Konu 54: Entropi: Evrende Düzen Dediğimiz Şey Aslında Düzensizliktir

Öncesi olmakla birlikte entropi kavramı, Ludwig Eduard Boltzmann (1844-1906) ile zirveye ulaşmıştır. Entropi “fiziksel bir sistemdeki düzensizliğin bir ölçüsüdür” (düzensizlik miktarıdır), kısaca düzensizliktir. Termodinamiğin 2. yasası şudur: “Fiziksel sistemlerin yüksek entropili durumlara doğru evrilme eğilimi”dir, daha doğru olan sözlük tanımı ise şudur: “Bir fiziksel sistemin entropisinin verilen bir andan itibaren ‘ortalama olarak’ artma eğiliminde olacağını söyleyen yasa”dır ve burası önemli, evrenin toplam entropisi daima artar. (Termodinamiğin 1. yasası, enerji korunumudur -yani enerji vardan yok, yoktan var olmaz-, ama bunun istisnasını görmüştük.)

Aşağıdaki kısımlarda “düşük entropi” ve “yüksek entropi” sözleri kullanıldı. “Düşük entropi” denildiğinde şunu anlayınız, düşük düzensizlik (yani düzensizliğin az olması) ya da yüksek düzenlilik (yani düzenliliğin çok olması). “Yüksek entropi” denildiğinde şunu anlayınız, yüksek düzensizlik (yani düzensizliğin çok olması) ya da düşük düzenlilik (yani düzenliliğin az olması). Zor geldiyse düzensizlik anlamına gelen “entropi”yi düzensizlik olarak okuyunuz. “Olağanüstü düşük entropi” denildiğinde, %100 düzenliliğe çok yakın ya da aşırı yakın olarak, “olağanüstü yüksek entropi” denildiğinde ise, %100 düzensizliğe çok yakın ya da aşırı yakın olarak anlayınız. (Şunu da söyleyeyim, bu konudan sonra Süpersicim-M kuramına geçeceğiz.)

“Süpersicim-M kuramı çerçevesinde(n)” “oluşagelen” “rastgele” “dalgalanmalarla” “inflaton alanı” “oluştu”, yani -ya da- bu dalgalanmalar inflaton alanıydı. Bu dalgalanmalardan biri Şişme için uygun koşullarda olduğundan Şişme’yi başlattı, yani -ya da- “olasılık” zincirinden birinin bu olması kaçınılmazdı veya Şişme’nin olması “zorunluydu”. Sonrası Büyük Patlama zaten. (Şunu da söyleyeyim, bu konuda “inflaton alanının kuantum dalgalanmaları”ndan bahsedildiği yerlerde zihninize, kitabın bu kısmına kadar çokça değindiğimiz “çoklu evrenler” hakkında anlatılanlar gelsin. Mayadan çıkan köpükler-baloncuklar gibi, hiperuzaydan evrenlerin oluşabileceğini işlemiştik. Evrenler kuantum dalgalanmalarıyla oluşan kendi inflaton alanlarından kendi şişmeleriyle oluşabilir. Bu şekilde bir evren, -doğduğu evren eski evren, kendisi yeni evren olmak üzere- başka bir evrenden doğabilir -bu iki evren ayrı ayrı yaşamaya devam eder-, bir evren, evrenlerin çarpışmasıyla oluşabilir, bir evren, bir evrenin ikiye, üçe vs.ye ayrılmasıyla oluşabilir, bir evren, hiperuzayda kendiliğinden de oluşabilir ya da bir evren, kendiliğinden kuantumdan da oluşabilir vesaire ve diğer yollarla da evrenlerin oluşması çoklu evrenlerde vardır, buraları ve çok daha fazlasını işlemiştik. Süpersicim-M kuramı -çok fazla kuramı içinde barındırdığı gibi- çoklu evrenleri de içinde barındırır ve çok daha iyi bir şekilde açıklar. Kitabın ilerleyen kısımlarında her şey açıklığa kavuşacak merak etmeyin. Şimdi konumuz entropiye geri dönelim ve devam edelim.)

