Konu 370: ANTİK YUNAN’DAN İSLAM FELSEFESİNE AŞK VE DELİLİK

 

Aşk ve delilik bağlantısı ilk kez Platon’un “Phaedrus” diyaloğunda karşımıza çıkmaktadır.

Filozofların “Aşk” üzerinde durmalarının sebebi, insan nedir, sorusuyla bağlantılıdır. Filozoflar insanın rasyonel / akla uygun tarafıyla ilgilenir ve evrensel öğelerin peşine düşer. Onların peşinde olduğu şey “Logos”tur. Filozof için duyguların pek önemi yoktur.[157] (“Logos”[158])

Schopenhauer aşk felsefesi ile ilgilenen ve aşk düşmanı olarak görülen bir filozoftur. Ona göre aşk, doğanın bir aldatmacasıdır, fakat o, aşka ilişkin çözümlemeler de yapmıştır. Ona göre filozoflar aşkı diğerlerinden az ele almıştır, Platon’da bile aşk masaldan öteye geçmez, Kant ve Spinoza’da da aşk ispatlanamamıştır.[157] (Arthur Schopenhauer vd.[159]) (Baruch Spinoza vd.[160])

İleri sürüldüğüne göre felsefe, doğa felsefesi ile başlamıştır. Bu gelenek Thales ile doğmuştur. Sokrates felsefeyi gökyüzünden yer yüzene indirdi, denilir. Sokrates’ten önce felsefe daha çok “doğa” üzerine dururken, ondan sonra felsefe evlerin, toplumun içerisine girerek “insanı” tartışma konusu yaptı. Bu sav çok meşhur olmakla beraber yanlışlanabilir tarafları da vardır.[157] (Thales vd.[161])

Yunan felsefesinde aşk/dostluk ile ilgili ilk tartışmalar Pisagor’da mevcuttur. Onda, insanın ne zaman sevişmesi gerektiğini, insanın ruhunu arıtmasında aşkın işlevleri gibi konulara değinilir. Demokritos’ta da aşkın etik yaşamdaki önemi anlatılır. Empedokles’te ise aşkın, kozmik varlığın oluşumundaki etkisi ve rolü üzerinde durulur. Bu filozoflar Sokrates öncesi “doğa filozofları”dır. Buradan çıkan sonuç, filozofların aşk sorunsalına kayıtsız kalamayıp insanı sadece nesnesel/rasyonel varlık olarak almanın yanında onu duygusal/aşksal bir varlık olarak da almalarıdır.[157] (Empedokles[162])

Savaş barışın anasıdır, bir nehirde iki kez yıkanılmaz, sözlerinin sahibi Heraklitos, karşıtlar, farklılıklar birbirini tamamlar, buradan ahenk ve aşk oluşur, demektedir. Empedokles, benzer benzerini bulur ve -iki elmanın yarısı gibi- birbirlerini tamamlarlar, der. Platon’un “Symposion” isimli eserinde o, hem karşıtların hem benzerlerin birbirine âşık olabileceği tezlerini Homeros’a kadar geri götürür.[157] (Homeros[163]) (Not[164])

