National Geographic TV kanalının, “Cradle of the Gods” adlı Göbeklitepe’yi anlatan belgeselinin en önemli yerlerinin özetidir. Sunan: Arkeolog ve eski inançlar uzmanı Dr. Jeffrey I. Rose. Kazı başkanı: Arkeolog Prof. Klaus Schmidt.[45]
Göbeklitepe (GT) insanlık taş devrini yaşarken inşa edildi. Çömlek, yazı ve tekerlek yokken; buz devrinin sonuna doğru 12.000 yıl önce yapıldı. Teoriye göre tarım; yerleşik hayata geçmemize, dini öğretiler geliştirmemize ve tapınaklar inşa etmemize sebep oldu. Avcı-toplayıcılıktan tarıma geçildiğinde insanın boş zamanı ve dolayısıyla düşünme süresi de arttı. Düşünen insan dinleri geliştirdi. Mısır, İsrail, Suriye ve Irak üçgeninde -Bereketli Hilal’de- insanoğlu ilk kez yerleşik hayata geçti.
Türkiye Urfa’daki GT Tapınağı’nın alanı 300 metreye 300 metre genişliğindedir. Tapınaktaki taş sütunlar T şeklinde olup 3-5 metre yüksekliğinde ve 10-15 ton ağırlığındadır ve bunlar bilinen diğer yapılara benzememektedir. Taşların üzerine oyma ve rölyeflerle hayvan figürleri yapılmıştır. Rölyefler, dikilitaşların / sütünların muhafızı olsun diye yapılmış olabilir. T şeklindeki sütunlar aslında birer sembolik insandır. Sütunun üstü -yüz olmaksızın- baş, ortada çizilmiş eller ve peştemalleri mevcuttur. 1995’te GT’yi bulan ve kazı çalışmalarının başkanı olan Alman arkeolog Prof. Klaus Schmidt’e göre bunlar görünüşte insan olsa da, spiritüel alemden gelen varlıklardır, tanrılardır, belki de insanlık tarihinde resmedilmiş ilk tanrılardır: Bu, dünyanın en eski tapınağıdır: 11.500 yıldır burada duruyor.
Bu yapıyı yapabilmek için yüzlerce insanın çalışması gerekir. GT’yi yapan insanlar göçebe olup avcılık ve toplayıcılıkla besleniyorlardı, yapıda bulunan yabani hayvan kemikleri bunu doğrulamaktadır. Yani tarıma geçmemişlerdi. GT bulunmadan önce sıralama tarım-yerleşik hayat-din idi. Ama GT -istisna olarak- dini başa getirmiş oldu. GT’den bin yıl önce Bereketli Hilal’de, tarımsız, yerleşik hayata geçenler vardı. Bunlar taşlardan evimsi yapılar yapmışlardı ve ambarlarına yabani tahılları stokluyorlardı. Stoklama varsa tapınak yapacak zamanı da bulmuşlardır diyebiliriz.
GT’nin inşası sırasında Urfa’da bir yerleşim yeri vardı. Buradaki insanlar GT’yi inşaa etti. GT’yi yapanlar yüzü olan heykeller de yapmışlardı. Fakat dikilitaşlarında yüz yapmamışlardı: Çünkü bir tanrıyı ya da doğa üstü bir varlığı resmediyorlardı. Taşları yerdeyken keskin taşlarla oyup, tahtadan manivela ile kaldırmış ve kaydırma yöntemiyle de yerlerine götürmüşlerdi. Dikilitaşların çevresi 2 metre yükseklikte taş duvarlarla örülmüştür. Bu duvarların arasına sıkıştırılmış 5-15 arası T sütunu ve ortada 2 tane daha uzun T sütunu vardır. Odalar bu şekildedir. Tapınak alanında bu şekilde birçok -benzer- 10-30 metre çapında oda/bölüm vardır. Odanın/dairenin bir de kapısı vardı. Bu kapı/giriş Schmidt’e göre ölüler diyarının/şehrinin giriş kapısı gibidir: Bu yapılar -ölümle ilgili olarak- yeraltı dünyasına açılan bir geçit gibi düşünülebilir. Bir odanın ~70 kişilik bir ekiple ~1 yılda tamamlanabileceği tespit edilmiştir. Alanda 16 tane oda tespit edilmiştir. Alanda yapılan bazı yapıların tarihi 15.000 yıl önceye dayanıyor. Bu da buz devrinin sonlarına denk gelmektedir. Tarıma dayalı yerleşik düzen MÖ 10.000-7.000’lerde başladı. GT’deki kabartma resimler, çeşitli sembolik anlatımlardır.