Süpersicim-M kuramında derinlere indiğimiz zaman entropi ya da düzenlilik ve düzensizlik diye kavramların olmadığını, anlamsız olduğunu ya da geçersiz olduğunu görürüz. Fakat “buradan” oluşagelen (“varlık” bulan) -bir üstte bahsettiğimiz- -çılgınca salınan- dalgalanmaların (alanın) düzensizliği yüksekti (düzensizdi ya da yüksek entropiliydi). Dalgalanmaların biri alanı yüksek düzenliliğe getirdiği “an” (tam o an) Şişme oldu. Çok küçük olan ya da Planck birimleri değerlerindeki bu “ilk” alanın yüksek düzensizlikten yüksek düzenliliğe gelmesi eşliğinde (eşliğiyle) gerçekleşen Şişme “genişlemesi” ile bu yüksek düzenlilik (düzenlilik ya da düşük entropi) devasa olarak -katbekat- “büyüdü”. İşte bunun sonucunda (kütle çekimi ile kütle itimi eşliğinde) evrenimizde galaksiler, ağaçlar vs. gibi bizim “düzen(li)” dediğimiz şeyler oluştu, yani evrenimizdeki “kısmi” düzenin sebebi-nedeni budur.

Şişme sırasındaki “titrenimler” sonucunda, kütle çekimi eşliğinde kümelenegelmelerle yıldız-galaksi ve diğer yapılar oluştu. Şişme’deki kütle itiminin durması ve yerini Büyük Patlama ve sonraki genişlemeye bırakmasıyla, bu genişlemeyle düzensizlik katbekat artarken -yani baştaki yüksek düzenlilik her geçen süre yerini katbekat artan düzensizliğe bırakırken ya da yüksek düzensizliğe evriledurulurken- kütle çekimi de -kaynağı baştaki yüksek düzenlilikten olarak ve bu- baştaki yüksek düzenlilikten katbekat düşük bir düzenlilik olan ama yine de bir düzen olan, bizim düzen dediğimiz yıldız-galaksi vs. gibi yapıları oluşturadurdu. Üstelik düzenli dediğimiz herhangi bir yapının oluşması için evrenimize bu düzenden katbekat fazla bir düzensizliğin yayılması lazımdır ve -ya da, yani- yaşayan her düzen kendi düzeninden katbekat fazla olarak evrenimizin düzensizliğini arttıradurur. Ayrıca her düzen çözünmeye -bozulmaya- (düzensizleşmeye) mahkûmdur. Sonuçta evrenimizdeki düzen karşısında düzensizlik devasadır: Düzensizlikten düzeni çıkarttığımızda geriye yine devasa bir düzensizlik kalır: Bu yüzden evrenimiz toplamda devasa düzensizlikteki -söyleyebilirim ki- bir “moloz yığınıdır”. (Belki de düzensizlik önemlidir ya da değil, kim bilir!)