___________________
[157] Hasan Aydın, “Antik Yunan’dan İslam Felsefesine Aşk ve Delilik”, Viacademia, 21 Ağustos 2014, <https://youtu.be/CgRnYjgjGR8> Erişim: 29 Mayıs – 3 Haziran 2015.
[158] “Logos”: “(Yun. legein = söylemek, konuşmak) Yunanca’daki ilk anlamı söz, sonradan düşünce, kavram, us, anlam, evren yasası anlamlarını da almış, Herakleitos’tan beri felsefenin temel kavramlarından biri olmuştur. 1-Söz, anlamlı söz; sözün anlamı. 2- (Mantıksal olarak) a. Deyiş. b. Kavram, c. (Platon ve Aristoteles’ten beri) Bir şeyi anlaşılır kılan mantıksal temel. d. Mantıksal olanın birliği e. Bilim ilkesi. 3- (Ruhbilimsel olarak) a. (Yunan felsefesinde) İnsan ruhunun usla ilgili bölümü, b. (Yeni insanbilimde) Yaşamın bilinçsiz güçlerinin karşısında etkin bilinç ilkesi. 4- (Fizikötesinde Herkakleitos ve Stoa’dan beri) Evren usu, evren yasası. 5- (Tanrıbilimsel olarak) a. Tanrı sözü. b. (Hellenizm felsefesinde) Tanrı ve evren arasındaki aracı. c. (Augustinus’tan beri) Her bilgiyi olanaklı kılan Tanrısal ışık; bilgi kaynağı.”. TDK, ags., “Logos”, BSTS – Felsefe Terimleri Sözlüğü, Erişim: 8 Haziran 2019.
[159] Arthur Schopenhauer: 1788’de Polonya’da doğdu, 1860’da Almanya’da öldü, Alman. Filozof. (a). Ateist (b). Pesimist/Kötümser (a). “Pesimizm” (kötümserlik): “(Lat. pessimus = en kötü) : 1- (Genellikle) Her şeyi en kötü yanından alan, her durumu karanlık gören ve hep en kötüyü bekleyen dünya görüşü. a. Kuşkucu bir tutumu dile getirebilir, b. Kendi kendini ya da çağını eleştirerek hoşnutsuzluğu dile getirebilir. 2- (Felsefedeki özel anlamları) a. Tüm olarak dünyayı özünde kötü bulan öğretiler (fizikötesi kötümserlik-Schopenhauer). b. İnsanı özünde kötü bulan öğretiler, c. Dünyada ve dünya tarihinde kötünün iyiye üstün geldiğini ileri süren öğretiler, d. İnsanlığın ekonomik ve toplumsal sorunlarında yetkin bir çözüm yolu bulunamayacağını ileri süren öğretiler.” (c). (a) Wikipedia Contributes, “Arthur Schopenhauer”, Wikipedia, The Free Encyclopedia, <https://en.wikipedia.org/wiki/Arthur_Schopenhauer>; (b) Wikipedia Contributes, “List of atheist philosophers”, Wikipedia, The Free Encyclopedia, ags. -116. dipnotta-; Erişimler: 30 Ağustos 2015. (c) TDK, ags., “Kötümserlik”, BSTS – Felsefe Terimleri Sözlüğü, Erişim: 8 Haziran 2019.
[160] Baruch Spinoza: 1632-1677, Hollanda, Hollandalı, Filozof (a). Panteist. Spinoza, peygamber olarak da anılmıştır. (b). Dualist: Varlık hem düşünce hem de maddedir, ikicilik. Beden ve ruh/akıl aynı gerçekliğin, tanrının iki ayrı görüntüsüdür. Bunların arasındaki ilişkiyi de; bir cephede meydana gelen olayın diğer alanda gerçekleşen başka bir şeye karşılık gelmesiyle açıklamıştır, Spinoza. Tanrı ve evren birdir. Her şey gibi doğadaki olaylar da tanrının özünden çıkmıştır ve zorunludur. İnsanı tutkuların kölesi olmaktan kurtaracak olan ve aklın öngördüğü yaşam biçimine kavuşturacak olansa bilgidir. (c). “Panteizm” (tüm tanrıcılık): “is. fel. Tanrı ile evreni bir kılan, her şeyi tanrı olarak gören öğretilerin genel adı, kamu tanrıcılık, panteizm.” (d). “Spinoza, farklı bir bakış açısıyla, Tanrı’nın birliğini iki ayrı şekilde ele almaktadır: Natura Naturans, Natura Naturata. Natura Naturans, kendi başına varolan, Tanrı’yı ifade etmektedir. Natura Naturata ise tavırlar veya doğrudan doğruya Tanrı tarafından yaratılmış şeyleri ifade etmektedir.”, “Spinoza’ya göre, bu iki kavram, sonsuzluktandırlar (eternity) ve sonsuza kadar da değişmez olarak kalacaklardır. Bu konunun derinliğine girişmek, ona göre doğrusu çok büyük bir çalışmayı gerektirdiği için, bu konu burada son bulmaktadır.”, “Spinoza’nın “‘her şey Tanrı’dır’, Tanrı ve varlıklar aynı ya da özdeştir, Tanrı aleme yalnızca içkindir diyen klasik panteizmden farklı olduğunu; buna mukabil, onun, ‘her şey Tanrı’da-dır’, Tanrı ve varlıklar ayrıdır, Tanrı aleme hem içkin hem de aşkındır ilkesini savunan pan-enteizmle daha yakın ilişki içinde olduğunu söylemek mümkün olsa gerektir.” (e). (a) Wikipedia Contributes, “Baruch Spinoza”, Wikipedia, The Free Encyclopedia, <https://en.wikipedia.org/wiki/Baruch_Spinoza>; (b) Wikipedia Contributes, “List of pantheists”, Wikipedia, The Free Encyclopedia, ags. -51. dipnotta bk.-; (c) M. Rıdvan Güneş, ags., s. 8, 9, 13; Erişimler: 31 Ağustos 2015. (d) TDK, ags., “Tüm Tanrıcılık”, Güncel Türkçe Sözlük; (e) M. Kazım Arıcan, “Spinoza’nın Natura Naturans ve Natura Naturata Kavramlarının Anlamsal İçeriği Üzerine Tartışmalar”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 4, 2004, <https://dergipark.org.tr/download/article-file/52566> s. 94, 95; Erişimler: 8 Haziran 2019.
[161] Thales: MÖ 624-546, Milet/Aydın/Türkiye, Yunan. Filozof, matematikçi. (a). Natüralist (a)(b). Var edilmemiş, ezeli ve ebedi ilk ana madde / öz olan “su”dur (b). “Natüralizm” (doğalcılık): “fel. Gerçeğin yalnız doğa ile açıklanması, natüralizm.” (c), “Her şeyi doğaya indirgemeye çalışan dünya görüşü. Doğaya verilen anlama göre türlü biçimler alır. (Doğa bilimlerinde) Anorganik doğa bilimlerinin ilkelerini saltlaştıran, yöntemlerini tüm gerçekliğe aktaran görüş (bilimsel doğalcılık). (İnsanbilimde) İnsanı yalnızca bir doğa varlığı olarak gören, insanın doğa içinde ayrı, kendine özgü bir yeri olduğunu ileri süren bütün görüşleri yadsıyan öğreti (insanbilimsel doğalcılık). Ahlâk felsefesinde (ethikte) a. Doğal yaşama yararlı olan şeyleri iyi ve doğru bulan görüş (pragmacılık), b. Ahlâkı doğal güçlerin, içgüdülerin etkisinden kalkarak açıklamaya çalışan anlayış. (Estetikte) Sanatın ereğini doğayı olduğu gibi yansıtmada, gerçekliği bütün çıplaklığı ile ortaya koymada bulan öğreti.” (d). (a) Wikipedia Contributes, “Thales of Miletus”, Wikipedia, The Free Encyclopedia, <https://en.wikipedia.org/wiki/Thales_of_Miletus>; (b) M. Rıdvan Güneş, ags., s. 1; (c) TDK, ags., “Doğalcılık”, Güncel Türkçe Sözlük; Erişimler: 31 Ağustos 2015. (d) TDK, ags., “Doğalcılık”, BSTS – Felsefe Terimleri Sözlüğü, Erişim: 8 Haziran 2019.
[162] Empedokles: MÖ 490/494-430/434, Sicilya/İtalya, Yunan, Filozof (a). İlk ana maddeler/özler; hava, ateş, su ve topraktır. Bunlar; ezeli, ebedi ve değişmez. Bunlar, farklı oranlarda bir araya gelerek görünen her şeyi oluşturur. 4 ana maddeyi bir araya getiren “sevgi”dir, dağıtan ise “nefret”tir. (b). (Kendisi, evrim fikrini ilk ortaya atanlardandır.) (a) Wikipedia Contributes, “Empedocles”, Wikipedia, The Free Encyclopedia, <https://en.wikipedia.org/wiki/Empedocles> Erişim: 8 haziran 2019. (b) M. Rıdvan Güneş, ags., s. 2, Erişim: 31 Ağustos 2015.
[163] Homer/Homeros: MÖ 8.yy.da doğum İzmir, ölüm Los / Yunan Adası, Yunan. Filozof, yazar, şair. Politeist/Çoktanrıcı -yazdığı destanlarda çoktanrı var-. Wikipedia Contributes, “Homer”, Wikipedia, The Free Encyclopedia, <https://en.wikipedia.org/wiki/Homer> Erişim: 1 Eylül 2015.
[164] Dipnotlara konu dışı bir şey eklememeye özen gösterdim ama bunu buraya eklemezsem olmazdı diye düşünüyorum. “Evrim fikrini ilk ortaya atan İslam bilginleri mi? Yoksa Antik Yunan filozofları mı? Bu sorunun cevabı, Antik Yunan filozoflarıdır. Şimdi bunu inceleyelim. İslam bilgini El Cehiz (ö. 869): Kitab el-Hayavan adlı kitabında evrim fikrinden bahsetmiştir. İslam bilgini İbn Miskeveyh (ö. 1030): El-Fevzu’l-Aşgar isimli eserinde evrim fikrinden bahsetmiştir. Yunan Filozofları: Thales (MÖ 600 civarı): “İlk önce bitkiler, sonra hayvanlar ve en son olarak da insanlar tesadüflerin ürünü olarak sudan ortaya çıkmışlardır.” demiştir. Anaksimenderes (MÖ 500’ler): “Hava, su, ateş ve toprağın etkileşmesi sonucu dünya ve canlı varlıklar oluşmuştur. Suda yaşayan canlılardan diğer karada yaşayan canlılar doğar, evrilir.” demiştir. Empedokles (MÖ 400’ler): “Su, Hava, Toprak ve Ateş değişik oranlarda tesadüfen birleşerek, yeryüzündeki canlı cansız her şeyi meydana getirmiştir. İnsan, bitki yaşamından gelişmiştir ve bu süreç tesadüfen/kendiliğinden olmuştur.” demiştir. Demokritos (MÖ 300 civarı): Metaryalist felsefecidir. “Evrende her şey maddedir. Doğal olarak canlılar da maddedir. Madde canlıları oluşturur.” demiştir.”. Bu sitedeki yazıma bk. 107. konu.