Avcı-toplayıcı olarak göçebe yaşayan insanlar küçük gruplar halinde yaşardı. Tarıma geçildikten sonra grupların nüfusları yüzlere ve binlere ulaştı: Ahlak kuralları da bu zamanlarda oluşmaya başladı. GT’den önce insanlar; hayvanların, bitkilerin, taşların ve her şeyin bir ruh taşıdığına inanıyordu. İnsan tabiatın yalnızca küçük bir parçasıydı. Mağaralardaki figürlerde insan resminin yok denecek kadar az olması bize bunu gösterir. GT’de insan biçimindeki sütunlar vahşi hayvanlarla sembolize edilen tabiatın üstünde yükselmekteydi. İnsanoğlu artık tabiata hükmeder hale gelmişti. Sütunların ruhani insan başının altındaki hayvan figürleri bunu akla getirir.[45]
Schmidt’e göre insanın tarıma/yerleşik hayata geçmesinin sebebi dindir, bunu GT’de görebiliyoruz: Sütunlardaki resimler, ölüler diyarını ve defin törenlerini anlatıyor olabilir. GT’nin yapıldığı zamanlarda başka yerleşimlerdeki defin törenlerinde ölüler önce gömülür sonra kafatasları çıkartılarak kutsal emanet olarak saklanırdı. GT ölüler için veya onlara adanan bir mabet olarak yapılmış olabilir.
GT’de kültürel devrimi tetikleyen şey, hayvanlardan üstün olduğumuzu telkin eden din unsuruydu. Aynı çatı altında tapınak inşa etmek için toplanan insanlar daha sonra tarımla ve evcilleştirdiği hayvanlarla yerleşik hayata geçti. GT bin yıldan fazla, bölgenin ritüel ve kültürel merkezi / toplanma yeri oldu. Zirai temeller burada atıldı. GT’yi inşa edenler 1.500 yıl sonra onu toprakla gömdü ve üzerine benzer küçük yapılar inşa etti. 1.000 sene sonra da bunları da yine gömüp sütunsuz basit yapılar inşa ettiler.
O bölgedeki insanlar GT’den sonra kendi bölgelerine GT benzeri yapılar inşa ettiler. Tarıma geçildikten sonra insanlar GT gibi mabetlere ihtiyaç duymamaya başladılar. Çatalhöyük ilk yerleşim yerlerinden biri olarak 9 bin yıl önceye uzanır ve burada çiftçilik yapan 8 bin civarı insan yaşamıştı. Buradaki vahşi boğa, leopar, domuz vb. kabartmalar GT’dekilere benzerdir. Bu da GT külliyatının civarda devam ettiğini gösterir. Boğa figürü önemlidir, ilahiliği, uhreviliği, tanrıyı temsil eder. Tarih öncesi yaban öküzlerinin sırt yüksekliği yaklaşık ‘2 metreydi’: Boynuz açıklığı ise ‘3 metreyi’ buluyordu!.. Boğalara karşı üstünlük kurma mücadelemiz bugün bile İspanya’da halen devam etmektedir.
GT’den önce ölüler akbabalara yem oluyordu sonrasında ölü gömülüp bir süre sonra açılıp kafatasları çıkartılırdı. (Not: ceset 2 yılda tamamen çürür ve geriye sadece kemik, saç ve deri döküntüleri kalır.) Bu kafatasları diğerleriyle birlikte sergilenirdi böylelikle ölümden sonra tekrar dirildiğine inanılırdı. GT’deki başsız insan figürü de diriliş inancının ilk örneklerinden biri olabilir. Bu öğretide, ölen bir insan ya da tanrı yeniden hayat buluyor ve insanları ortak bir amaçta buluşturuyordu. Yeniden dirilme düşüncesi binlerce yıllık süreçte pek çok coğrafyada din sistematiğinin bel kemiğini oluşturdu.
GT aynı zamanda bir sanat eseridir. GT göğe yükselen sütunlar eşliğinde tanrıların doğuşu gibidir. GT’yi avcılıkla tarım arası bir ara form olarak düşünebiliriz.[45]
___________________
[45] Klaus Schmidt, Jeffrey I. Rose, “Cradle of the Gods” [TV Belgeseli], Tim Conrad (Yön.), NGC Network İnt. LLC, Atlantic Productions LTD, National Geographic Channels, 2012, <https://youtu.be/sQwjYQiedOI> ET: Eylül 2017. (Sunan: Jeffrey I. Rose – Institute of Archaeology & Antiquity University of Birmingham. Kazı Başkanı: Klaus Schmidt – German Archaeological İnstitute Site Director. Göbekli Tepe.)
___________________
[46] Klaus Schmidt, “Göbekli Tepe”, Çeviren: Rüstem Aslan, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2007, s. 178, 181, 188, 202, 204, 207, 210, 253, 289, 294.