Bir sonraki bölümde anlatacağımız Sicim, Süpersicim ve -ya da- M kuramlarında anlatılanlardan “varlık bulan”, evrenimizi oluşturacak olan, çok küçük ya da Planck birimleri değerlerindeki alan (inflaton alanı) çok şiddetli kuantum dalgalanmalarına tabiydi. Söyleyebilirim ki burada, şu andaki zaman dediğimiz zaman ya da bildiğimiz zaman yoktu veya “zamanımsı” vardı veya zaman yoktu (Doğuştan tamamen kör, sağır, dilsiz, tat-koku vs. alamayan, yani hiçbir hissi-duyusu olmayan, sadece dokunma hissi-duyusu olan bir insan rüya göremez, yaşayacağı rüyamsı, sadece dokunma anlamsılarıdır, işte bu rüyamsıya zamansı deyip böyle bir benzetme -metafor- yapabilirim ya da zamanımsı için, zamanı oluşturacak ya da zamana dönüşecek olan zamanın yapı taşları, kökeni, temeli veya zamanı oluşturacak olan izler, örüntüler, görüngüler diyebilirim: Bildiğimiz zaman için ise yıldız-galaksi vs.nin evreni bükmesiyle yaşayageldiğimiz zaman diyebilirim.). Bu alan sonsuza yakın ya da sonsuz sayıda dalgalanmaya tabiydi. Bu dalgalanmaların neredeyse tamamı olağanüstü yüksek entropi(msi)liydi, bu yüzden alan da bu hâldeydi. Bu dalgalanmaların çok azı (yok denecek kadar azı ya da birkaç tanesi) alanı, düşük entropi(msi)li ya da olağanüstü düşük entropi(msi)li bir hâle getirebilirdi, bu olasılık yok denecek kadar azdır, ama hiç olmayacak bir şey değildir. İşte o alanda, bu olağanüstü düşük entropi(msi) olduğunda Şişme başladı (ya da Şişme gerçekleşti), yani o alanın bu olağanüstü düşük entropi(msi/sel)li bir hâle gelmesi sonucu Şişme yaşandı. Işık hızından daha hızlı bir “genişleme” olan Şişme’de bildiğimiz anlamda bir zaman geçerli değildir, ama zamanımsı ile zaman arasına koyabileceğimiz bir zamansallık vardır diyebilirim [Doğuştan tamamen kör birisi, karanlık ya da gözlerinizi kapattığınızdaki gibi bir karanlık görmez, çünkü en karanlık bile ışığın en az olduğu durumdur, bu bağlamda doğuştan tamamen körler göz-beyin görme yapıları olmadığı için hiçbir şey görmezler, daha doğrusu onlar için görme-görmeme diye bir şey yoktur ve rüya göremezler, diğer duyularıyla ilgili bir rüyasallık yaşarlar, işte bu rüyasallığa zamansal deyip böyle bir benzetme -metafor- yapabilirim. Bir üstte ve burada “rüya” hakkındaki bilgiler, genel bilgi kapsamında da düşünülebilir olup Çağrı Mert Bakırcı’nın (d. 1990) bir videosunda söylediği bilgilerdir, metaforlar bana aittir. Şimdi devam edelim.]. Şişme sırasında (ya da Şişme’nin başlangıcından -sonuna- durmasına kadar) entropi çok az arttı, ama önemsiz düzeyde denilebilecek bu artış karşısında başlangıçtaki olağanüstü düşük entropi(msi/sel), Şişme’deki devasa genişleme eşliğinde neredeyse korundu, yani başlangıçtaki olağanüstü düşük entropi(msi/sel) -neredeyse aynı olarak- devasa olarak genişledi. Şişme durduğunda yerini Büyük Patlama’ya bıraktı. Büyük Patlama, Şişme’den aldığı bu neredeyse olağanüstü düşük entropiyle başladı. Büyük Patlama ile birlikte zaman ilerledikçe (her geçen zaman) entropi katbekat artmıştır, yani Büyük Patlama saçılması şeklinde devam eden genişlemeyle, Büyük Patlama başındaki o neredeyse olağanüstü düşük entropinin her geçen süre daha yüksek bir entropiye doğru katbekat artması söz konusudur. İşte zaman da entropinin arttığı bu yöndür, yani zaman dediğimiz şey entropinin artmasından başka bir şey değildir. Evrenimiz zamandır, zaman ise entropidir. Evrenimiz genişlemeyle atom altı parçacıklara kadar parçalanıp dağıldığında, olağanüstü yüksek entropiye ulaştığında, zaman sonlandığında evrenimiz de son bulacaktır (Süpersicim kuramı bağlamında yeniden başka bir formda doğmak üzere). Böylelikle entropinin, zamanın ve evrenin evrimini açıklamış olduk.

Yukarıdaki paragrafın daha detaylı açıklamasını şu şekilde yapabiliriz. Yani alanın (inflaton alanının) tamamının her dalgalanışında alanın tamamının toplam entropisi olağanüstü yüksek olmaktaydı, fakat bir dalgalanma alanın tamamının toplam entropisini olağanüstü düşük yaptı. Dikkat! Burada sistemin bir kısmının değil, tamamının toplam entropisi düştüğünden bu, termodinamiğin 2. yasasına aykırıdır. Evrenimizde bundan sonraki hiçbir şey bu yasaya aykırı olmamıştır, olmayacaktır. Buradan çıkan sonuç: Evrenimizi düzensizlik var etmiştir ya da evrenimizin öz temeli düzensizliktir ya da evrenimizin başlangıcındaki düzenin sebebi-kaynağı düzensizliktir. Olağanüstü yüksek entropiden, olması yok denecek kadar az olan bir olasılığın (ama bu da bir olasılık olduğu için zorunlu olarak) gerçekleşmesiyle oluşan Şişme’nin başındaki olağanüstü düşük entropi, Şişme sırasında çok az, Şişme sonucunda oluşan parçacıklarla çok fazla ve devamındaki genişlemeyle oluşan yıldız-galaksi vs. ile de çok fazla olarak baştaki entropi katbekat artmıştır, artıyordur, artacaktır. Evrenimizdeki yıldız-galaksi (ve içindeki dağ, nehir, elma, köpek, insan) vs. her türlü yapı düzensiz evrenimizden düzenli olarak oluşan yapılardır, bizi ve gördüğümüz her şeyi düzensizlik oluşturur ve var olan şeylerin yaşamasının devam etmesini sağlayan da düzensizliktir, evrenimizin küçük bir kısmında var olan bu düzenli dediğimiz yapılar, küçük ya da büyük her yapı, bu kendi düzenliliğini devam ettirebilmek için kendi düzenlerinden daha fazla olarak evrene düzensizlik yaymaları lazımdır, kütle çekimleriyle evreni bükmeleri sonucu evrenin düzensizliğini arttırırlar, düzenli hiçbir yapı sonsuza kadar yaşayamayacağı için bu her yapı zamanla ortadan kalktığında (öldüğünde, dağıldığında) evrenin entropisini de arttırmış olurlar vs., işte bunlardan dolayı evrenimizde kısmi düzenler oluşsa da evrenimizin toplam entropisi daima artar, bu yüzden bu kısmi düzenlerin var olması termodinamiğin 2. yasasına aykırı değildir, çünkü bunlar toplam entropiyi arttıradurmaktadırlar ve zaten sonlanıp -düzensizliğe karışıp- düzensizliği de arttırırlar.