 

Antik Yunan’da, aşk nedir sorunsalını en iyi ele alan isim Sokrates’tir. Fakat Sokrat’ın ne yazdığı elimize ulaşmamıştır, bunu sadece Platon’un yazdıklarından bilmekteyiz. Platon’un erken dönem diyaloglarına Sokratik diyaloglar denmekte olup son dönemlerinde kendinin Sokrat’tan ayrıldığı görülür. Platon aşkı “Symposion” -Şölen- adlı eserinde kaleme almıştır. Bunda aşk tanrısı Eros’a övgüler vardır. Günümüz sempozyum kelimesi Eski Yunan’da dinsel, folklorik, düşünce paylaşımları gibi anlamlara gelir. Eski Yunan sempozyumunda yemek yenilir, içki içilir, bir konu belirlenir ve moderatör eşliğinde alabildiğine tartışmalar yapılır. “Symposion” adlı eserde aşkın konu alındığı bir sempozyum vardır, Platon burada Sokrates’i -semboliksel olarak- konuşturur. Platon “Phaedrus” adlı eserinde/diyaloğunda da aşkı anlatmıştır: Burada, iyi bir nutuk/söylev nasıl olmalıdır ele alınır ve o nutkun konusu da aşktır/erostur. Sokrates burada, birincisinde, aşkı bedensel delilik olarak görür ve onu reddeder, ikincisinde, ilk nutkundan dolayı özür diler ve aşka yüce, tanrısal bir delilik/mania, der.[165] (Mani-Mania[165.1]) (“Nutuk”[166])

