Aklımıza gelen fikirleri suçlamamalıyız, onları sevmeliyiz, onlarla oynamalıyız. A. Osborn’un “Uygulumalı İmgeleme” adlı kitabında şunlar söyleniyor; gelen fikirler olduğu gibi kabul edilmelidir, doğru olan budur. Bu fikirler üzerine yapılacak “eleştiriyi ertelemenin” en doğru şey olacağını dile getiriyor. Yani fikirleri eleştirmemek gerekiyor, deniliyor. Eleştirilen fikirler çıkmaz sokaklara girmektedir. Gruplardaki kişilerin serbestçe fikirlerini söylemeleri lazımdır. Bu fikirlerle eğlenilmemeli ve onlar eleştirilmemelidir. Grup veya bireyin kendi fikirleri -kendi düşünceleri- aynen bu kurala tabidir. Suçlamak, düşünce akışını sekteye uğratır; bu kanıtlanmış bir gerçektir. Düşüncelerimizi eleme yapacağımız zaman zaten sonradan kendiliğinden gelecektir.
Sizi yoran veya sıkan bir düşünce geldiğinde, bunu düşünmemeye çalışın başka bir şeyle uğraşın. Zaten o an beyniniz bu sorunu çözemez. Bu anı atlattıktan sonra, beyin her şeyi siz farkında olmadan otomatik olarak düşündüğü gibi bunu da bir yerde düşünür. Ve bir an gelir ki, sorunların çözümü için düşünce akışı o kadar hızlı olur ki, hangisini çözeceğinizi bile şaşırabilirsiniz. Yapılan araştırmalar şunu göstermiştir; uyku öncesi aklımızı meşgul eden bir sorunu çözmeye çalışmayıp uyuyup sabah kalktığımızda, sorunun kendiliğinden çözülmüş olduğudur. Ayrıca unuttuğumuz isimler, sabah aklımıza gelmektedir. Akıl, uykuda gece boyunca adeta kendini yeniler ve ertesi sabaha bilince sunulmak üzere bitirilmiş bir sonuç vermektedir. Fikirler genellikle uyanmak üzereyken ya da gece uyumadan önce gelmektedir. Bu anlarda beyin fikir bombardımanına tutulur. Bu anlar, sorunların çözülebileceği en güzel anlardır.[14]