Şişme’de ya da sonraki Büyük Patlama başlagıcında (ya da evrenimizin ilk dönemlerinde) evrenimizde yok denecek kadar az eğilme-bükülme vardı veya neredeyse pürüzsüzdü, sonrasında kütle çekiminin yıldız-galaksi vesaireyi oluşturmasıyla evrenimiz aşırı derecede eğildi-büküldü, bu da evrenimizdeki entropinin arttığı bir durumdur.

Olağanüstü düşük entropi ile başlayan Şişme sırasında kütle itimi kütle çekiminden -devasa bir oranda daha- baskın olduğu için, Şişme sırasında ışık hızından daha hızlı bir “genişleme” olduğu için, kütle itimi kütle çekiminin -Şişme sırasındaki- evrenimizi eğmeye-bükmeye neredeyse hiç izin-fırsat vermediği için, Şişme sırasında kütle çekimi entropiyi önemsiz diyebileceğimiz bir oranda sadece aşırı az olarak arttırabildiği için baştaki olağanüstü düşük entropi, kütle itimi sayesinde neredeyse aynı kalarak kütle itiminin durmasıyla (Şişme’nin sonlanmasıyla) Büyük Patlama başlangıcına taşınmış-bırakılmış oldu. Şişme’nin (kütle itiminin) bir yan etkisi olarak devam eden Büyük Patlama ve sonraki genişlemede kütle çekiminin -Şişme sırasında oluşan kuantum titrenimleri sayesinde- düşük entropili olan yıldız-galaksi vs.yi oluşturmasıyla ve bu kütle kümelerinin kütle çekimleri ile evrenimizin eğilmesi-bükülmesi ile ve de evrenin genişlemesi ile toplam entropi giderek katbekat artmıştır. Kütle çekimi evrenin genişlemesine hiçbir zaman karşı gelemeyeceği için (yani kütle çekimi -her şeyi çekip- genişlemeyi durdurup evrenimizi geriye doğru küçültemeyeceği için ki genişleme devasa ötesi olduğundan ve kütle çekiminin buna gücünün yetmesi dahi düşünülemeyeceğinden) evrenimizin entropisi giderek katbekat artacaktır. Evrenimizin bu şekilde küçülmesi diye bir şey olamaz, ama sadece zihinde canlandırmak adına olduğunu varsayarsak ne olup ne olmayacağı şunlardır: entropi giderek azalmaz, zaman geriye doğru akmaz; entropi yine giderek artar, zaman yine olduğu gibi akar.

Şişme sırasındaki kuantum titrenimleri, Şişme’nin sonunda entropiyi 100.000’de 1 civarı arttırdı: Şişme’deki türdeşliği minicik olarak azaltan ve yine olağanüstü düşük entropiyi minicik olarak arttıran Büyük Patlama başlangıcındaki bu 100.000’de 1’lik “bozukluklar” devam eden genişlemeyle kütle çekimi eşliğinde galaksi, yıldız, kara delik, gezegen vs. gibi evreni evren yapan tüm yapıları oluşturdu (bunların oluşmasına sebep olan ya da bunların oluşabilmesini mümkün kılan bu durumdu).