Symposion’daki konuşmacılardan Aristofanes’e göre başlangıçta insan erkek ve dişi olarak bir bütündü, androjin idi, sırtlarından yapışıktı, iki kat organları vardı, güçlülerdi, tekerlek gibi dönerek hareket ederlerdi. Onlar tanrılara isyan edince Zeus ekibini toplar, hem buna bir ceza olarak hem de daha fazla hizmet için androjinleri birbirinden ayırır/keser -bu bir mittir-. Böylelikle bizler de bütünlüğümüzü yani aşkımızı ararız, bulduğumuzda “bir” oluruz. Bu tamlanma/bütünlenme / yarımızı arama düşüncesi günümüzde de mevcuttur. İslam kültürüne bu “ruh ikizini arama” olarak geçmiştir. Yine, başlangıçta insanlar tek bir varlıktı, sonra parçalandı ve herkes parçasını arar oldu düşüncesi İslam kültüründe Hz. Muhammed’e mal edilmiştir. Aristofanes ekler: Her işte tanrıların dediğini yap ki bir daha bölünmeyesin ve aşk yolu ile ilk bütünlüğünü yeniden bulasın. Ona göre kendi öz yarısını / aşkını bulmuş insan diğer her şeyden / dünya işlerinden vazgeçer.[165] (Aristofanes[167]) (Not[168])

___________________
[165] Hasan Aydın, “Antik Yunan’dan…”, ags.
[165.1] Türkçedeki “mani” sözcüğünün 3 anlamı vardır, burada bizi ikisi değil biri ilgilendiriyor. “Mani”: (ilk cümle bizi ilgilendiriyor) “is. ruh b. Kişinin sevinç, güven ve her türlü etkinliğinin normal olmayan bir biçimde arttığı ruh hastalığı. (I) is. Bir şeyin yapılmasını önleyen şey, engel. (II) is. ed. Genellikle birinci, ikinci ve dördüncü dizeleri uyaklı olan, daha çok hecenin yedili ölçüsüyle söylenen halk şiiri.” (a). Türkçedeki mani1 sözcüğü, “Arapça mnˁ kökünden gelen māniˁ مانع “önleyen, engel olan” sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça manaˁa مَنَعَ “yasakladı” fiilinin fāˁil vezninde etken fiil sıfatııdır.” (b); Türkçedeki mani2 sözcüğü, “Arapça ˁny kökünden gelen maˁāni معانٍ “anlamlı sözler, vecizeler” sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça maˁnā معنىَ “anlam, anlamlı söz” sözcüğünün mafāˁil vezninde çoğuludur.” (c); Türkçedeki mani3 sözcüğü (bu bizi ilgilendiriyor), “Fransızca manie “delilik, cinnet” sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Eski Yunanca aynı anlama gelen manía μανία sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Hintavrupa Anadilinde yazılı örneği bulunmayan *mn-yo- “düşünce” biçiminden evrilmiştir. Bu biçim Hintavrupa Anadilinde yazılı örneği bulunmayan *men-1 “düşünmek” kökünden türetilmiştir.”. Bizi ilgilendiren -yani bu 3.- anlam için benzer sözcükler “manik, manik depresif, manya”; bağlantılı sözcükler “manyak, dipsoman, erotomani, kleptoman, megaloman, mitoman, nemfoman, piromani”. (d). Türkçedeki mantalite sözcüğü, “Fransızca mentalité “düşünce tarzı” sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Latince mentalis “akla ilişkin” sözcüğünden +itas ekiyle türetilmiştir. Bu sözcük Latince mens, ment- “akıl, zihin, düşünce yeteneği” sözcüğünden +al° ekiyle türetilmiştir. Latince sözcük Hintavrupa Anadilinde yazılı örneği bulunmayan *mn̥-ti- biçiminden evrilmiştir. Bu biçim Hintavrupa Anadilinde yazılı örneği bulunmayan *men-1 “düşünmek” kökünden türetilmiştir.”Ek açıklama: “Aynı kökten İngilizce mind, māna- “akıl, düşünce”, Eski Yunanca mnēsis “anma, hafıza”, Eski Yunanca mátos “düşünce, irade”. Ayrıca Latince monere “akıl vermek”, Sanskritçe mantra “öğüt, düşünce”, Avesta (Zend) dilinde mazda “bilge”, Eski Yunanca mántis “kâhin”, mániā “delilik”.”. (e). Ek olarak şunları da belirteyim: Nişanyan Sözlük’te Türkçedeki ‘mania’ sözcüğü için ‘mani1‘deki ile aynı şey yazıyor veya ‘mani1‘e yönlendiriyor (f), TDK GTS’de ise ‘mania’ya engel diyor (g) ve TDK İngilizce-Türkçe Sözlük‘te ‘mania’ya delilik-cinnet diyor (h). (a) TDK, ags., “Mani”, Güncel Türkçe Sözlük; (b) Sevan Nişanyan, “Mani1“, Nişanyan Sözlük, 17 Temmuz 2015, <https://www.nisanyansozluk.com/?k=mani1&view=annotated>; (c) Sevan Nişanyan, “Mani2“, Nişanyan Sözlük, 20 Ağustos 2015, <https://www.nisanyansozluk.com/?k=mani2&view=annotated>; (d) Sevan Nişanyan, “Mani3“, Nişanyan Sözlük, 13 Ocak 2018, <https://www.nisanyansozluk.com/?k=mani3&view=annotated>; (e) Sevan Nişanyan, “Mantalite”, Nişanyan Sözlük, 5 Aralık 2015, <https://www.nisanyansozluk.com/?k=mantalite&view=annotated>; (f) Sevan Nişanyan, “Mania”, Nişanyan Sözlük, 28 Nisan 2015, <https://www.nisanyansozluk.com/?k=mania&view=annotated>; (g) TDK, ags., “Mania”, Güncel Türkçe Sözlük; (h) TDK, ags., “Mania”, İngilizce-Türkçe Sözlük; Erişim: 21 Haziran 2019.
[166] “Nutuk” (söylev): “is. Bir topluluğa düşünceler, duygular aşılamak amacıyla söylenen, uzunca, coşkulu ve güzel söz, nutuk, hitabe.”. TDK, ags., “Söylev”, Güncel Türkçe Sözlük, Erişim: 8 Haziran 2019.
[167] Aristofanes: MÖ 446-386, Yunanistan, Yunan. Oyun yazarı ve yönetmeni | Tiyatro – Komedi. Wikipedia Contributes, “Aristophanes”, Wikipedia, The Free Encyclopedia, <https://en.wikipedia.org/wiki/Aristophanes> Erişim: 9 Haziran 2019.
[168] Görüşüme göre: Tanrı’nın/Zeus’un, androjinin hatası/isyanı sonucu androjini bir bütünken iki insana ayırması; Kuran’daki, Âdem ve Havva’nın cennetten kovulup Dünya’ya atılmasıyla cinsel organlarının bir anda belirmesi olayına benzer. Kuran: Araf: 18- (Allah) Dedi: (…) 19- Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz. 20- Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: ‘Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.’ 22- Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: ‘Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?’ 24- (Allah) Dedi ki: ‘Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır.’ Bu sitedeki yazıma bk. 348. konu.

