kütle çekim kuvvetine karşı direnç gösterenlerin ivmeli hareketi de ağırlığı da vardır ve (veya ivmeli hareketle ve ağırlıkla) kütle çekimini hissederler. İşte tam bu noktada “eş değerlik” ilkesine göre kütle çekimi ile ivmeli hareketin aynı (eş değer) olduğunu görmekteyiz. Bu yüzden sabit (durağan, hareketsiz) gibi görünen bir cisim aslında ivmeli hareket yapmaktadır. “Hangi referans noktasına göre”, neye göre ivmeli hareket yapmaktadır? Referans noktası olarak (üstte anlatıldığı gibi) kütle çekimini hissetmeyen cisimlere göre ivmeli hareket yapmaktadır (bunlar referans noktalarıdır). Dolayısıyla aşağı (kendine) çekmeye çalışan kütle çekimine göre “durağan olduğunu düşündüğümüz her şey” aslında yukarıya (ondan uzağa) doğru ivmelenmektedir, (ivmeli olarak) hareket etmektedir, zaten bunu yaptığı için (kütle çekimine karşı bu direnci gösterdiği için) (olduğu yerde) durabilmektedir: Yolda duran bir taş, aşağı doğru kütle çekim etkisine tepki olarak yukarıya doğru ivmelendiği için -o taş o yolda- duruyor demektir (etki-tepki). İvmelenmeyen, ağırlıksız olan, kütle çekimini hissetmeyen (ve sözde aşağıya doğru düştüğü düşünülse de aslında sabit, duran, durağan, hareketsiz) elmaya Newton, ivmelenerek hareket edip değmiştir. Ayakta dururken, yerden destek alıp bir direnç gösteriyorsunuz; otururken, sandalyeden destek alıp bir direnç gösteriyorsunuz, sabit olduğunuzu düşünseniz de aslında kütle çekimine göstermiş olduğunuz direnç karşısında ivmelenip hareket ediyorsunuz. Dünya üzerinde sabit durmayıp koştuğumuzda ivmeli hareket olur mu? Evet, olur. Kütle çekimine kendini bırakmamış her cisim ister sabit olsun ister normal hareketli olsun kütle çekimine karşı direnç gösterdiği için bir ivmeli hareket söz konusudur.[1]
Kaynak