Bir canlı besin, oksijen vs. alarak yaşamını sürdürür. Nefes almak, ses çıkarmak, hareket etmek vs. gibi her türlü şey entropiyi (düzensizliği) arttırır. Besinlerden alınan enerjinin ısı, metabolizma süreçleri, atıklar vs. şeklinde çevreye geri verilmesi entropiyi arttırır. Örneğin bir canlıdan dışarıya durmadan bir ısı yayılır, bu ısı dışarıdaki hava moleküllerini vs.yi “biraz daha hızlı hareket” ettirip entropiyi arttırır. Canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için “düşük entropili enerji alıp” dışarıya yüksek entropili enerji verirler, verilenden alınan çıktığı zaman toplamdaki düzensizlik daha çok artmıştır. Bir bitki ise Güneş ışığını kullanıp fotosentez yaparak vs. yaşamını sürdürür, fotosentezden dışarıya yayılan ürünler de yukarıdaki anlatılan gibi entropiyi arttırır. Böylelikle bu zincirde Güneş’e kadar gelmiş olduk. Bir yıldızı oluşturacak olan nebuladaki (bulutsudaki) bileşenler dağınık hâlde olduğu için yüksek entropilidir, kütle çekimi ile (sıkışıp-kümelenip) birleştiklerinde entropi düşer, yıldızın bu şekilde entropiyi düşürerek oluşması (ve yaşaması) sonucunda dışarıya yaydığı ısı ve ışık enerjisi, bu düşen entropiden ve baştaki yüksek entropiden katbekat fazla olarak evrenimizin entropisini arttırır (arttıradurur). Sonuçta insan, ağaç, yıldız vs. gibi düşük entropili yapıların oluşabilmesi ve yaşayabilmesi için yüksek entropi üretiminin daha fazla olması lazımdır. “Yüksek entropi, varlığın doğal durumudur.”: Düşük entropi, varlığın anormal durumudur.

Yıldızlarda çekirdeklerin birleşmesiyle (yani füzyon ile) ışık (ışınım veya foton) ve diğerleri üretilir: Bir füzyon reaksiyonunun sonunda üretilen foton parçacıklarının sayısı, o reaksiyonu başlatan çekirdeklerdeki parçacık sayısından daha fazladır: Bu yüzden yıldızlar evrenimizdeki parçacık sayısını durmadan arttırır: Bu şekilde parçacık sayısının artması evrenimizde hem entropiyi hem de toplam entropiyi durmadan arttırır: Yani görmemizi sağlayan ışık, aslında entropiyi arttıran unsurlardan birisidir.

Kütle çekimi her ne kadar düşük entropili yapılar oluştursa da bu, oluşturduğu bu yapıların ürettiği yüksek entropi yanında neredeyse önemsizdir. Bu bağlamda kütle çekimi doğal olarak evrenimizdeki en büyük entropi (düzensizlik) üreticisidir ve -veya- küçük ya da büyük her türlü yapının kütle çekimi olduğu için ve kütle çekiminin etki alanı sonsuz olduğu için her bir şey düzensizlik üreticisidir.

Yıldızların aksine, ürettikleri yüksek entropinin neredeyse tamamını dışarıya vermeyip kendisinde tutan-barındıran, “aynı büyüklükteki herhangi bir şeyden daha fazla entropi” içeren yani entropisi en yüksek olan ve en büyük entropi üreticisi olan yapılar kara deliklerdir (örneğin yıldızları etrafında döndürüp o galaksiyi galaksi yapan merkezdeki dev bir kara delik). Yanı sıra kara deliklerin -dışarıya verdiği yani- Hawking ışıması ile arttırdığı entropi yok denecek kadar azdır ya da bu, kendisindeki yüksek entropi yanında neredeyse önemsizdir, fakat Hawking ışıması ile yavaş yavaş aşırı uzun sürelerde ortadan kaybolduktan sonraki toplamda arttırdığı entropi miktarı kendisindeki yüksek entropiden daha fazladır.