 

Symposion’daki ikinci büyük konuşma ise Sokrat’ındır. Sokrat, aşk tanımlamasında hendaia/hendaye terimini kullanıyor. Hendaye, sizdeki eksik olanı elde ettiğinizde sizin tamamlanmanızdır / eksikliğini hissettiğiniz şeydir. Sokrat’a göre aşk, ölümsüzlüğü aramaktır, birincisi, tenseldir/üremedir, ikincisi, sanat eserleri ile unutulmamadır. Aşk mutlu/mutsuz gitgellerle doludur. Aşk, bir merdivendir, önce insan güzel bedene yönelir, sonra güzel ruha yönelir, bunlarla yetinmeyip en son güzelin kendisine / güzelin idesine doğru yolculuğa çıkar: Bu düşünce, sonrasında Hristiyanlık ve İslam’da yerini bulur. Aşk, cahillikle bilgelik arasındadır. Ama ona göre gerçek aşk, Platon’un da dediği gibi: Şehvet ve öfkeyi kontrol altına alıp “aklın” ölçülülüğünü esas alan aşktır -şehvet, öfke ve akıl; Platon’un “üç parçalı ruh” öğretisidir-. Sokrat yine, ulaşamadığınıza âşık olursunuz, der. Sokrat’ta aşk, hakikati arama çabasıdır. O, Symposion’da kurmasa da Phaedrus diyaloğunda konuşurken aşk ile delilik arasında bir bağıntı kurar. Ona göre iki tür mania/delilik vardır: bedensel ve tanrısal. Tanrısal’da, kişinin gelecekle ilgili kehanette bulunmasıyla ortaya çıkan, kötülükleri engellemek için Tanrı’ya seslenmeler/çığlıklar ile ortaya çıkan, şairlere verilen ilhamlarla ortaya çıkan ve aşkla ortaya çıkandır. -Sokrat’a göre mantık kelimesi maniaya bir t harfinin eklenmesiyle türetilmiştir.- Bu maniaların hepsi insanın tanrılarla arasındaki bağıntıdan ortaya çıkar. Sokrat’a göre aşk, tanrısal bir maniadır ve aşkın insanı mutlu ettiğini kanıtlayabilmek için insani olduğu kadar tanrısal da olduğunu, ruhun doğası, tanrısal âlemdeki durumu, bedene düşüşü ve tekrar tanrısal Tanrı’ya dönüşü serüvenini ayrı ayrı ele almak gerekir: Ruh, öncesiz ve sonrasızdır, hareketin imgesidir, o, hareketi kendiliğinden olan şeydir: Ruhun kapsamlı ve gerçek anlamı ise Tanrı’dadır. Yine Sokrat’a göre insan, ruhuyla gökyüzü katlarını tırmanıp Tanrı’nın ziyafetinden yiyebilir. Ruh, kanatlı olarak tasvirlenir. Ruh, gök kubbenin en üstüne varınca “hakikat”i görür. Gökyüzünün üstündeki bu bölge; renksiz, şekilsiz ve dokunmak istesen varlığı ile yokluğu belirsiz hakikat, ancak, ruhu idare edenin, aklın görecebileceği hakikat, asıl bilginin yurdu olan hakikat, burasıdır. Bu paragrafta söylenenler bizzat Sokrat’ın sözleridir. Ruh ilk başta Tanrı’dadır ve mutlak güzelliği görmüştür, sonra dünyaya bir bedenle döner ve yaşadıklarını unutur, sonra güzel bir varlıkla/nesneyle/insanla karşılaştığında o güzel göksel âlemdeki parıltıları anımsar gibi olur ve bunun ardından ruhun düşmesi tekrardan yükseliş yolculuğuna başlar. Bu anımsamanın peşine düşen insanlar bedensel güzelliğin ötesine, ruhsal güzelliğe kavuşmak isterler, o da onları tatmin etmez ve idea olan gerçek güzelliğe kavuşmak istenir. Bu, Sokrat’ın “anımsama” öğretisidir. Bu aşk yolu, hakikatin kendisinde yarattığı tanrısal bir delilik ve çılgınlıktır. Gerçek güzelliği arayan insanlar dünyadan el etek çekmiştir ve hiçbir şeyi umursamazlar: Onlar “deli” değil, hakikat âşıklarıdırlar.[169] (“İde” ve daha fazlası[170]) (“İmge”[171]) (Not[172]) (Not[173])

___________________
[169] Hasan Aydın, “Antik Yunan’dan…”, ags.
[170] “İde” (düşünce): “1- Düşünme ediminin içeriği. 2- Düşünmenin ürünü olan: düşünülen içerik; bu içerik düşünme ediminden çözülebilir ve örneğin yazılı olarak saptanabilir ya da bir başkasına aktarılabilir. 3- İlke, yönetici sav.” (a), “İnsan beyninin anlık ve us yardımıyla nesnel evreni yansıtmak üzere oluşturduğu kavramlar, yargılar, kuramlar vb.” (b), “is. 1. Uzay ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil, yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçeklik, mütalaa, fikir, mülahaza, ide, idea.” (c). “Düşünme”: “(Geniş anlamda) Aristoteles’in öne sürdüğü biçimiyle, insanı hayvandan ayıran belirgin öznitelik: Duyum ve izlenimlerden, tasarımlardan ayrı olarak usun bağımsız ve kendine özgü eylemi; karşılaştırmalar yapma, ayırma, birleştirme, bağlantıları ve biçimleri kavrama yetisi. Usun bu eyleminin ürünü düşüncedir. Düşünceler ancak düşünmenin yaratıcılığı içinde gerçekleşirler. Düşünmenin belli bir biçim almasıyla düşünce oluşur; bu da ancak dil yoluyla olur. Düşüncenin dille sıkı bir bağlılığı vardır. Düşünceler sözcüklere dökülemiyorsa, düşünme biçim almamış, düşünce olmamış demektir. Düşünme gerçek nesnelere yöneliyorsa somut düşünme, düşüncel (ideal) nesnelere yöneliyorsa soyut düşünme adını alır.” (d). “Edim”: “1- (Skolastik felsefede) Aristoteles’in energeia = gerçekleşme, etkinleşme kavramının çevirisi. Her değişme a. olanaklı; b. tamamlanmak üzere, gerçekleşmek üzere; c. tamamlanmış durumda olabilir. Aristoteles gizil olmayı, olabilir durumda olmayı dile getiren a ile bu değişmenin sonucu olan gerçekleşmiş olmayı dile getiren c arasında bulunan b durumunu genellikle energeia olarak belirtir. 2- (Yeni Felsefede) İnsan bilinç ve eyleminin tek tek davranışları; edimin varlığı gerçekleşmeye dayanır; nesnel olarak verilmiş değildir, ancak gerçekleşmede kavranılır olur. Her edimin özünde bir şeye yönelme, bir şeyi erek edinme vardır.” (e), “Çeşitli güdülerden kaynaklanan ve tanısal bir içeriği olan amaçlı davranış.” (f), “is. 1. Yapılmış, gerçekleşmiş iş, amel, fiil. 2. fel. İnsan davranışı. 3. huk. Alacaklının isteyebileceği ve borçlunun yapmak zorunda olduğu davranış, ivaz. 4. ruh b. Belirli bir durumla karşılaştığı zaman kişinin yapabildiği davranış.” (g). “Güdü”: “1- Genel anlamda gerek bilinçli, gerek bilinçsiz olarak davranımı doğuran, devamını sağlayan ve ona yön veren herhangi bir içtepi, itki ve tavır. 2- Organizmanın, belli bir amaca göre, birbirine bağlı bir dizi davranım göstermesini gerekli kılan gereksinim. 3- Bir etkinlik ya da eylemin gizli nedeni. 4- Kaynağı, dürtüde olduğu gibi, duygulanım olmayıp us olan neden.” (h), “Tepki ve davranışları devindiren iç ve dış etki.” (i), “is. 1. Bilinçli veya bilinçsiz olarak davranışı doğuran, sürekliliğini sağlayan ve ona yön veren herhangi bir güç, saik. 2. Bir etkinlik veya işin gizli sebebi. 3. fel. Kaynağı akıl olan sebep, saik. 4. top. b. Bireyleri bilinçli ve amaçlı işlerde bulunmaya yönelten dürtü veya dürtüler bileşkesi, saik.” (j). “İçtepi” (tepi): “1- Bir iş yapmak, bir eyleme geçmek için duyulan ve bireyin engelleyemeyeceği kadar güçlü istek. 2- Bireyi, doğrudan doğruya eyleme geçmeye zorlayan güçlü dürtü.” (k). “İtki”: “(Lat. impulsio < pulsio – itme; in = içinde, karşı, doğru) : İnsanı bir bilinç çabası gerektirmeden yaşama atılımına yönelten, onu kendiliğinden eyleme iten, devindiren güç (beslenme itkisi, üreme itkisi, ayrıca, güçlüklük etkisi vb.); uygulama alanı genişletilerek tinsel güçler için de kullanılır (bilgi itkisi, özgürlük itkisi).” (l). “Dürtü”: “1- Kaynağı duygulanım olan ve bilinçle herhangi bir ilişkisi bulunmayan güçlü neden ya da güdü. 2- İnsanı eyleme iten eğilim, ilgi ya da herhangi bir duygu.” (m), “Örgenin kendi denetimi dışındaki etkenlerce, sonuçlarını öngörmeden davranmaya zorlandığı bir güdülenim biçimi.” (n). “Duygulanım”: “Anlık süreçlerinin dışında kalan ve insanın toplumsal kümesi içindeki davranışı üzerinde istençli denetimini ortadan kaldıran kısa süreli duygusal tepkiler (kızgınlık, korku vb.) gösterme durumu.” (o). “İstenç”: “(Lat. voluntas < velle = istemek, volo = istiyorum) : 1- İtici güç: Yapabilme gücü; özgürlüğünü içinde bulunduran isteme. 