Şişme başlangıcında kütle çekiminin ve sonrasındaki Büyük Patlama’da 3 temel kuvvet ve parçacıkların ve sonrasında da hidrojen, helyum ve lityum atomlarının oluşması sürecinde türdeşliğin, tek biçimliliğin, simetriliğin ve -veya- bir örnekliğin (ttsb) giderek azaldığını hatırlayın, bu duruma entropinin giderek artması da diyebiliriz, evrenimizi evren yapacak olan o hidrojen, helyum ve lityum atomlarının oluştuğu zamanlarda evrenimiz, gelecekteki hâline göre daha “ttsb” ve daha düşük entropiliydi, evrenimizin bu hâli evren genişledikçe kütle çekimi etkisiyle çeşitli yerlerdeki kümelenmelerin (kümeler ve “boşluklar” olacak şekilde) yıldızlara-galaksilere dönüşmesiyle daha türdeşsizliğe, çok biçimliliğe, asimetriliğe ve -veya- çok örnekliliğe ve yüksek entropiye (tçaçy) dönüşmüştür (1), yıldızlarda oluşturulan diğer elementler de “tçaçy”ye doğru bir gidiştir, ayrıca kütle çekimi sayesinde çok fazla galaksinin bir arada bulunduğu süper kümelerin aralarındaki mesafenin evren genişledikçe giderek -devasa oranlarda- artması da “tçaçy”ye doğru bir gidiştir (2), yanı sıra gerek ilk gerekse de sonraki yıldızların-galaksilerin oluşması, aynı zamanda birleşme-toparlanma olduğu için düşük entropiye doğru bir gidiştir, fakat bu oluşumlar aynı zamanda da entropiyi ısı-ışık ile katbekat arttırdığından (3) ve evrenimizdeki yapılar gerek yaşamlarının sonunda gerekse de en sonda dağılıp yüksek entropiye dönüşeceğinden (4) her dört koşulda da (1, 2, 3, 4) (ya da nereden istersek bakalım) evrenimizde sürekli artan yüksek entropiye bir gidiş söz konusudur.

Kabaca şöyle bir benzetme yapabilirim. Bir yıldız, düzenliliğini koruyabilmek (yaşayabilmek) için -hidrojen vs. yiyerek, yani- füzyon yapıp ısı-ışık saçarak evrenin düzensizliğini arttırır, bu sırada da -yakıtının azalmasıyla- gittikçe düzensizleşerek ömrünü tüketir ve sonra düzensizliğe karışarak ortadan kalkar. Bir insan da düzenliliğini koruyabilmek (yaşayabilmek) için yemek vs. yeyip dışarıya attıklarıyla evrenin düzensizliğini arttırır, bu sırada da -metabolizmasının yavaşlamasıyla- gittikçe düzensizleşerek yaşlanır ve sonra düzensizliğe karışarak ölür.

Şişme başlangıcındaki türdeş, simetrik, bir örnek ya da tek biçimli de diyebileceğimiz olağanüstü düşük entropiden ya da Büyük Patlama başlangıcındaki neredeyse olağanüstü düşük entropiden kaynaklı ya da bu temel olarak ilk kaynak olup bura çıkışlı olarak evrenimizde düşük entropili yapılar oluşsa da Şişme ve Büyük Patlama’dan bu yana evrenimizin toplam entropisi durmadan (anbean) katbekat artmıştır, artıyordur ve artacaktır. İşte entropinin arttığı bu yöne “zaman” denir (evrenimizdeki zaman ya da evrenimizde zaman dediğimiz şey budur), zaman düzensizliğin arttığı yöndür, zaman, geçmişten geleceğe düzensizliğin artmasıyla varlık bulmuş olandır, zaman, Şişme ve ama daha çok Büyük Patlama ile başlamış olup düzensizliğin artmaya meyilli olduğu, düzensizliğin yapı taşlarında-yapılarda-bileşenlerde-oluşumlarda arttırıladurulduğu ya da toplamda düzensizliğin artadurduğu bir olgudur, kavramdır, kısaca evrenimizin toplam entropisinin durmadan artmasına zaman denir ya da bu artmayla zaman oluşur, geçmişin geleceğe doğru akması, entropinin artması olayından başka bir şey değildir, kısaca zaman, “entropi”dir. Bu yüzden her şey gördüğümüz gibi yaşanadurur: oda sıcaklığında buz erir, düşen bardak kırılır, insan yaşlanır, yıldız söner vs.

Buzdolabında bir su, buza dönüşürken entropisi düşer, fakat buzdolabı bunu yaparken motoru vesairesinin çalışmasından çıkan ısı vs. çevredeki entropiyi daha fazla arttırır. Bir ev hanımı, dağınık evini düzenlerken (yani evinin entropisini düşürürken) harcadığı enerjinin ısı, metabolizma süreçleri vs. ile dışarıya verilmesiyle entropiyi daha fazla arttırır. Bir marangoz bir sandalye yaparken de aynı şekilde entropiyi daha fazla arttırır, hatta düşünürken bile evrenin entropisini arttırırız ve insan yaşlandıkça karmaşıklaşır.