2- Bilinç yetisi: İnsanın tasarımları ve görüşleri üzerinde bilinçli bir düşünüp taşınma ile, seçerek ve tavır alarak eyleme karar verme yeteneği. 3- Duygu ve eğilimlere değil, usa dayalı isteme; usa uygun bir erek ve amaç koyma yeteneği; isteme ve eylemleri usla belirleme gücü. 4- İstenilmiş olanı gerçekleştirmeğe karar verme ve yerine getirme gücü. 5- Yaşamın özgür, ussal bir özle kendini bilinçli olarak gerçekleştirmesi.” (r), “is. 1. İrade. 2. fel. ve ruh b. Davranışlarla ilgili tepilerden bir bölümünü tutup ötekileri eyleme dönüştürme gücü, irade.” (p). “Duygu”: “is. 1. Duyularla algılama, his. 2. Belirli nesne, olay veya bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim.” (s), “Belli bir uyaran karşısında genellikle güdü ve değerlerle ilişkili olarak belirip çoğu kez süreklilik ve tutarlılık gösteren… bir uyarım biçimi.” (t). “Uyarım”: “1- Bir uyaran karşısında organizmanın gösterdiği tepki. 2- Bir uyarma nedeniyle herhangi bir kas ya da salgıbezinde olan açık ya da gizli değişme.” (u). “Duyu”: “Başlıca duyular olan görme, işitme, tatma, koklama ve dokunma duyuları, duyu organları aracılığıyle alınır. Ayrıca basınç ve ısı duyuları, denge duyusu, uzay duyusu, zaman duyusu, yön duyusu gibi duyular da vardır.” (v). (a) TDK, ags., “Düşünce”, BSTS – Felsefe Terimleri Sözlüğü; (b) TDK, ags., “Düşünce”, BSTS – Toplumbilim Terimleri Sözlüğü; (c) TDK, ags., “Düşünce”, Güncel Türkçe Sözlük; (d) TDK, ags., “Düşünme”, BSTS – Felsefe Terimleri Sözlüğü; (e) TDK, ags., “Edim”, BSTS – Felsefe Terimleri Sözlüğü; (f) TDK, ags., “Edim”, BSTS – Yöntembilim Terimleri Sözlüğü; (g) TDK, ags., “Edim”, Güncel Türkçe Sözlük; (h) TDK, ags., “Güdü”, BSTS – Eğitim Terimleri Sözlüğü; (i) TDK, ags., “Güdü”, BSTS – Yöntembilim Terimleri Sözlüğü; (j) TDK, ags., “Güdü”, Güncel Türkçe Sözlük; (k) TDK, ags., “İçtepi”, BSTS – Eğitim Terimleri Sözlüğü; (l) TDK, ags., “İtki”, BSTS – Felsefe Terimleri Sözlüğü; (m) TDK, ags., “Dürtü”, BSTS – Eğitim Terimleri Sözlüğü; (n) TDK, ags., “Dürtü”, BSTS – Toplumbilim Terimleri Sözlüğü; (o) TDK, ags., “Duygulanım”, BSTS – Toplumbilim Terimleri Sözlüğü; (r) TDK, ags., “İstenç”, BSTS – Felsefe Terimleri Sözlüğü; (p) TDK, ags., “İstenç”, Güncel Türkçe Sözlük; (s) TDK, ags., “Duygu”, Güncel Türkçe Sözlük; (t) TDK, ags., “Duygu”, BSTS – Eğitim Terimleri Sözlüğü; (u) TDK, ags., “Uyarım”, BSTS – Eğitim Terimleri Sözlüğü; (v) TDK, ags., “Duyu”, BSTS – Felsefe Terimleri Sözlüğü; Erişimler: 9 Haziran 2019.
[171] “İmge”: “1- Gerçekle ilişkisi olmadığı halde insanın zihninde tasarlayıp canlandırdığı şey. 2- Ortada açık bir uyaran olmadan, eski bir duyusal-algısal yaşantının zihinde yeniden canlanan biçimi.” (a), “Bir nesneyi doğrudan doğruya yeniden tanıtmaya yarayacak bir biçimde göz önüne seren şey, duyu organları ile algılanmış olan bir şeyin somut ya da düşüncel kopyası.” (b), “Var olan ya da varmış gibi tasarlanan nesnelerin zihinde canlandırılışı.” (c), “is. 1. Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, hülya. 2. Genel görünüş, izlenim, imaj. 3. ruh b. Duyu organlarının dıştan algıladığı bir nesnenin bilince yansıyan benzeri, hayal, imaj. 4. ruh b. Duyularla algılanan, bir uyaran söz konusu olmaksızın bilinçte beliren nesne ve olaylar, hayal, imaj.” (d). “Düş” (rüya): “Uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin bütünü, rüya.” (e). (a) TDK, ags., “İmge”, BSTS – Eğitim Terimleri Sözlüğü; (b) TDK, ags., “İmge”, BSTS – Felsefe Terimleri Sözlüğü; (c) TDK, ags., “İmge”, BSTS – Yazın Terimleri Sözlüğü; (d) TDK, ags., “İmge”, Güncel Türkçe Sözlük; (e) TDK, ags., “Düş”, Güncel Türkçe Sözlük; Erişimler: 9 Haziran 2019.
[172] “…Ruhun kapsamlı ve gerçek anlamı ise, Tanrı’dadır.” ile biten kısmın sonuna şu eklenebilir. Görüşüme göre: Burada Sokrates’in Hz. Muh.le/Kuran’la benzerliği vardır. Kuran’da “ruh” ve “kader” ile ilgili ‘net’ bir bilgi verilmez. İsra: 85- Sana ruh’tan sorarlar; de ki: ‘Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir.’. Kader ile ilgili -yani yapacağımız/seçeceğimiz tüm şeyleri Allah önceden biliyor mu bilmiyor mu, sorusu ile ilgili- net bir bilgi ise yine Kuran’da geçmez. Bu sitedeki yazıma bk. 350. konu (ve buranın tamamı).
[173] Paragrafın son kısmı için görüşüme göre şunu söyleyebilirim: Bu bize, gerçek aşk O’dur, diyen mutasavvıfları anımsatır.