Bu paragraf zihninizi karıştırmasın, bağlantı kurabileceğinizi umuyorum. Dikkat! Geçmişten geleceğe doğru giden olaylar (durumlar), 10 üssü binlerce, trilyonlarca ya da daha uzun bir süre içinde (herhangi bir zamanda) gelecekten geçmişe doğru gidiyor gibi geçmişten geleceğe doğru gidebilir. Şu örnekleri(mi) verebilirim: Yani ortamda bulunan her türlü bileşenden ötürü ve uygun olabilecek her türlü koşulların ortamda gerçekleştiği süreç içerisinde, “kendiliğinden”, bir tavuk yumurtasını oluşturan en küçük bileşenler birleşip, yumurta parçalarını oluşturup, bu parçalar da birleşip bir yumurtaya dönüşebilir ya da kendiliğinden bir sandalyenin bileşenleri birleşip bir sandalyeyi oluşturabilir ya da kendiliğinden bir masa bilgisayarı veya bir uçağın parçalarının bileşenleri birleşip, o parçalar da birleşip (en ufak bir hatada bozulsa da başka bir yerlerde baştan başlayıp ama -çok uzun sürede- en sonunda olup) o bilgisayar veya uçak oluşabilir ya da yaşadığınız bir olay, kendiliğinden, bir yerdeki bir kum yığınının hareketleriyle tersten oynatılır bir vaziyette bir video karesi gibi oynatılabilir vs. gibi örnekler çoğaltılabilir. Elbette ki bunların olması yok denecek kadar azdır, neredeyse yoktur ya da imkânsıza yakındır, ama imkânsız değildir, böyle şeylerin olma ihtimali 10 üssü binlerce ya da daha uzun bir süre içinde herhangi bir zamanda da olsa vardır. Sonuçta -diyebilirim ki- neredeyse sonsuza yakın bir sürede (aklınıza gelebilecek ya da gelemeyecek) neredeyse her şey olabilir-olur: Sonsuz bir sürede ise her şey olabilir-olur. (Biz insanlar evrimle kendiliğinden oluşmuşuz ya, bunları düşünebiliyoruz ya, daha ne olsun!) (Ayrıca bu paragraftan çok fazla felsefe ve bilim felsefesi yapılabileceğini de düşünmüş olduğunuzu umarım.)

Büyük cisimlerin düzensizlik olasılıkları sözde sonlu gibi görünse de molekül, atom ve atom altı parçacıkların an, konum ve hareketindeki belirsizlikten dolayı düzensizlik olasılıklarının özde sonsuz sayıda olmasından ötürü her bir ya da her bir grup şeyin düzensizlik olasılıkları sonsuzdur, molekül ve -veya- atom üstünden büyük ölçeklere çıktığımızda verilebilecek olasılıklar sözde sonlu olarak, kırpılmış olarak sadece birer yaklaşık(lık)tır, molekülden büyük ölçeklere çıktığımızda düzensizlik olasılıkları sözde baş gösterip hakim gibi olsa da atom altı parçacıklara inildiğinde -söyleyebiliriz ki- sonsuz sayıda düzensizlik olasılığı da dahil düzenlilik ve düzensizlik kavramları anlamını yitirir.[1]

Söyleyebilirim ki (evren ve -veya- tüm bileşenleri için) %100 düzenlilik ya da %100 düzensizlik diye bir şeyin olması olanaksızdır, bunların arasındakiler olabilir ya da -yani- düşük düzenlilik ile yüksek düzenlilik -ve arası- ya da (tersi) düşük düzensizlik ile yüksek düzensizlik -ve arası- söz konusudur. Düzenliliği çok ya da düzenliliği en çok söylemini, düzensizliği az ya da düzensizliği en az olarak da söyleyebiliriz veya düzensizliği çok ya da düzensizliği en çok söylemini, düzenliliği az ya da düzenliliği en az olarak da söyleyebiliriz. Bu bağlamda her bir şey ya da herhangi bir kavram düzenli veya düzensiz çerçevesinden düşünülebilinir, yani evrenin tamamını ya da evrenin parçalarını gerek en az düzenli ile en çok düzenli arasında gerekse de en az düzensiz ile en çok düzensiz arasında değerlendirebileceğimiz için, ikisinden hangisini alırsak alalım karşısında bir zıddı olmayacağı için, düzenli çerçevesinden gidersek düzensizlik olmayacağı için ya da düzensiz çerçevesinden gidersek düzenlilik olmayacağı için, yani bir şeye bir şey diyebilmek için o şeyin referans alınabilecek bir zıddı yoksa (referansı yoksa), o şeye nasıl “o şey” diyebiliriz, bu yüzden söyleyebilirim ki -aslında- düzenlilik ve düzensizlik diye bir şey yoktur: Bunlar sadece insanların tanımlamalarından (isimlendirmelerinden) ibarettir.

 

Kaynak(lar)

[1] Brian Greene, “Evrenin Dokusu…”, age., s. 184-221, 277, 380-392, 607-610, 623, 624, 638; Ayrıca bk. Namık Kemal Pak, “Entropi: Makro Evrenin Gizemli Kavramı”, Bilim ve Ütopya [ISSN: 1301-6717], Sayı: 221, Kasım 2012, [PDF] <http://www.physics.metu.edu.tr/uploads/Admission.ADM-146/13-Entropi-BilUt221-kas12.pdf>, Erişim: 16 Aralık 2020, s. 9-14 [kalıcı arşiv kay: https://web.archive.org/web/20210125102021/http://www.physics.metu.edu.tr/uploads/Admission.ADM-146/13-Entropi-BilUt221-kas12.pdf]; Fatih Özgökman, “Entropi, Şans ve Tanrı”, Felsefe Dünyası [ISSN: 1301-0875], Sayı: 59, Yaz 2014, [PDF] <https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1491351>, Erişim: 16 Aralık 2020, s. 77, 85-88, 91-106 [(+) eklediğim kalıcı arşiv kay: https://web.archive.org/web/20221217221748/https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1491351]; Müge Boz, Namık Kemal Pak, “Fizikçi Bakışıyla Evren, Dünya, Yaşam ve Zamana Dair”, Bilim ve Ütopya [ISSN: 1301-6717], Sayı: 247, Ocak 2015, [PDF] <http://www.physics.metu.edu.tr/uploads/Admission.ADM-146/17-Zaman-BilUt247-ock15_2.pdf>, Erişim: 16 Aralık 2020, s. 23, 24 [kalıcı arşiv kay: https://web.archive.org/web/20201216/http://www.physics.metu.edu.tr/uploads/Admission.ADM-146/17-Zaman-BilUt247-ock15_2.pdf]; Namık Kemal Pak, “Fiziksel Zaman”, Bilim ve Ütopya [ISSN: 1301-6717], Sayı: 247, Ocak 2015, [PDF] <http://www.physics.metu.edu.tr/uploads/Admission.ADM-146/16-Zaman-BilUt247-ock15_1.pdf>, Erişim: 16 Aralık 2020, s. 6-9 [kalıcı arşiv kay: https://web.archive.org/web/20210125115937/http://www.physics.metu.edu.tr/uploads/Admission.ADM-146/17-Zaman-BilUt247-ock15_2.pdf]. {Çağrı Mert Bakırcı kör-rüya ile ilgili kısım, Anne Marie Helmenstine, Zülal Sorkun, “Kör İnsanlar Ne Görürler? Bilim ve Teknoloji, Körlere Görüş Yetisini (Geri) Verebilir mi?”, Uyarlayan: Dilara Karabekmez, Editör: Çağrı Mert Bakırcı, Evrim Ağacı, 12 Aralık 2020, <https://evrimagaci.org/kor-insanlar-ne-gorurler-bilim-ve-teknoloji-korlere-gorus-yetisini-geri-verebilir-mi-9696>, Erişim: 20 Aralık 2020 [kalıcı arşiv kay: https://web.archive.org/web/20210425160329/https://evrimagaci.org/kor-insanlar-ne-gorurler-bilim-ve-teknoloji-korlere-gorus-yetisini-geri-verebilir-mi-9696] ya da Çağrı Mert Bakırcı, “Körler Rüya Görebilir mi? Körlük, Simsiyah Görmek mi Demek?”, Evrim Ağacı, YouTube, 17 Aralık 2020, <https://www.youtube.com/watch?v=eoTr_ioVXY8>, Erişim: 20 Aralık 2020, Süre Aralığı: 00.00-18.47 [kalıcı arşiv kay: https://web.archive.org/web/20201217184337/https://www.youtube.com/watch?v=eoTr_ioVXY8].}