 

Antik Yunan, hakikate / iyilik idesine / mutlak güzelliğe ya “felsefe” ile ya da “aşk” ile ulaşılabileceğini söyler. Felsefe, “bilgelik” yolu iken; aşk, tanrısal aşk ve bedensel aşk olarak ikiye ayrılır. Aşk, insanı delileştirir/çılgınlaştırır/manialaştırır. Hakikate/Tanrı’ya aşk ile ulaşmaya çalışmak insanda anlam verilemeyen sonuçlara yol açar. Bu tanrısal aşktır. Bir de Antik Yunan’da aşk, tensel/bedensel bir hastalık olarak da görülüp onun için ilaçlar geliştirilmiştir. Galen’e göre aşk; olağan düşünceyi, uyku düzenini ve nabzı bozar, o, marazi bir hastalıktır. Galen daha çok Hipokrat’tan yararlanmıştır. Hipokrat’a göre aşk; iki nefsin ayrılmayacasına birbirine karışmasıdır, sanılar-gözler aşkı anlamaya yetmez, aşkın kalbi nasıl ele geçirdiği akılları hayrete düşürür, şunu kesin olarak biliyoruz ki aşk kalpten başlar, daha sonra diğer organlara geçer, sonra vücut titrer, düşüncede zayıflık olur, bu nedenle âşık hastadır, der Hipokrat. Galen de aynı bu anlayışı sürdürür. Antik Yunan kültüründe aşk “kalple” ilişkilendirilmiştir, o, marazi bir kalp hastalığıdır.[174] (Galen[175]) (“Marazi”[176]) (‘Kalp’ hakkında[177])

9. yy ve sonrasında Yunan felsefesinin İslam kültüründe etkisi görülür. İslam tasavvufunda Hallâc-ı Mansûr, Muhyiddin İbn Arabî, Mevlânâ, Yûnus Emre gibi mutasavvıfların Yunan kültüründeki “tanrısal aşk” kavramını kullandıkları görülür. Mu‘tezile, Eş‘ari gibi İslam kelamcılarının ise tanrısal aşk kavramını kullanmamasının sebebi, onlara göre, Tanrı aşırı istek/arzu nesnesi olarak görülemez, demeleridir: Kelam geleneğine göre Tanrı/Allah ne sever ne de sevilirdir.

Antik Yunan’da bir atasözüne göre aşk ilahi çılgınlıktır, deliliktir, insan, özündeki tanrısal güzellikle karşılaşınca manevi doyum ve manevi sarhoşluğa uğrar, sıradan insanlar onlara bakınca onları gerçekten deli sanarlar. Hâlbuki bu ilahi güzellikte kaybolmaktır.[174]

___________________
[174] Hasan Aydın, “Antik Yunan’dan…”, ags.
[175] Galen: MS 129-216, İzmir, Yunan. Filozof ve tıp doktoru. Platonist. Wikipedia Contributes, “Galen”, Wikipedia, The Free Encyclopedia, <https://en.wikipedia.org/wiki/Galen> Erişim: 1 Eylül 2015.
[176] “Marazi”: “sf. (marazi:) esk. 1. Hastalıkla ilgili, hastalıklı. 2. mec. Hastalık derecesinde olan.”. TDK, ags., “Marazi”, Güncel Türkçe Sözlük, Erişim: 11 Haziran 2019.
[177] “Kalp” kavramı Sümerlerde, Mısır mitolojisinde, Tevrat’ta, İncil’de vs.de geçmektedir (bunları uzunca yazmama gerek yok, isteyenler belirttiğim yazılarıma bakabilir) (a). Kuran’da geçtiği bazı yerlere bakalım. Araf: 179 Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İsra: 46 Ve onların kalbleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. … Kehf: 57 Kendisine Rabbinin ayetleri öğütle hatırlatıldığı zaman, sırt çeviren ve ellerinin önden gönderdikleri (amelleri)ni unutandan daha zalim kimdir? Biz gerçekten, kalpleri üzerine onu kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde (gerdik), kulaklarına bir ağırlık koyduk. Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayet bulamazlar. Hac: 46 Yer yüzünde gezip dolaşmıyorlar mı, böylece onların kendisiyle akledebilecek kalpleri ve işitebilecek kulakları olsun? (a) Bu sitedeki yazılarıma bk. 177 ve 178. konu, bk. 184 ve 185. konu. (b) Bu sitedeki yazıma bk. 178. konu.